Bu Paleolitik Figürler Kimlerdi?

Onlar tanrıça mıydı yoksa oyuncak mı? “Paleolitik Venüsler” olarak bilinen bu heykelciklerin gerçek amacı, bir yüzyıldan fazla bir süredir tartışılıyor.

Elinde 13 çizgiyle kazınmış bir hayvan boynuzu tutan kadın. Hem boynuz hem de çizgiler anlamları hakkında farklı teorilere ilham kaynağı oluyor.

Kadın formları, insanlar sanat yaptığı sürece sanatçıların en sevdiği konulardan oldu. MÖ 2. yüzyılda Yunanistan’da yapılmış olan ikonik Venüs de Milo heykelinden, John Singer Sargent’ın 1884 yılında yaptığı zarif “Madam X” e kadar. Paleolitik dönemin isimsiz sanatçıları da farklı değildi. Küçük kadın heykelleri bu dönemin en popüler sanat eserleri arasındaydı.

Avrupa ve Asya’da bulunan Paleolitik dönemde yaratılan bu kadın heykelcikleri, Madam X’in kusursuz cildiyle ya da Venüs’ün güzel şekillendirilmiş yüzüyle kıyaslandığında kaba görünebilir. Kabaca işlenmiş, Paleolitik figürlerin kadınsı özellikleri – göğüsler, karınlar ve kalçalar — büyük ve abartılı. Çizgileri akıcı ve pürüzsüz değil, yuvarlatılmış ve şişmiş. Pırıl pırıl gözler ve gülümseyen dudaklar yerine, yüzleri genellikle ayırt edici özelliklerden yoksun.

(İlgili: Venüs Figürinleri Üzerine Tartışmalı Yeni Bir Teori)

Toplu olarak Venüs heykelcikleri olarak adlandırılan bu heykeller, kadın formunu sanatta betimleyen uzun bir geleneğin başlangıcı. Bu heykelcikler, modern izleyicileri yaklaşık 35.000 ila 14.000 yıl önceki yaratıcılarının dünyalarına bağlamaya yardımcı oluyorlar.

Tüm Avrupa ve Batı Asya’da 200’den fazla Paleolitik kadın heykelciği bulundu. Bu 24.000 yıllık ikon, kuzey İtalya’daki Balzi Rossi mağaralarında bulunan 13 Grimaldi Venüsünden biri; sadece 8 cm boyunda.

Soğuk iklimde sanat

Üst Paleolitik dönem, yaklaşık 40.000 yıl önce, modern insanların Avrupa’ya gelmesinden kısa bir süre sonra başladı. Mağara resimleri ve Venüs heykelcikleri de dahil olmak üzere küçük figürinler biçimindeki taşınabilir sanatla, kültürlerinin izlerini geride bıraktılar. Şimdiye kadar bulunan en eski Venüs heykelciği olan Hohle Fels Venüsü yaklaşık 35.000 yaşında ve Avrupa’daki modern insanlar tarafından yapılan en eski mağara resimlerinden yaklaşık 3.000 yıl öncesine dayanıyor.

Kadın heykelcikleri yapma uygulaması, aşırı soğuğu Gravettian ve Solutrean kültürlerine damgasını vuran son buzul çağında sürdü. Magdalenian döneminde iklim yavaş yavaş ısınırken, Lascaux (Fransa) ve Altamira’da (İspanya) mağara sanatına paralel olarak güzel heykelcik oymaları yaratıldı. Arkeologlar, hâlâ keşfedilmeyi bekleyen çok sayıda Paleolitik sanatın olduğundan şüpheleniyorlar.

Renancourt Venüs, 2019 yılında Fransa’nın Amiens kentinde bulundu. Geç Gravettian döneminde kireçtaşından oyulmuş, 23.000 yaşında ve 4 cm boyunda.

Şekiller ve boyutlar

İnsanlık yaklaşık 80.000 yıl önce sanatçı oldu ama ilk konuları insan değildi. En eski örneklerden bazıları soyut geometrik desenler olarak karşımıza çıkıyor. İnsanlık çevresindeki dünyanın daha gerçekçi tasvirlerinde ilerledikçe, en popüler konuları arasına güneydoğu Fransa’daki Chauvet Mağarası’ndaki atlar ve bizonlar gibi hayvanlar girdi.

