2022 yılının Ekim ayında, Türkiye’de ve dünyada dikkat çeken arkeolojik keşifleri bu listede derledik.
10- Çin’de 1 Milyon Yıllık Homo erectus Kafatası Bulundu
Çin’deki arkeologlar, Hubei eyaletinde 1 milyon yıl öncesine ait neredeyse eksiksiz bir Homo erectus kafatası keşfetti. Bulgu, evrim tarihimizdeki önemli bir ana ilişkin önemli veriler sağlıyor.
Fosil, arkaik insanların evrim modelini ve Doğu Asya’daki Homo erectus’un kökenini keşfetmek için önemli bir temel sağlıyor. Bu kafatasının, şimdiye kadar iç Avrasya’da bulunan o yaştaki Homo erectus’un en sağlam örneği olduğuna inanılıyor. 1989 ve 1990 yıllarında, Çin’in merkezindeki Hubei Eyaletindeki erken Paleolitik dönemden kalma 800.000 ila 1.1 milyon yıl öncesine tarihlenen alanda, bu tür iki kafatası daha ortaya çıkarılmıştı. Fosil kafataslarının homo erectus’a ait olduğuna inanılıyor ve “Yunxian Adamı” olarak adlandırıldı.
Haber hakkında detaylı bilgi için tıklayın.
9- Suriye’de Troya Savaşı’nı Betimleyen Nadir Mozaik Bulundu
Suriye’nin Humus kenti yakınlarındaki merkez Rastan kasabasında, Troya savaşını betimleyen oldukça büyük bir Roma mozaiği ortaya çıkarıldı.
Suriye, Roma dönemine ait büyük bir bozulmamış mozaiği ortaya çıkararak, bunu ülkedeki savaşın 11 yıl önce başlamasından bu yana en önemli arkeolojik keşif olarak nitelendirdi. 120 metrekarelik mozaik, Suriye Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün kazı yaptığı eski bir yapıda bulundu. Mozaik tabandaki her panel, yaklaşık 1 cm ölçülerinde kare şeklinde, küçük renkli taşlarla doldurulmuş. Araştırmacılar, mozaik tabanın gösterdiği sahneler arasında, Roma mitolojisindeki Antik Amazon savaşçılarının ender bir tasviri olduğunu söylüyor.
Haber hakkında detaylı bilgi için tıklayın.
8- Kıbrıs’taki Devasa Tümülüs Altında Kale Keşfedildi
Kıbrıs’taki muazzam bir tümülüsü kazan arkeologlar, tümülüsün altında çok daha eski bir yapıyı açığa çıkardı: bir savunma duvarının parçası.
Laona Tümülüsü adıyla bilinen büyük tümülüs, 100 metrelik uzunluğu ve 60 metrelik genişliği ile bir futbol sahasından daha büyük olmakla birlikte, muhtemelen MÖ 3. yüzyılda, Büyük İskender’in varisleri Kıbrıs’ın hakimiyeti ve imparatorluğun engin toprakları için savaşırken inşa edilmişti. Araştırmacılar son on yıldır tümülüsü aşamalı bir şekilde kazıyorlar ve dijital olarak belgeliyorlardı. Fakat yeni bir keşifte arkeologlar, tümülüsün aslında kendisinden daha da eskiye -MÖ 5. yüzyıla- tarihlenen çökmüş bir sur üzerinde yükseltildiğini öğrendiler. Bu kalıcı mega-anıtın altında çökmüş bir surun beklenmedik keşfi sayesinde Laona’nın Kıbrıs arkeolojisinde eşi benzeri bulunmayan iki anıtı bir araya getirdiği ortaya çıktı.
Haber hakkında detaylı bilgi için tıklayın.
7- Antik Yunanlar, Savaşmak için Paralı Asker Tutmuş
Toplu mezarlardaki bulgular, antik tarihçilerin açıklamalarını destekliyor, ancak bahsedilmeyen bir şey vardı: paralı askerler.
