2021’de İnsan Evrimi Hakkında Öğrendiğimiz 7 Yeni Bilgi

Paleoantropologlar Briana Pobiner ve Ryan McRae, insanın kökeni hakkında yapılan araştırmalarda yılın en iyi bulgularından bazılarını ortaya koyuyor.

Profesör Lee Berger, Leti adlı bir insansı kafatasının tam ölçekli bir reprodüksiyonunu gösteriyor.

2021 yılı Covid-19 pandemisinin insan evrimi araştırmaları üzerindeki etkilerinin üstesinden gelmede ilerleme kaydedilen bir yıl oldu. Dünyanın dört bir yanındaki bazı araştırma projelerinin desteklenmesi ve devam etmesiyle birlikte, beş farklı kıtada 13 farklı ülkeden yeni ve heyecan verici bazı keşifleri burada bir kez daha derlemek istedik. İnsan evrimi, bizleri birbirimize bağlayan evrimsel olgunun bir incelenmesidir; insan evrimi araştırmalarının coğrafi ve kültürel çeşitliliğinin yanı sıra fosiller, arkeoloji, genetik ve hatta fosilleşmiş ayak izleri de dahil olmak üzere insan evrimi için farklı bilim dallarından elde edilmiş kanıt türlerini göstermek için seçtiğimiz bu haberleri beğeneceğinizi umuyoruz!

1- Güney Afrika’da bulunan yeni Paranthropus robustus fosilleri, tek bir tür içinde gerçekleşen mikroevrimi gösteriyor.

Güney Afrika’daki yeni bir fosil keşfi, Paranthropus robustus’un yaklaşık 2 milyon yıl önce çalkantılı yerel iklim değişikliği döneminde hızla evrildiğini ve anatomik değişikliklere uğradığını gösteriyor.

İnsan fosili örnekleri, herhangi bir fosil kaydı gibi, karmaşık evrimsel olguları anlamamızı zorlaştıran boşluklar ve eksik örneklerle doludur. Türlerin belirlenmesi ve elde edilen fosillerden yeni türlerin ortaya çıkma süreci, makroevrim veya geniş zaman ölçeklerinde evrim alanına girer. Bu evrimsel olgular ve değişiklikler fosil kayıtlarında daha belirgindir ve tanımlanması daha kolay olur; Tyrannosaurus rex ile kılıç dişli bir kedinin birbirinden ne kadar farklı olduğunu bir düşünün. İnsan evrimi, dinozorlar ve memelilerin ortak bir atayı paylaşmalarından bu yana geçen yaklaşık 200 milyon yıla kıyasla çok daha kısa bir süre olan 5 ila 8 milyon yıl içinde gerçekleşti. Dolayısıyla, mikroevrim olarak adlandırılan ve tek bir tür veya soy içinde meydana gelen daha küçük ölçekli evrimsel değişiklikleri tespit etmek genellikle zordur.

Bir insansı türü olan Paranthropus robustus‘un fosilleri, Güney Afrika’daki birçok mağara sit alanından biliniyor. Diğer Paranthropus türleri gibi, P. robustus da büyük, geniş yanaklar, masif azı dişleri ve küçük azı dişleri ve besinleri güçlü bir şekilde çiğnemeye son derece uygun bir kafatası gibi fiziksel özellikler ile tanımlanır. Johannesburg’un sadece 32 km batısındaki Swartkrans mağarasından alınan P. robustus fosilleri, yaklaşık 1.8 milyon yıl öncesine tarihleniyor. Bu fosillerde tespit edilen kafatasının üst kısmında belirgin bir sagital kemik dokusu veya çıkıntısı, P. robustus’un çenesinin daha etkin ve güçlü bir çiğneme mekanizmasına sahip olduğunu gösteriyor.