İnsan formları, Paleolitik dönemde 30.000 ila 40.000 yıl önce bir yerlerde ortaya çıkmaya başladı. İnsanları betimleyen çok az eser bu zamandan modern çağa kadar gelebildi. Bunların arasında, erkekten çok kadın formları var. Venüs olarak adlandırılan bu sanat eserlerinin yaklaşık 200’ü Batı Avrupa’ya (Pyrenean bölgesinde ve güneybatı Fransa’da ve ayrıca İtalya’da yoğunlaşmış), orta Avrupa’ya (özellikle Ren ve Tuna havzaları çevresinde), ve doğu Avrupa ve Asya’ya (güney Rusya’da ve Sibirya kadar doğuda) kadar dağılmış olarak bulundu.

(İlgili: Paleolitik Dönem’den En Etkileyici 10 Venüs)

İster taştan, ister kemikten oyulmuş olsun, ister kilden yapılmış olsun, bu sanat eserleri arasında en dikkat çekici özellik boyutlarıydı. Hepsi küçük olan bu eserlerin yüksekliği 5 ila 25 cm araşında değişiyor. Bu da onları göçebe halkların bir yerden bir yere taşıması için taşınabilir ve kolay hale getirmişti.

Bilinen en eski Venüs heykelciği, güney Almanya’daki Hohle Fels mağarasında bulundu. Almanya, Blauburen’deki Tarih Öncesi Müzesi’nde bulunan bu fildişi Venüs’ün 35.000 yaşında olduğu tahmin ediliyor.

Venüslerin yüzlerinin çoğunda iyi tanımlanmış kaşlar, gözler, burunlar ve ağızlar yok, hatta bazıları yumurta kadar pürüzsüz. Yüz özellikleri mevcut olduğunda, genelleştirilme eğilimindedirler, bu da bilim insanlarının belirli kadınların portrelerinden ziyade genel kadın temsilleri olabileceklerine inanmalarına neden oluyor.

Bu Paleolitik figürlerin bir diğer ayırt edici özelliği de, birçoğunun çıplak olması. Figürlerden birkaçı kolye, başlık, saç filesi, kemer veya bilezik gibi minimal süslemelere sahip. Vücutları da farklı fiziksel tipleri yansıtır – bazıları inceyken diğerleri kıvrımlı – göğüsleri, kalçaları ve karınları yuvarlak ve belirgin.

Keşfedilen en eski figür (şimdiye kadar) Alman Hohle Fels bölgesinden geliyor ve yaklaşık 35.000 yıl öncesine dayanıyor. Sadece 7 cm yüksekliğinde. Bilinen “en genç” Venüs ise yaklaşık 14.000 yaşında. Bu kadar geniş bir zaman aralığı, bu figürlerin tarih öncesi halklar için çok uzun bir süre için önemli olduğunu gösteriyor.

Paleolitik moda

Fotoğrafta görülen kireçtaşı heykelcik, 1983 yılında Don Nehri yakınlarındaki Rusya’nın Kostenki bölgesinde keşfedilmişti. Diğer Venüsler gibi, yaklaşık 10 cm boyutlarında. Bilim insanları, Gravettian kültürü döneminde, yani 23.000 ila 21.000 yıl önce yapıldığını düşünüyorlar.

1983 yılında Don Nehri yakınlarında bulunan kireçtaşı heykelcik. Yaklaşık 23.000 ila 21.000 yıllık.

Saç stilinin veya başlığın şekli ve detayı açısından Willendorf Venüsü’nü andırıyor. Her iki figür de kırmızı aşıboyası ile boyanmıştı. Figür çeşitli süslemelere de sahip. Üst gövdede bantlar veya kayışlar ve önkollarda ve bileklerde bilezikler var. Bu tür süslemeler o dönemde deriden, hayvan derilerinden veya bitkisel liflerden yapılmış olabilir. Kalçalarda bulunan çeşitli çizgiler kalçalardaki giysileri (iplik örgüleri veya deri şeritleri) temsil ediyor olabilir.