Yaklaşık 2.500 yıl önce, Sicilya’nın kuzey kıyısındaki bir Yunan kolonisi olan Himera’nın surlarının dışında iki ordu çatıştı. Himera’dan ve komşu Agrigento ve Syracuse kolonilerinden gelen Yunan kuvvetleri, Akdeniz’in Afrika kıyılarından gelen büyük rakipleri Kartacalılarla savaştı. 1990’ların başından bu yana yaklaşık 13.000 kişinin kalıntılarının kazıldığı Himera nekropollerindeki toplu mezarlardan çıkarılan 30 iskeletin DNA’sının kimyasal ve arkeolojik analizleri, antik Yunanların dışarıdan paralı askerlerden yardım aldığını gösteriyor.
Haber hakkında detaylı bilgi için tıklayın.
6- Neandertaller ile 2.900 Yıl Bir Arada Yaşadık
Yapılan araştırmaya göre, Neandertaller ve modern insanlar, yaklaşık 2.900 yıl boyunca Avrupa’da bir arada yaşadı.
Yapılan modelleme araştırmasına göre, Neandertaller ve insanlar, Fransa ve kuzey İspanya’da 2.900 yıl kadar yan yana yaşadılar. Bu durum, potansiyel olarak birbirlerinden öğrenmeleri ve hatta birbirleriyle üremeleri için bolca zaman olduğuna işaret ediyor. Yapılan çalışmalar, bölgedeki Neandertallerin 40.870 ila 40.457 yıl önce neslinin tükendiğini, modern insanların ise yaklaşık 42.500 yıl önce ortaya çıktığını buldu. Bu durum, iki türün bölgede 1.400 ila 2.900 yıl boyunca yan yana yaşadığı anlamına geliyor.
Haber hakkında detaylı bilgi için tıklayın.
5- Irak’taki Erken Şehir, Bataklık Adalarından Oluşuyordu
Yeni bir araştırma, Irak’ta dünyanın en eski şehir merkezlerinin kökeni ve gelişimi hakkında uzun süredir var olan fikirlere meydan okuyor.
Drone fotoğrafları, bataklık adalarından oluşan erken bir Mezopotamya kentini ortaya koyuyor. Bu kentsel yerleşimin ne bir şehir merkezi, ne de yerleşmeyi çevreleyen bir savunma duvarı vardı. Bu erken metropolün sulu doğasını belirlemek, günümüz Irak’ının bulunduğu Dicle ve Fırat nehirleri arasında yaklaşık 5.000 yıl önce kentsel yaşamın nasıl geliştiği konusunda önemli çıkarımlara sahip. Uzaktan algılama verileri, Lagaş adlı geniş bir kentsel yerleşimin büyük ölçüde su yollarıyla birbirine bağlı dört bataklık adasından oluştuğunu gösteriyor. Bu bulgular, güney Mezopotamya şehirlerinin, geleneksel olarak düşünüldüğü gibi, tapınak ve idari bölgelerden dışarı doğru, tek bir surla çevrili sulanan tarım arazilerine doğru genişlemediği yönünde ortaya çıkan görüşe önemli ayrıntılar ekliyor.
Haber hakkında detaylı bilgi için tıklayın.
4- Tayvan’daki 6.000 Yıllık Kafatası, Efsaneleri Doğruluyor!
Tayvan’da, bir zamanlar adanın dağlık bölgelerinde yaşayan kısa boylu, koyu tenli bir kabile hakkında nesiller boyu aktarılan hikayeler var. Şimdi ise kanıt bulunmuş olabilir.
Araştırmacılar, Tayvan’ın dağlık bölgesindeki bir mağarada, eski bir yerli kabilenin varlığını kanıtlayabilecek 6.000 yıllık bir kafatası buldu. Tayvan’da, bir zamanlar adanın dağlık bölgelerinde yaşayan kısa boylu, koyu tenli bir kabile hakkında nesiller boyu aktarılan hikayeler var. Ancak şu ana kadar fiziksel bir kanıt bulunamamıştı. Bu yeni çalışmada, araştırmacılar, adada yaşayan insanların atalarının gelmesinden önceki bir zamana, yaklaşık 6.000 yıl öncesine tarihlenen bir mağarada bir kafatası ve bacak kemikleri buldular. Kafatasının yanında bulunan femur kemikleri, kafatası ile aynı kişiye, yani genç bir kadına aitti. Araştırmacılar, bu kişinin yaklaşık 1,3 metre boyunda olduğunu tahmin ediyor. Araştırmacılar ayrıca Quin Hanedanlığı belgelerinde küçük, koyu tenli insanlardan söz edildiğini belirtiyorlar. Ayrıca bugün Tayvan’da yaşayan 16 Austronezya grubundan biri dışında hepsinin, bir zamanlar dağlarda yaşayan küçük, koyu tenli insanları anlatan hikayeleri var.