Johannesburg’un yaklaşık 40 km kuzeyindeki Drimolen Mağarası’nda, La Trobe Üniversitesi’nden araştırmacı Jesse Martin ve meslektaşları tarafından Ocak 2021’de yeni keşfedilen ve kamuoyuna açıklanan P. robustus fosillerinin, diğer P. robustus fosillerinden en az 200.000 yıl daha yaşlı olduğu (2.04-1.95 milyon yaşında) ve diğer küçük farklılıkların yanı sıra, farklı konumlandırılmış bir sagital çıkıntıya ve daha az güçlü bir ısırma kuvvetine sahip olduğu tahmin ediliyor. İki bölgedeki fosiller arasındaki sayısız farklılıklara rağmen, birbirlerine bilinen diğer hominin (insansı) türlerinden çok daha fazla benzerlik gösteriyorlar. Bu nedenle, araştırmacılar onları iki farklı zaman aralığında yaşamış tek bir soydan aynı tür olarak tuttular. İki bölgedeki fosiller arasındaki farklılıklar, bu Paranthropus soyundaki mikroevrimi vurguluyor.

2- Kenya, Fransa ve Güney Afrika’da bulunan çocuk fosilleri, bize antik ve modern insan gömme uygulamalarının zaman içinde nasıl değiştiğini gösteriyor

Panga ya Saidi mağarasındaki bebeğin mezarı yaklaşık 78.000 yaşında, bu da onu Afrika’daki en eski Homo sapiens mezarı yapıyor. C: Jorge González / Elena Santos

İnsan fosil kayıtlarının çoğu yetişkin bireylere ait kalıntılardan oluşuyor; bunun nedeni ise büyük olasılıkla daha büyük ve daha kalın bir yapıya sahip olan yetişkin kemiklerinin ve daha büyük bireylerin kemiklerinin gömülme, fosilleşme ve keşif süreçlerinde günümüze ulaşma olasılığının daha yüksek olması. Fosil kayıtları, özellikle insanların en az 100.000 yıl öncesinden itibaren kasıtlı olarak gömülmeye başlamasından sonra çok daha fazla artıyor.

Kasım 2021’de, İspanya’daki CENIEH’den (İnsan Evrimi Ulusal Araştırma Merkezi) araştırmacılar, Afrika’da bilinen en eski insan mezarını (Kenya’daki Panga ya Saidi sit alanında bulunan iki buçuk ila üç yaşlarında bir çocuğa ait) bulduklarını duyurdular. Afrika’nın yerel dillerinden biri olan Svahili veya asıl adıyla Kiswahili dilinde “çocuk” anlamına gelen “Mtoto” lakaplı çocuk, lüminesans tarihlendirmeye göre yaklaşık 78.000 yıl önce cenin pozisyonunda gömüldü. Çocuğun başının zaman içinde muhtemelen çürümüş bir materyalden yapılmış yastık gibi bir destekle konumlandırılmış olması, olası bir cenaze törenine işaret ediyor.

Aralık 2021’de, Colorado Üniversitesi’nden bir ekip, Denver’dan Jaime Hodgkins, İtalya’daki Arma Veirana Mağarası’nda Avrupa’da bilinen en eski modern insan grubuna ait bir kız çocuğunun gömüldüğünü bildirdi. 10.000 yıl öncesine tarihlenen mezarda, gömüldüğünde henüz dört yaşında olan bu küçük kız, dört deniz kabuğundan kolye, 60’tan fazla deniz kabuğu boncuk, yetişkinlerin bunları önceden taktığını açıkça gösteren aşınma izlerine sahip 60’tan fazla deniz kabuğu boncuk ve bir kartal veya baykuşa ait olabileceği tahmin edilen bir kuşun pençesiyle birlikte gömülmüştü. Mezardaki bu buluntular, onun bir üyesi olduğu Mezolitik Çağ’ın avcı-toplayıcı grubu tarafından yetişkin bir birey olarak muamele gördüğünü gösteriyor. Yapılan DNA analizlerinden sonra cinsiyeti kadın olarak belirlendikten sonra, araştırma ekibi ona İtalyanca “kar” anlamına gelen “Neve” lakabını takmıştı. 