Erken keşifler

Avrupalı bilim insanları, 19. yüzyılda Venüs heykelciklerini bulmaya başladılar. İlki 1864 yılında Fransız arkeolog Paul Hurault, Marquis de Vibraye tarafından bulundu. Fransa’nın Laugerie-Basse kentinde 7,5 cm yüksekliğinde fildişi bir heykelcik ortaya çıkardı. Oyulmuş çıplak figürün başı ve kolları yoktu, ancak kalçaları, kasığı ve bacakları iyi tanımlanmıştı. Analizler, figürün yaklaşık 17.000 ila 12.000 yıl öncesine ait olduğunu gösteriyor.

34.000 yıllık bu mamut dişi heykelcik, Almanya’daki Hohlenstein-Stadel Mağarası’nda bulundu.

Hurault, Vénus pudica yani “mütevazı Venüs’ü” tasvir eden Avrupa sanat eserlerine ithafen, bu küçük venüse “açık-seçik” anlamına gelen Vénus ımpudique adını verdi. Sandro Botticelli’nin Roma aşk ve güzellik tanrıçasının izleyiciden çıplaklığını mütevazı bir şekilde sakladığı “Venüs’ün Doğuşu”, ünlü bir örnek. Laugerie-Basse’deki tarih öncesi kadın figürü ve o zamandan beri bulunan diğerleri, bedenlerini örtmek yerine bedenlerini gösterdiler. Hurault’un adlandırma geleneği, zamanın diğer arkeologları arasında tutuldu ve bunun gibi Paleolitik heykeller kısa süre sonra kolektif hayal gücünde “Venüsler” olarak gruplandırıldı.

1894’te keşfedilen Brassempouy Venüsü’nün dünyanın en eski insan yüzü tasviri olduğuna inanılıyor. Yaklaşık 25.000 yıl önce fildişinden şekillendirilmiş kaşları ve burnu özenle işlenmişti. Bu figüre bazen kafasına kazınmış çizgilerin deseni nedeniyle “kapüşonlu kadın” da deniyor. Bazı bilim insanları onları dekoratif desenli bir başlık olarak yorumluyor, bazıları ise sadece saçı temsil ettiğine inanıyor.

Kapüşonlu kadın veya Brassempouy Venüsü, yaklaşık 25.000 yıl önce oyulmuştu.

Brassempouy parçası oldukça küçüktü, uzunluğu 2.5 cm’den biraz daha fazlaydı ve bilim insanları bir zamanlar bir mamutun dişinden oyulmuş daha büyük bir figürün parçası olduğuna inanıyorlar. Fransız arkeolog Édouard Piette, heykeli Fransa’nın güneybatısındaki bir mağarada keşfetti. 1890’larda mağarayı keşfeden Piette’in ekibi, bazıları kadın gibi görünen diğer antropomorfik eserlerin parçalarını da buldu.

Belki de en ikonik figür, Avusturya’daki Tuna Vadisi’nde keşfedilen Willendorf Venüsüydü. 1908’de bulunduğu yerin adını taşıyan küçük kireçtaşı figürü 10 cm’den biraz daha büyüktü. Sanatçı, figürün başını çevreleyen, saç veya şapka olarak yorumlanan birkaç şerit oymuştu. Vücutta büyük göğüsler, çıkıntılı bir göbek, yuvarlak kalçalar ve bir noktaya kadar sivrilen bacaklar bulunuyor.

Sanatçının görsel vurgusu, 1900’lü yıllarda bilim insanlarının, sanat eserinin sevgi ve güzelliği somutlaştıran bir doğurganlık tanrıçası olması gerektiğine inanmasına neden oldu. Sonraki yıllarda, Willendorf Venüsünün konusunun Roma dönemi adaşına benzer bir işlevi paylaştığı iddiasını destekleyen kanıtların ne olduğu konusunda tartışmalar ortaya çıktıkça, sonuçlar inceleme altına alındı.