Haber hakkında detaylı bilgi için tıklayın.
3- Maya Kurbanlarının Dişlerinde Gizemli Mavi İp Bulundu
Belize’deki ‘Gece Yarısı Terör Mağarası’nda bulunan Maya kurbanlarının ağzı bezlerle tıkanmış olabilir.
Araştırmacılar, mağarada ortaya çıkarılan 10.000’den fazla kemiğin en az 118 kişiyi temsil ettiği sonucuna vardı ve bunların birçoğunun ölüm anında üzerlerinde travma izleri olduğuna dair kanıtlar vardı. Kurbanların son anlarını daha iyi anlamak için, en son araştırmalar kemiklere değil, ağızlarına bakarak dişlerinde diş taşı olarak bilinen kalsifiye plakları araştırdı. Yapılan çalışma, kurbanlardan en az ikisinin dişlerine yapışan gizemli mavi lifler olduğunu gösterdi. Araştırmacılar, dişlerde bulunan lifler için bir açıklama öneriyor: Belki kurbanların ağızlarında pamuklu bezler vardı, muhtemelen kurban edilmelerine kadar geçen sürede kullanılan susturma aparatlarından. Kurbanlar uzun süre gözaltında kalsaydı, diş taşları mavi lifleri içerebilirdi.
Haber hakkında detaylı bilgi için tıklayın.
2- Mucizevi Antik Bitki, 2.000 Yıl Sonra Hasan Dağı’nda Bulundu
Hastalıkları iyileştiren, yemeklere lezzet katan ve sonuncusunu İmparator Nero’nun yediği bilinen antik bitki, Hasan Dağı’nda tekrar bulundu!
Silphion hastalıkları iyileştirdi ve yiyecekleri lezzetli yaptı, ancak iddiaya göre İmparator Nero, bu bitkilerden sonuncusunu tüketti. Şimdi ise bir araştırmacı, Hasan Dağı’nda bitkiyi bulduğunu düşünüyor. Atina’nın yükselişinden Roma İmparatorluğu’nun zirvesine kadar, Akdeniz dünyasında en çok aranan ürünlerden biri, silphion adı verilen altın çiçekli bir bitkiydi. Antik Yunan doktorları için Silphion, mide ağrısından siğillerin yok edilmesine kadar her şey için değerli olan ve her derde deva bir bitkiydi. Haşlanmış flamingodan oluşan cömert bir yemeği tamamlamak veya normal bir mercimek kabına lezzet katmak için gerekli olan, Romalı aşçılar için olmazsa olmazdı. Julius Caesar’ın saltanatı sırasında, Roma’nın imparatorluk hazinelerinde altınla birlikte yaklaşık 450 kilodan fazla bitki stoklandı ve silphion fidanları gümüşle aynı fiyata değerlendi.
Haber hakkında detaylı bilgi için tıklayın.
1- İzler, 11.000 Yıl Önce Suda Sıçrayan Çocukları Gösteriyor
Soyu tükenmiş dev bir tembel hayvanın bıraktığı 11.000 yıllık izlerde birikmiş suda, buz devri çocukları oyun oynamış.
11.000 yıldan daha uzun bir süre önce, günümüzde New Mexico’daki White Sands Ulusal Parkı olan alanda aileleriyle birlikte yürüyüş yapan çocuklar, dev tembel hayvanın ayak izlerinden oluşan çamurlu su birikintilerinden geçti. Bir çocuk için çamurlu bir su birikintisinden daha çekici çok az şey vardır. Çocuklar (muhtemelen 4 çocuk) dev tembel hayvanın ayak izleri boyunca yarışarak kendi ayak izlerini de bıraktılar. Yeni araştırmaya göre bu ayak izleri binlerce yıl boyunca korunmuş ve bu tarih öncesi maceranın kanıtlarını bırakmıştı.
Haber hakkında detaylı bilgi için tıklayın.
BONUS
Van Gölü’nde Bulunan Urartu Limanı Paramparça Edildi
You must be logged in to post a comment Login