Kendi türümüz dışında Neandertallerin de bazen bilinçli olarak ölülerini gömdüğü biliniyor. CNRS’den (Fransız Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezi) bir ekip yaklaşık 41.000 yıl önce Fransa’daki La Ferrassie arkeolojik sit alanında 8 Neandertal iskeletiyle birlikte 2 yaşında gömülmüş bir bebeğe ait mezarın arkeolojik bağlamı hakkında hem yeni hem de üzerinde yeniden çalışılmış bilgiler elde ettiler. Araştırmacılar, iskelet kalıntılarının bir kısmının ilk olarak 1970 ve 1973’te kazılmış olan ve radyokarbon tarihlendirme ile yakın zamanda Neandertallerle direkt olarak ilişkilendirilien son iskelet örneklerinden biri olarak bu bebeğin bilinçli olarak gömüldüğünü düşünüyor.

Yaklaşık 335.000 ila 236.000 yıl önce Güney Afrika’dan bilinen üçüncü bir türün, yani Homo naledi‘nin, herhangi bir ritüel bağlamı olmasa da, bilinçli olarak ölülerini gömdüğüne dair teoriler de mevcut. Kasım 2021’de, Witwatersrand Üniversitesi’nden Lee Berger liderliğindeki bir ekip, yine yerel Afrika dillerinden biri olan Setswana ya da Tsawana dilinde “letimela” yani  “kayıp olan” anlamına gelen “Leti” olarak adlandırılan dört ila altı yaşındaki bir Homo naledi çocuk fosilinin kafatası ve diş parçalarının ayrıntılarını içeren iki makale yayınladı. Rising Star mağara sisteminin çok dar, uzak ve erişilmesi oldukça güç bir bölümünde, Swartkrans’tan yaklaşık 1 km uzaklıkta bulunan çocuğun kafatasının konumu göz önüne alındığında, bir Homo naledi çocuğuna ait sadece bir kısmı bulunabilmiş kafatası, bu insan türünün ölülerini kasten gömmeye çalıştığı yönündeki tahminleri destekleyebilir.

3- Çek Cumhuriyeti ve Bulgaristan’dan gelen genetik kanıtlara göre, ilk Avrupalıların Neandertal akrabaları vardı.

Zlaty Kun’da bulunan kadın Homo sapiens’in kafatası. C: Marek Jantac.

Modern insanlar, yani Homo sapiens, Afrika’da evrimleşti ve sonunda dünyanın her köşesine yayılmayı başardı. Bununla birlikte, en erken insan göçlerinin nasıl ve ne zaman gerçekleştiğini hala tam olarak anlayabilmiş değiliz. Günümüzde yaşayan modern insanlarda Neandertal DNA’sının genetik kanıtlarına dayanarak, atalarımızın ayrıca Neandertaller de dahil olmak üzere diğer insan türleriyle etkileşime girdiğini biliyoruz – bu oran Avrupalılarda ortalama yüzde 1,9.

Avrupa’daki en eski insanlardan bazılarına ait kalıntılar, tam anlamıyla modern insan olmamaları dışında, 2021 boyunca birden fazla araştırma ekibi tarafından incelendi ve bu doğrultuda bir takım tanımlamalar yapıldı. Avrupa’daki en eski Homo sapienslerin üçü de, yakın soy geçmişlerinde Neandertallerle çiftleştiğine dair kanıtlar sergiliyor. 

Nisan ayında Kay Prüfer ve Max Planck İnsan Tarihi Bilimi Enstitüsü’nden bir ekip, Çek Cumhuriyeti’nin Zlatý kůň kentinde yaklaşık 45.000 yıllık bir insan kafatası keşfetti. Bu kafatasından elde edilen genetik veriler ışığında, o dönemde yaşamış diğer insanlarla karşılaştırıldığında genomun oldukça değişken bölgelerinde kabaca yüzde 3,2 oranında Neandertal DNA’sına rastlandı. İlginç bir şekilde, Neandertal karışımını gösteren bu bölgelerden bazılarında yaşamış diğer bireyler, modern insanlarla aynı değildi – yani bu birey, herhangi bir modern insan popülasyonunun doğrudan atası olmadığına göre yaşayan torunları da olmayan bir popülasyona aitti. 