Kadın ya da Tanrıça

11 cm’den daha uzun olmayan bu küçük figür, 1908’de keşfedildiğinde sanat tarihi üzerinde muazzam bir etki yarattı. Avusturya’da bulunduğu yere ithafen Willendorf Venüsü olarak adlandırılan, yaklaşık 30.000 yaşında, Üst Paleolitik’in Aurignacian kültürü sırasında şekillendirilmişti.

Willendorf Venüsü 1908’de keşfedildiğinde sanat tarihi üzerinde muazzam bir etki yaptı.

Kireçtaşından oyulmuş heykel, kırmızı aşıboyası pigmentinin izlerini taşıyor. Büyük göğüsleri, yuvarlak kalçaları ve çıkıntılı göbeği, birçok bilim insanının heykelin doğurganlık tanrıçasını temsil ettiğine inanmasına neden oldu. Ancak son zamanlarda tartışmalı bir teori, bu Willendorf Venüsü ve onun gibi diğerlerinin, kendi vücuduna bakan bir kadının perspektifinden oyulmuş otoportreler olduğunu öne sürüyor – belki de hamileyken. Eski amacı ne olursa olsun, Willendorf heykelciği, Paleolitik sanatın anında tanınabilir bir simgesi. Bugün Viyana, Avusturya’daki Doğa Tarihi Müzesi’nde görülebilir.

Açıklamalar ve tartışmalar

Bu heykellerin boyları küçük olabilir, ancak onları çevreleyen tartışmalar çok büyük. Bu Venüslerin işlev ve anlamı, 19. yüzyılın ilk keşfinden beri tartışma konusu oldu. Paleolitik insanlar hiçbir yazılı kayıt bırakmadığından, bilim insanları farklı hipotezler formüle etmek için arkeolojik kayıtlara güvenmek zorunda kaldılar. Bu tür kanıtlar yoruma daha açık olabileceğinden, bilim insanları arasında fikir birliğine varılması zor. “Venüs” terimi bile bir anakronizm olduğu için (Roma dönemine kadar Venüs’e tapılmadı) ve Paleolitik figürlerin Roma tanrıçası ile aynı rolü yerine getirdiği anlamına gelebileceği için tartışılıyor. Bu isim halk bilincinde kaldı, ancak bilim insanları bu ismin devam eden kullanımını tartışıyorlar.

En eski ve en yaygın teorilerden biri, küçük oyulmuş figürlerin doğum ve üreme tanrıçaları olmasıydı. İlahi temsiller olarak hizmet eden bu figürler, doğurganlık ritüellerinde kullanıldılar. Bu teori, Avrupa ve Asya’daki toplulukların, onları sanat eserlerinde sergileyecek kadar doğurganlığa ve anneliğe çok değer verdikleri fikrini ortaya koyuyor.

Bazı araştırmacılar, figürlerin gerçekçi ve belirli bir kişiyi tasvir etmekten ziyade natüralist olmaları nedeniyle törensel veya yadigar amaçlı olmaları gerektiğini savunuyorlar. Kadın figürleri belki de bu bağlamda yaşayanların ve ölülerin dünyaları arasında bir bağlantı görevi görmüştü. Diğer araştırmacılar ise, doğaüstü güçlere sahip olduklarına inanılan ve şamanlar veya şifacılar tarafından kullanılan ritüel öğeler olduklarını öne sürdüler.

Diğer hipotezler dini veya mistik düşüncelerden daha sıradan olana doğru geçiş yaptı. Bazı araştırmacıların açıklamaları değişkenlik gösterir. Bazı araştırmacıların açıklamaları, erotik nesnelerden çocuk oyuncaklarına kadar çok geniş bir yelpazeye yayılıyor. Bulundukları coğrafi alanlar ve zaman aralıkları çok geniş olduğundan, figürlerin farklı yerlerde veya dönemlerde farklı amaçlarla yapılmış olması elbette mümkün.

Tartışmalı, yeni bir teori, bazı figürlerin kendi bedenine bakan bir kadının bakış açısıyla yaratılan kendi portreleri olabileceğini öne sürüyor. Araştırmalar ilerledikçe ve yeni keşifler yapıldıkça, fikirlerin gelişmeye devam edeceği neredeyse kesin.

