Venüs Figürinleri Üzerine Tartışmalı Yeni Bir Teori

Bir araştırmacı, yaklaşık 30.000 yıllık bu ilginç totemlerin ardındaki gizemi çözmek için yeterli kanıt topladığına inanıyor. 

Willendorf venüsü.

Dünyanın en eski sanat örneklerinden biri olan, yaklaşık 30.000 yıl önce yapılmış esrarengiz Venüs figürinleri, 200 yıldır bilim insanlarının ilgisini çekiyor ve şaşırtıyor. Şimdi ise Colorado Üniversitesi Anschutz Tıp Kampüsü’nden bir araştırmacı, bu ilginç totemlerin ardındaki gizemi çözmek için yeterli kanıt topladığına inanıyor. 

Sanat tarihi kitaplarının çoğunda yer alan kilolu veya hamile kadınların elde taşınabilir tasvirleri, uzun süre bereket veya güzelliğin sembolleri olarak görülüyordu. Ancak bugün Obesity dergisinde yayınlanan çalışmanın başyazarı MD Richard Johnson’a göre, heykelleri anlamanın anahtarı iklim değişikliği ve diyette yatıyor. 

(Paleolitik Dönem’den En Etkileyici 10 Venüs)

‘’Dünyadaki en eski sanat eserlerinden bazıları, obeziteyi görmeyi hiç beklemeyeceğiniz Avrupa Buz Devri’ndeki avcı toplayıcıların zamanından kalma bu gizemli kilolu kadın figürinleri.’’ Colorado Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde böbrek hastalığı ve hipertansiyon konusunda uzmanlaşmış bir profesör olan Johnson bu şekilde belirtiyor. ‘’Bu figürinlerin aşırı beslenme stresi dönemleriyle ilişkili olduğunu düşünüyoruz.’’ 

Brassempouy venüsü.

Erken modern insanlar, yaklaşık 48.000 yıl önce bir ısınma döneminde Avrupa’ya geldi. Aurignacian olarak bilinen bu kültürün insanları, kemik uçlu mızraklarla ren geyiği, at ve mamut avladılar. Yazın meyveler, balıklar, kuruyemişler ve bitkilerle beslendiler. Ancak o zamanlar, şimdi olduğu gibi iklim durağan kalmadı. 

Sıcaklıklar düştükçe, buz tabakaları ilerledi ve felaketler başladı. En soğuk aylarda sıcaklıklar 10-15 santigrat dereceye düştü. Bazı avcı toplayıcı gruplar öldü, diğerleri güneye taşındı. Bazıları ormanlara sığındı. 

Obez olduğu düşünülen bu figürinler bu çaresiz zamanlarda ortaya çıktı. Boyları 6 ila 16 santimetre arasında değişiyordu ve fildişi, boynuz veya bazen de kilden yapılmışlardı. Bazıları amulet olarak takıldı. 

Johnson ve diğer yazarlar, Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki Amerikan Sharjah Üniversitesi’nden Antropoloji profesörü John Fox ve Tıp Doçenti Miguel Lanaspa-Garcia ile heykellerin bel-kalça ve bel-omuz oranlarını ölçtüler. Buzullara en yakın yerde bulunanların daha uzakta bulunanlara kıyasla obez olduğunu keşfettiler. Figürinlerin bu zor yaşam koşulları için ideal bir vücut tipini temsil ettiğine inanıyorlar. 

Hohle fels venüsü.

Doktor olmasının yanı sıra antropoloji alanında lisans derecesine sahip olan Johnson, ‘’Genç kadınlar ve özellikle buzulların yakınında yaşayanlar için ideal vücut oranını yansıttığını düşünüyoruz.’’ diyor. ‘’Buzullar ilerlerken vücut oranlarının en yüksek olduğunu, iklim ısındığında ve buzullar çekildiğinde obezitenin azaldığını bulduk.’’ 

Araştırmacılara göre obezite, istenen bir durum haline geldi. Kıtlık zamanlarında obez bir kadın, yetersiz beslenmeden muzdarip bir kadına oranla bir çocuğu gebelik boyunca daha iyi taşıyabilirdi. Dolayısıyla figürinler bir kadını, hamilelik, doğum ve emzirme yoluyla koruyabilecek bir fetiş veya bir sihirli cazibe gibi manevi bir anlamla aşılanmış olabilir. 

Figürinlerin çoğu, anneden kıza-nesilden nesile aktarılan yadigarlar olduklarını gösteren bir şekilde yıpranmışlardı. Ergenliğe giren veya hamileliğin erken aşamalarında olan kadınlara, başarılı bir doğum sağlamak için istenen vücut kütlesine ulaşması umudu ile verilmiş olabilirler. 

Yazarlar, ‘’Fazla yağ, bebeğin sütten kesilmesi ve gebelik zamanında bir enerji kaynağı ve çok ihtiyaç duyulan yalıtımı sağlayacaktır.’’ diyor.

Johnson, obeziteyi teşvik etmenin grubun bu en istikrarsız iklim koşullarında bir başka nesil daha devam etmesini sağladığını söylüyor. 

Johnson, ‘’Figürinler, anne ve yenidoğanların doğurganlığı ve hayatta kalmasını iyileştirmeye yardımcı olacak bir ideolojik araç olarak ortaya çıktı.’’ diyor. ‘’Sanat estetiği böylece giderek sertleşen iklim koşullarına uyum sağlamak için sağlık ve hayatta kalmayı vurgulamada önemli bir işleve sahipti.’’ 

Ekibin teorisini desteklemek için kanıt toplamadaki başarısı, ölçümleri ve tıp bilimini; antropolojinin arkeolojik verilere ve davranış modellerine uygulamaktan geliyor. 

Johnson, ‘’Bu tür disiplinlerarası yaklaşımlar bilimlerde ivme kazanıyor ve büyük umutlar veriyor. Ekibimizin araştırma alanlarında başka Buz Devri sanatı ve göç konuları da var.’’ diyor. 


CU Anschutz Medical Campus. 1 Aralık 2020.

İstanbul Üniversitesi Tarihöncesi Arkeolojisi mezunu. Aynı okulda Tarihöncesi Arkeolojisi bölümünde yüksek lisans yapıyor.

You must be logged in to post a comment Login