Yine Nisan ayında, Mateja Hajdinjak ve Max Planck Evrimsel Antropoloji Enstitüsü’nden bir ekip, Bulgaristan’ın Bacho Kiro Mağarası’nda bulunan ve yaşı 46.000 ile 42.000 yıl öncesine tarihlenen bireylerden üç benzer genom tanımladı. Bu bireyler, modern insan genomu ortalamasından daha fazla – yüzde 3,8, 3,4 ve 3,0 – Neandertal DNA’sı taşıyor. Ekip, bu genom dizilerinin dağılımından yola çıkarak, üç bireyin her birinin yalnızca altı veya yedi kuşak önce bir Neandertal ataya sahip olduğu sonucuna vardı. Bu da kabaca yirminci yüzyılın başından günümüze kadar olan süreye eşit.

İlginç bir şekilde, bu üç genom, biri doğrudan Doğu Asya popülasyonlarının ve Yerli Amerikalıların atası olan, diğeri ise daha sonraki Batı Avrupalıların doğrudan atalarından olan Bulgar mağarasını iskan eden iki farklı insan popülasyonunu temsil ediyor. Bu bulgular, bilinen en eski bireylerden günümüze kadar Avrasya’da insan yerleşiminin bir devamlılığa sahip olduğunu ve farklı Homo sapiens grupları arasında bile Neandertallerle çiftleşmenin muhtemelen yaygın olduğunu gösteriyor.

4- Endonezya’dan bir yaban domuzu ve Avustralya’dan bir kanguru ile Fransa’da bir deniz kabuğundan yapılmış bir enstrüman, farklı eski sanat biçimlerini temsil ediyor

Üç domuzu gösteren eski bir resim, dünyadaki en eski hayvan çizimi olabilir. C: AA Oktaviana

Şu anda, Uranyum tarihleme kullanılarak en az 45.500 yıl öncesine tarihlenen dünyanın en eski görsel veya figüratif anlatıma dayalı sanatı, Endonezya’nın Leang Tedongnge kentinde bulunan ve Ocak 2021’de Adam Brumm ve Griffith Üniversitesi’nden Maxime Aubert liderliğindeki bir ekip tarafından rapor edilen bir Sulawesi yaban domuzunun mağara resmi.

Şubat 2021’de ise, Avustralya’daki Melbourne Üniversitesi’nden Damien Finch liderliğindeki bir ekip, Avustralya’nın Kimberly bölgesindeki arazinin Geleneksel Sahiplerini temsil eden Balanggarra Aborjin Birliği ile bu bölgedeki kaya sığınaklarında tespit edilen fosilleşmiş çamur eşekarısı yuvalarını radyokarbon yöntemi ile tarihlemek için çalıştı. Avustralya’da modern insanların en az 50.000 yıl önce kıtada var olduğunu destekleyen fosil kanıtları bulunurken, bu ekip bilinen en eski Avustralya Aborjin figüratif kaya resimlerinin yaklaşık 17.000 ila 13.000 yıl öncesine ait olduğunu belirledi. Natüralist kaya resimleri esas olarak hayvanları ve bazı bitkileri tasvirlerinden oluşuyor; bu figürlerden en eskisi, yaklaşık 17.300 yıl öncesine tarihlenen bir kaya sığınağının tavanındaki yaklaşık 2 metre uzunluğundaki kanguru resmidir.

Yine tam aynı zaman aralığında, yani yaklaşık 18.000 yıl önce, Fransa’da eski bir insan, dünyanın en eski nefesli çalgısı olarak kullanılabilmesi için bir deniz kabuğunun tepesini kesti ve pürüzlü dış dudağını törpüleyerek pürüzsüz hale getirdi. Şubat 2021’de, Fransa’daki Université de Toulouse’dan Carole Fritz ve Gilles Tostello liderliğindeki bir ekip, 1931’de Marsoulas Mağarası’nda keşfedilen bu deniz kabuğunu BT taraması kullanarak yeniden incelediklerini bildirdi. Kabuğun yapısında yukarıda açıklanan değişikliklere ek olarak, kabuğun iç yüzeyinde, mağara duvarlarında resim yapmak için kullanılan demir oksitten elde edilen bir, pigmentle yapılmış kırmızı parmak ucu büyüklüğünde şekilli noktalar buldular. Ayrıca, bulunan diğer kabuklu deniz hayvanlarından yapılan aletlerde de olduğu gibi, bir ağızlığı tutturmak için kullanılan bir yapıştırıcının izleri olarak yorumladıkları kırık açıklığın çevresinde bir mum veya reçine izleri buldular.