Kadınların eli

Bu insan eli şablonları, Güney Fransa’daki Pech-Merle’deki bir mağarada bulundu. Yeni araştırmalar, kadınların bir taslak oluşturmak için bir üfleme borusu kullanarak kişinin elinin etrafına pigment püskürterek bunları yaptıklarını gösteriyor.

Fransa’daki Pech-Merle’deki bir mağarada bulunan el şablonlarından biri.

İnsan ellerinin ana hatları, modern izleyicileri Paleolitik dönem atalarına güçlü bir şekilde bağlayan bir tür Paleolitik mağara sanatıdır. Çok yakın zamana kadar, birçok bilim insanı bu eserleri erkeklerin yarattığına inanıyordu, ancak yakın tarihli bir çalışma birçoğunun kadınlar tarafından yapıldığını belirledi.

Pennsylvania Eyalet Üniversitesi’nden arkeolog Dean Snow, güney Fransa ve kuzey İspanya’daki sekiz mağaradan el izi sanatını analiz etti, sonuçları Paleolitik sanatçılarına benzer bir kökene sahip referans insan popülasyonuyla karşılaştırdı ve bu eski sanatçıların çoğunun kadın olduğunu buldu.

Pratik Düşünceler

Figürlerin bol kıvrımları, büyük göğüsleri ve şişmiş karınları, bu tarih öncesi sanatı analiz eden birçok araştırmacının onu üreme ile ilişkilendirmesine neden oldu. Günümüz avcı-toplayıcı toplumlarının doğum oranı ve demografik özellikleri üzerine yapılan araştırmalar, optimal sağlıkta 40 yaşına ulaşan bir kadının ortalama altı ila yedi çocuğa sahip olma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteriyor. Ancak Paleolitik dönemde bebek ve çocuk ölüm oranları çok daha yüksekti. Kesin rakamların hesaplanması zor, fakat bazı çalışmalar çocukların yaklaşık yüzde 28’inin yaşamın ilk yılında öldüğünü tahmin ediyor. Yüksek bebek ölümlerine ek olarak, doğumda veya kısa bir süre sonra ölen kadınların ölüm oranının — tam olarak hesaplanması zor — eşit derecede yüksek olduğu tahmin ediliyor. Bu demografik eğilimler göz önüne alındığında nüfusu korumak zor olmalıydı.

Venüs heykelciklerini inceleyen bilim insanları, figürlerin yaratılmasının ardındaki motivasyonlarla ilgili hipotezlerini oluştururken bu sert gerçeklere bakarlar. Sağlam, yuvarlak figürleri, fiziksel bolluğu grubun sürdürülmesi için en büyük olanakları sağlayan sağlıklı annelerin bir temsili olarak görüyorlar. Paleolitik dönem insanları, iyi beslenmiş bir kadının iyi beslenmiş bir yenidoğan üretme ve hamilelik ve doğumun zorluklarından kurtulma olasılığının daha yüksek olduğuna inanmış olabilir.

Fakat bazı figürler düzgün bir şekilde bu varsayımlar içine girmiyor. Rusya ve Sibirya’da bulunan figürler belirgin şekilde farklı. Daha yakın zamanda üretildiler, yaklaşık 17.000 yıl öncesine dayanıyorlardı. Figürler çıplak olmasına ve batı Avrupa’da bulunan örnekler gibi tanımlanmış yüz özelliklerinden yoksun olmasına rağmen, bu doğu eserlerinin bedenleri daha ince olup daha az belirgin cinsel özelliklere sahip. Bazı bilim insanları, bu bölgelerde yaşayan grupların nüfusu korumakla ilgili daha az endişeye sahip olup, daha istikrarlı olabileceğine inanıyor.

Paleolitik dönemde çok sayıda kadın figürü ve kadın temsillerinin erkek temsilleri üzerindeki baskınlığı, o dönemin avcı-toplayıcı toplumlarında kadınların toplumsal önemini vurguluyor. Birçok üslup özelliğini paylaşan bu kadın figürlerinin, en az 20.000 yıl boyunca güney Fransa’dan Sibirya’ya kadar geniş bir coğrafi Paleolitik topluluk yelpazesine oyulması dikkat çekici. Sembolizm, belirli bir zaman ve mekanı aştı ve her türlü doğal arazi ve ortamda canlı tutuldu. Arkeolojik kanıtlar, Paleolitik dönemde kadınların değeri konusunda köklü bir ortak ideolojiye işaret ediyor.

