Moğolistan’ın İlk Göçebe İmparatorluğu Çok Etnikliydi

Uzun zamandır tarihin gölgelerinde gizlenen göçebe imparatorluk arkeolojik kazılar ve antik DNA kanıtları sayesinde gözler önüne çıkıyor.

Moğol Altay’daki Takhiltyn Khotgor bölgesinde yüksek statülü aristokrat bir kadının bulunduğu Hun Elit Mezarı 64’ün kazısı. C: Michel Neyroud

Moğol bozkırlarında Moğollardan 1.500 yıl önce ortaya çıkan Asya Hun İmparatorluğu (Xiongnu), Demir Çağı’nda Asya’nın en güçlü siyasi güçlerinden biri haline geldi. Ve bunun sonucunda yayılma alanını ve nüfuzunu Mısır’dan Roma’ya ve Çin İmparatorluğu’na kadar genişletti.

Ekonomileri hayvancılık ve mandıracılığa dayanan Hunlar imparatorluklarını atların sırtında inşa eden göçebelikleriyle ünlüydü. Atlı savaşlardaki ustalıkları onları çevik ve zorlu düşmanlar haline getirdi. Çin İmparatorluğu ile olan dillere destan çatışmaları ise Çin Seddi’nin inşasına sebep oldu.

(İlgili: Hunlar, Kuraklık Nedeniyle Roma’ya Saldırmış Olabilir)

Ancak komşularından farklı olarak Hunlar hiçbir zaman bir yazı sistemi geliştirmedi. Bu nedenle Hunlar hakkındaki tarihsel kayıtların neredeyse tamamı rakipleri ve düşmanları tarafından yazıldı, nesilden nesile aktarıldı. Büyük ölçüde Han Hanedanlığı tarihçileri tarafından kaydedilen bu tür kayıtlar Hunlar’ın kökenleri, siyasi yükselişleri veya sosyal örgütlenmeleri hakkında çok az yararlı bilgi veriyor.

Son arkeogenetik araştırmalar, Asya Hunları’nın siyasi bir varlık olarak kökenlerinin izini kuzey Moğolistan’daki farklı göçebe grupların ani göçlerine ve karışımlarına kadar -Milattan önce 200- sürdü. Fakat elde edilen bulgular mevcut sorulara cevap bulmak yerine daha fazla yeni soruyu gündeme getirdi.

Uluslararası bir araştırmacı ekibi, dışarıdan esrarengiz görünen Hun İmparatorluğunun içsel işleyişini daha iyi anlamak için derinlemesine bir genetik araştırma yaptı. Araştırmada imparatorluğun batı sınırındaki iki seçkin Hun mezarlığından yararlanıldı. Bunlar Takhiltyn Khotgor’da aristokrat, Shombuuzyn Belchir’de yerel seçkin mezarlıklardı. Araştırma bulguları Science Advances dergisinde yayımlandı.

Hunlar, Moğol bozkırlarında ticaret yoluyla Roma, Mısır ve Çin İmparatorluğu ile bağlantılı çok ırklı bir imparatorluk kurdu. Resimde Hun imparatorluk seçkinleri arasındaki yaşamın canlandırılması görülüyor. C: Galmandakh Amarsanaa

Çalışmanın baş yazarı Juhyeon Lee, “Asya Hunları’nın ileri derecede genetik çeşitliliğe sahip olduğunu biliyorduk. Ancak halk kademesindeki insanlara ait genomik veri eksikliğinden dolayı bu çeşitliliğin yerel olarak homojen toplulukların heterojen bir eklentisinden mi ortaya çıktığı, yoksa yerel toplulukların kendilerinin mi genetik olarak farklı olup olmadığı belirsizliğini koruyordu.” diyor.

“Bu tür bir genetik çeşitliliğin güç, zenginlik ve cinsiyetle ilgili olduğu kadar farklı sosyal ve politik ölçeklerde de nasıl yapılandırıldığını bilmek istedik.”