5- Çin ve İsrail’de keşfedilen insan fosilleri, geç Pleistosen’deki insan çeşitliliğine dair çizilen tabloyu karmaşıklaştırıyor.

Ejderha Adam’ın yeniden yaratılması. C: Chuang Zhao

2021’de kuzeydoğu Çin’de bulunan insan kafatası fosiline dayanarak, araştırmacılar yeni bir insan türü keşfetti: Homo longi. Çin’deki Hebei Üniversitesi’nden Qiang Ji, Xijun Ni, Qingfeng Shao ve meslektaşlarının da aralarında bulunduğu bir ekip, en az 146.000 yaşında olan bu yeni insan türünün özelliklerini tanımladı. Bu fosilleşmiş kafatasının keşfinin arkasındaki hikaye ise oldukça büyüleyici!

Fosil, Japon işgal güçlerinin kontrolü altındaki Harbin kasabasındaki bir kuyuda 80 yıl boyunca kaldı ve ancak yakın zamanda yeniden keşfedildi. Fosilin bu geçmişi göz önüne alındığında, kafatasını tarihlendirmek ve kökenini tespit etmek zordu; ancak morfoloji bilimi, kafatası yapısının Homo heidelbergensis‘te görüldüğü gibi benzer ilkel morfolojik özelliklerden ve Homo sapiens ve Neandertallerde görüldüğü gibi diğer soylar arası türemiş özelliklerden oluşan bir dizi karışık morfolojik özelliğe sahip olduğunu öne sürüyor.

Kafatası, Dali kafatası gibi diğer bazı Doğu Asya’da bulunan fosilleşmiş insan kafataslarına oldukça benzemesine rağmen, ekip, morfolojik açıdan tespit ettikleri bazı benzersiz özelliklere dayanarak yeni bir tür tanımlıyor. Bu yeni adlandırılmış tür, belirgin bir yeni soyu temsil edebilir veya potansiyel olarak, günümüz insan soyunun akrabalarından biri olan esrarengiz Denisovalılar’a ait ele geçen ilk kafatası fosili olabilir. 

Tel Aviv Üniversitesi’nden Israel Hershkovitz ve meslektaşları tarafından Haziran 2021’de açıklanan, ve İsrail’deki Nesher Ramla arkeolojik sit alanında bulunan 120.000 ila 130.000 yıl öncesine tarihlenen buluntular, geç Pleistosen döneminde yaşayan Homo türünün giderek karmaşıklaşan öyküsüne bir yenisini ekliyor. Homo longi’nin kafatasındaki morfolojik özellikler gibi, Nesher Ramla’da bulunan bu insan kalıntılarında da parietal kemik, mandibula ve dişler de dahil olmak üzere ilkel ve soylar arası türemiş özelliklerin bir karışımı tespşt edildi. Parietal ve mandibula kemik yapılarında, Homo erectus gibi arkaik Homo türü ile daha benzer bir morfolojik bağlantıya sahipken, üç parça kemik yapısının tamamını aynı zamanda Neandertallerle ilişkilendiren özellikler de var. Ekip, yeni bir insan türü ismi vermeyi reddediyor. Bunun yerine, araştırmacılar bu bulguların, yine İsrail’deki Qesem Mağarası’ndan ve diğer bölgelerde  yaklaşık 400.000 yıl öncesinden yaklaşık 70.000 yıl öncesine kadar rastlanılan “Neandertal benzeri özelliklere” sahip eski insan türleri ile sonrasında tamamen Neandertaller tarafından iskan edilen ve bölgede bulanan fosiller arasında bir bağlantıyı temsil edebileceğini öne sürüyor.