Uzun kışları geçirebilmek

Taş Devri Venüslerinin işlevi ve anlamı uzun süredir tartışılmakta, son zamanlarda yeni bir hipotez de kavgaya girmiştir. Figürinleri tanrı olarak görmek ya da cinsellik ve doğurganlığın yönlerini somutlaştırmak yerine, araştırmacılar onlara hayatta kalmanın amblemleri olarak bakıyorlar. Bu figürlerin çoğu, sıcaklıkların düştüğü, buzulların genişlediği ve gıda kaynaklarının kıtlaştığı bir zaman olan Son Buzul Maksimumunda yaratıldı. Colorado Üniversitesi ve Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki Sharjah Üniversitesi’nden bir araştırmacı ekibi, Venüs heykelciklerini inceledi ve kalçalarda ve karınlarda belirgin yağ birikintileri olan sanat eserlerinin buzullara daha yakın bulunduğunu belirtti. Bir popülasyon buz kütlesinden ne kadar uzakta yaşarsa, oranlar o kadar azalıyordu. Daha dolgun figürlü Venüslerin sert, soğuk koşullarda hayatta kalma sembolü olarak hizmet ettikleri sonucuna vardılar, çünkü bu “aşırı beslenen” kadınların bedenleri uzun kış aylarında yiyecek kıtlığına dayanabiliyordu.

Hohle Fels Venüsü

Hohle Fels venüsü.

En son keşiflerden biri ve aynı zamanda bilinen en eski Venüs. Hohle Fels Venüsü 2008 yılında Almanya’nın Ulm kenti yakınlarında keşfedildi ve yaklaşık 35.000 yıl öncesine dayanıyor. Bir mamutun dişinden oyulmuş olan eser yaklaşık 7,5 cm boyutunda. Figürün abartılı özelliklerine rağmen- çıkıntılı göğüsler, belirgin dişilik organı ve etli kalçalar, uyluklar ve göbek — eser, bir yaratıcının soyutlamalar veya kalıplardan ziyade gerçek nesneleri (diğer insanlar veya hayvanlar gibi) tasvir ettiği figüratif sanatın erken bir örneği.

Laussel Venüsü

Laussel venüsü.

Venüs heykelciklerinin çağdaşı, 1911 yılında Fransa’nın Laussel bölgesinde bulunan bir taş kabartma. Arkeologlar, 25.000 yıl öncesine dayanan Boynuz Tutan Kadın denen kabartmayı ortaya çıkardılar. Heykelciklerin aksine, kadın figürü elinde 13 çizgiyle kazınmış bir hayvan boynuzu tutuyor. Hem boynuz hem de çizgiler anlamları hakkında farklı teorilere ilham kaynağı oluyor. Bazı araştırmacılar boynuzu erkekliği temsil eden olarak yorumlarken, diğerleri onu hem doğurganlığa hem de bolluğa bağlayan bolluk boynuzunu temsil ettiğini öne sürüyor. 13 kazınmış çizgi, tam bir takvim yılının 13 dolunayına bağlanıyor, bu da adet döngüleri ile bir bağlantı olduğunu düşündürüyor.

Laugerie-Basse Venüsü

Laugerie-Basse venüsü.

17.000 ila 12.000 yaşları arasında olduğu tahmin edilen bu fildişi Venüs, Fransa’nın Dordogne bölgesinde bulundu. Şimdi Paris’teki İnsanlık Müzesi’nde.

Modern Portre

Adli tıp uzmanları, 47.000 ila 17.000 yıl önce yaşamış bir kadının gerçekçi bir portresini oluşturmak için Paleolitik insan kalıntılarını kullandılar. Kalıntıları, Fransa’nın Dordogne bölgesindeki Abri Pataud arkeolojik alanında kazıldı.


National Geographic. 13 Ocak 2022.

Bilkent Üniversitesi Arkeoloji Bölümü mezunu.

You must be logged in to post a comment Login