Çok Irklı Bir İmparatorluğun Yükselişi

Araştırmacılar inceledikleri iki mezarlıktaki bireylerin Asya Hun İmparatorluğu genelinde bulunanla karşılaştırılabilir derecede yüksek genetik çeşitlilik sergilediğini buldular. Aslında görülen yüksek genetik çeşitlilik ve çok kökenlilik Hun İmparatorluğunun çok ırklı bir imparatorluk olma özelliğini doğrular nitelikteydi. Yüksek genetik çeşitlilik ve çok kökenlilik imparatorluk genelinde, bireysel topluluklar içinde ve hatta bireysel aileler içinde, her düzeyde mevcuttu. Bununla birlikte bu çeşitliliğin çoğu statüye göre katmanlara ayrıldı.

Moğol Altay’daki Takhiltyn Khotgor bölgesinde yüksek statülü aristokrat bir kadının bulunduğu Hun Elit Mezarı 64’ün kazısı. C: J. Bayarsaikhan

En düşük statüdeki bireyler seçkinlerin “uydu” mezarları olarak gömüldüler. Ve muhtemelen hizmetçi statüsünü yansıtıyorlardı. Bu bireyler en yüksek genetik çeşitliliği ve heterojenliği sergiledi. Bu da bireylerin Hun İmparatorluğunun uzak bölgelerinden veya ötesinden geldiğini gösteriyor. Buna karşılık kare veya taş halka mezarlar içindeki ahşap tabutlara gömülen yerel ve aristokrat seçkinler genel olarak daha düşük genetik çeşitlilik sergilediler. Ve daha yüksek oranlarda Doğu Avrasya soylarını barındırdılar. Bu da elit statü ve gücün geniş Hun popülasyonu içindeki belirli genetik alt kümeleri arasında yoğunlaştığını gösteriyor. Ancak seçkin ailelerin bile -özellikle Shombuuzyn Bahir’de- yeni kurulan gruplarla bağları güçlendirmek için evliliği kullandığı görülüyor.

Araştırmanın kıdemli yazarı Dr. Choongwon Jeong, “Artık Hunların farklı grupları bünyesine dahil ederek ve imparatorluk yapısını evlilik ve akrabalıktan yararlanarak nasıl genişlettiğine dair daha iyi bir fikrimiz var.” diyor.

Moğol Altay’daki Shombuuzynn Belchir Hun mezarlığında arkeolojik kazı. C: J. Bayarsaikhan

Hun Toplumunda Güçlü Kadınlar

Konuyla ilgili ikinci bir önemli bulgu yüksek statülü Hun cenaze törenlerinin ve elit mezar eşyalarının orantısız bir şekilde kadınlarla ilişkilendirilmesiydi. Bu Hun kadınlarının imparatorluğun sınırlarının genişletilmesi ve yeni bölgelerde bütünleşmesinde siyasi roller oynadıklarına dair metinsel, arkeolojik kanıtları destekliyordu.

Araştırmacılar Takhiltyn Khotgor’un aristokrat elit mezarlığındaki seçkin anıtsal mezarların kadınlar için inşa edildiğini; her önde gelen kadının yanındaki basit mezarlara gömülü bir dizi sıradan erkek tarafından kuşatıldığını keşfetti.

Moğol Altay’daki Takhiltyn Khotgor alanında Elit Mezar 64’te bulunan, tabutu süsleyen güneşin ve ayın altın ikonları Hun İmparatorluğu sembolleri. C: J. Bayarsaikhan

Kadınlar Hun imparatorluk gücünü temsil eden altın, güneş ve ay amblemlerinin bulunduğu özenli tabutlara defnedildi. Hatta bir mezarda atlı altı kişilik bir ekip ve tam olmayan bir savaş arabası vardı.