Bu buluntular yeni insan türlerinin biçiminde neyi temsil ediyor olursa olsun, araştırmacılar bize modern benzeri özelliklerin aynı anda gelişmediğini ve geç Pleistosen’deki insan etkileşimine dair geliştirilen senaryonun düşündüğümüzden daha karmaşık olduğunu söylüyorlar.

6- Modern insanın geçmişine dair yeni bilgiler, Rusya’daki Denisova Mağarası’ndaki DNA’dan geliyor.

Denny’nin neye benziyor olabileceğine dair bir sanatçının çalışması. Denny, Neandertal bir anneye ve Denisovalı bir babaya sahipti. C: John Bavaro

Denisovalıların ve Neandertallerin fosil kalıntılarının (hatta Neandertal bir annesi ve Denisovalı bir babası olan 13 yaşındaki melez bir kızın kalıntıları da dahil olmak üzere) bulunduğu Rusya’daki Denisova Mağarası, bilim insanlarına yıllardır paleoantropolojik hediyeler vermeye devam eden bir sit alanı!

Haziran 2021’de, Almanya’daki Max Planck Evrimsel Antropoloji Enstitüsü’nden Elena Zavala ve Matthias Meyer ve Avustralya’daki Wollongong Üniversitesi’nden Zenobia Jacobs ve Richard Roberts tarafından yönetilen bir ekip, Denisova Mağarası’ndan alınan 728 tortu örneğinden bir DNA’yı analiz etti (Tek bir kazı alanında elde edilmiş şimdi elde edilmiş şimdiye kadarki en geniş kapsamlı tortu DNA’sı incelemesi).

Araştırmacılar bu analiz sonucunda, Denisovalılara ve Neandertallere ait antik DNA tespit ettiler ve mağaranın 45.000 yıllık katmanlarında bulunan ve eski modern insanlar tarafından yapılan tipik Üst Paleolitik takılara dayanarak, fosilleri orada bulunamasa da, mağarada yaşadığından şüphelenilen modern insanlara ait izler de buldular. Çalışma ayrıca bu üç hominin türü tarafından mağarada yerleşimin zamanlaması ve çevresel koşulları hakkında daha fazla ayrıntı sağlıyor: örneğin, ilk Denisovalılar 250.000 ila 170.000 yıl önce mağarada yaşarken; daha sonra Neandertaller bu sürenin sonunda -yani daha soğuk bir dönemde- geldiler ve sadece Neandertal DNA’sının tespit edildiği 130.000 ila 100.000 yıl öncesi -daha sıcak bir dönem boyunca- hariç olmak üzere Denisovalılarla birlikte yaşadılar. 100.000 yıl önce mağaraya geri dönen Denisovalılar farklı mitokondriyal DNA’ya sahiptiler ve bu da onların farklı bir popülasyondan olduklarını düşündürüyor.

Tüm bu sürecin sonunda, 45.000 yıl önce modern insanlar Denisova Mağarası’da yaşamaya başladı. Hem fosiller hem de genetik kanıtlar, geç Pleistosen’de birbiriyle etkileşim halinde olan çok sayıda insan türünün bulunduğu bir senaryoya işaret ediyor ve görünüşe göre Denisova Mağarası bu ihtimalin gerçekleşmiş olabileceği yerlerden biri olabilir.

7- Fosilleşmiş ayak izleri Tanzanya, ABD ve İspanya’da insan davranışı ve göçüne dair geliştirilen yeni yorumların yolunu açıyor.

New Mexico’daki White Sands Ulusal Parkı’nda bulunan ayak izleri, Amerika’daki insan faaliyetinin en eski kanıtını sağlıyor. C: Cornell Üniversitesi

Fosilleri düşündüğümüzde, genellikle uzun zaman önce yaşamış organizmaların iskeletlerini temsil eden mineralize kemik kalıntıları aklımıza gelir. Yine de, fosilleşmiş ayak izleri gibi iz fosilleri, bize belirli bir zamanda belirli bir yerdeki canlının veya canlı grubunun o bölgede olduğuna dair doğrudan bir kanıt sunar. Örneğin Laetoli ayak izleri, 3,6 milyon yıl önce yaşayan ve bilinen en eski iki ayağı üzerinde yürüyebilen  hominin (insansı) Australopithecus afarensis‘i (Lucy’nin türü) temsil eder.

Aralık 2021’de, Ohio Üniversitesi’nden Ellison McNutt liderliğindeki bir ekip, Laetoli arkeolojik sit alanının bir parçası olan A bölgesindeki bazı ayak izleri üzerinde de yeniden bir inceleme yaptılar ve daha önceden varsayıldığı gibi buz izlerin bir ayı tarafından değil, iki ayağı üzerinde durabilen bir hominin tarafından bırakıldığını bildirdi. Buna ek olarak, bu izler, aynı sit alanının G bölgesindeki ‘deki ayak izlerinden çok farklı oldukları için, birkaç gün içinde birbirinden 1’er kilometre (0,6 mil) mesafede yürüyen farklı iki ayağı üzerinden durabilen bir türü temsil ediyor! 

New Mexico’daki White Sands Ulusal Parkı’nda, Bournemouth Üniversitesi’nden Matthew Bennett liderliğindeki bir ekip tarafından Eylül 2021’de ortaya çıkarılan ve tarihlenen ayak izleri, modern insanların bölgede yaşamaya başlayışını 23.000 ila 21.000 yıl öncesine tarihlendiriyor. Yerli Amerikalıların Kuzey Amerika’ya nasıl göç ettiğine dair geliştirilen hipotezler, göçün nasıl gerçekleştiği (yani yöntemi- örn. buzsuz kara koridoru veya sahil yolu) ve zamanlaması açısından farklılık gösteriyor.

İnsanların Kuzey Amerika’ya seyahat etme yollarından bağımsız olarak, kabaca 26.000 ila 20.000 yıl önce son buzul maksimumu (LGM) sırasında insan göçü imkansız değilse de çok düşük bir ihtimaldi. Bu ayak izleri, modern insanları bu dönemde o dönemki buz tabakasının güneyine yerleştiriyor, bu da onların büyük olasılıkla LGM’den önce göç ettikleri anlamına geliyor. Bu olasılık, New Mexico’daki tarih öncesi Clovis kültürüne ait ele geçen arkeolojik kanıtlarla birlikte bölgedeki yerleşimin 13.000 yıl öncesine ve diğer kanıtlarla da kabaca 20.000 yıl öncesine kadar geriye giden insan yerleşimi süresini önemli ölçüde genişletiyor. Ek olarak, dev yer tembel hayvanları ve yünlü mamutlar gibi insanlar ve megafaunanın önceden düşünüldüğünden daha uzun bir süre boyunca bir arada var olduğu düşünülürse, bu hayvan türlerinin yok olmalarının insanlar yüzünden olmadığı teorisine potansiyel olarak destek verdiği anlamına gelir. Ayrıca ilginç olan bir başka nokta ise, bu ayak izlerinin çoğunun muhtemelen bir topluluk içindeki iş bölümüne işaret edebilecek çocuklar ve ergenlik çağındaki gençler tarafından bırakılmış olmasıdır. 

Eski çocukların bıraktığı ayak izlerinden bahsetmişken, Universidad de Huelva’dan Eduardo Mayoral liderliğindeki bir ekip, Mart ayında İspanya’nın güneybatısındaki Matalascañas sahil şeridi bölgesinden 87 Neandertal ayak izinin varlığını duyurdu. Yaklaşık 106.000 yıl öncesine tarihlenen ayak izleri, şu anda Avrupa’daki ve muhtemelen dünyadaki en eski Neandertal ayak izleri olma özelliğini taşıyor. Araştırmacılar, bu ayak izlerini bırakan 36 Neandertalden 11’inin çocuk olduğu sonucuna vardılar; bu Neandertal grubu, belki de kuşları ve küçük hayvanları avlıyor, balık tutuyor, kabuklu deniz ürünleri arıyordu veya sadece deniz kıyısında oyun oynuyorlardı –  kim bilir…


Smithsonian Magazine. 28 Aralık 2021.

Bilkent Üniversitesi Arkeoloji Bölümü mezunu.

You must be logged in to post a comment Login