Yakınlardaki Shombuuzyn Belchir’in yerel elit mezarlığında kadınlar (Takhiltyn Khotgor’da olduğu gibi) en zengin ve ayrıntılı mezarları doldurdu. Mezar malzemeleri arasında ahşap tabutlar, altın amblemler ve yaldızlı nesneler, cam ve çini boncuklar, Çin aynaları, bronz bir kazan, ipek giysiler, el arabaları ve bir düzineden fazla hayvan vardı. Bu malzemelerin yanı sıra geleneksel olarak ata binmiş erkek savaşçılarla ilişkilendirilen üç nesne: Çin cilalı bir bardak, yaldızlı bir demir kemer tokası ve at iğnesi de mezarlarda bulunuyordu. Bu tür nesneler ve sembolize ettikleri kadınların büyük siyasi gücünü yansıtıyor.

Shombuuzyn Belchir Mezarlığı’nın 19. Mezarına bir bebekle birlikte gömülen genç kadın tarafından kolye parçası olarak takılan Mısır tarzı fayans boncuk. Mısır tanrısı Bes’in penisini tasvir eden bu tür boncuklar çocukların korunmasıyla ilişkilidir. C: Bryan K. Miller

Dr. Bryan Miller, “Kadınlar sınır boyunca Hun imparatorluk devletinin ajanları olarak büyük bir güce sahipti ve genellikle özel asil rütbelere sahipti. Kadınlar Hun geleneklerini sürdürüyor ve hem bozkır otorite siyasetine hem de sözde ipek Yolu değişim ağlarına dahil oluyorlardı.” diyor. 

Hun Toplumunda Çocuklar

Genetik analiz Hun toplumundaki çocukların sosyal rolleri hakkında ender bilgiler sağladı. Harvard Üniversitesi’nde Antropoloji Doçenti ve Max Planck Evrimsel Antropoloji Enstitüsü’nde Grup Lideri kıdemli yazar Dr. Christina Warinner, “Çocuklar yaş ve cinsiyete bağlı olarak farklı cenaze işlemleri gördü. Bu Hun toplumunda cinsiyet ve statünün atfedildiği yaşlara dair ipuçları verdi.” diyor.

Örneğin araştırmacılar 11-12 yaşlarındaki ergen Hun erkek çocuklarının yetişkin erkeklerinkine benzer bir şekilde yay ve oklarla gömüldüğünü ancak daha küçük erkek çocuklarının böyle gömülmediğini buldu. Bu, avcı ve savaşçı cinsiyet rollerinin erkek çocuklarına ancak çocukluğun sonlarında veya ergenliğin başlarında atfedildiğini gösteriyor.

Shombuuzyn Belchir mezarlığında, Mezar 26’dan bir çocuk yayı ve oku seti. C: Bryan K. Miller

Hunların Bugünkü Mirası

Sonuç olarak Hun İmparatorluğu milattan sonra birinci yüzyılın sonlarında dağılsa da çalışmanın bulguları Hunların kalıcı sosyal ve kültürel mirasına dikkat çekiyor.

Max Planck Jeoantropoloji Enstitüsü’nde proje arkeoloğu ve Moğol Arkeolojisi Projesi: Bozkırların İncelenmesi (MAPSS) proje koordinatörü Dr. Jamsranjav Bayarsaikhan: “Sonuçlarımız imparatorluğun siyasi ve ekonomik yaşamında, özellikle çevre bölgelerde, kritik roller oynayan seçkin prenseslerin uzun süredir devam eden göçebe geleneğini doğruluyor. Bu Hun İmparatorluğu ile başlayan ve bin yıldan fazla bir süre sonra Moğol İmparatorluğu döneminde devam eden bir gelenek. Tarih zaman zaman göçebe imparatorlukları kırılgan ve kısa ömürlü olarak gösterse de onların güçlü gelenekleri hiçbir zaman bozulmadı.” diye belirtiyor.


Max Planck Society. 24 Nisan 2023.

Makale: Lee, J., Miller, B. K., Bayarsaikhan, J., Johannesson, E., Ventresca Miller, A., Warinner, C., & Jeong, C. (2023). Genetic population structure of the Xiongnu Empire at imperial and local scales. Science Advances, 9(15), eadf3904.

Orta Doğu Teknik Üniversitesi İşletme Bölümü öğrencisi. Tarih ve arkeoloji ile ilgileniyor.

You must be logged in to post a comment Login