Amerika’nın En Eski Uygarlığı İklim Felaketini Nasıl Atlattı?

Arkeologlar, Caral’da geride bırakılan eserlerin, nüfusun şiddete başvurmadan kuraklıktan nasıl kurtulduğunu gösterdiğini ortaya koydu.

Arkeologlar, Caral halkının kuraklığı tasvir eden duvar resimleri buldukları Peru’daki Peñico da dahil olmak üzere çeşitli yerlere kaçtığını söylüyor. C: Caral Archaeological Zone

Peru’daki arkeologlar, Amerika kıtasının bilinen en eski uygarlığının bir iklim felaketine nasıl uyum sağladığını ve şiddete yönelmeden ayakta kaldığını gösteren yeni kanıtlar buldu.

78 yaşındaki ünlü Perulu arkeolog Ruth Shady’nin liderlik ettiği ekip, yaklaşık 4.200 yıl önce şiddetli bir kuraklığın halkı antik Caral kentini terk etmeye ve yakındaki yerlere yeniden yerleşmeye zorladığı sonucuna vardı.

Shady’ye göre, yeni yerleşimlerde gelecek nesillere mesajlar içeren ve kıtlık kurbanlarını betimleyen ilgi çekici frizler bıraktılar.

Bir tapınak piramidini incelediği alanlardan birinde konuşan Shady, “İnsanlar, iklim değişikliğinin çok şiddetli olduğunu, Caral toplumunda ve uygarlığında bir krize yol açtığını unutmamaları için bütün bu kanıtları geride bıraktılar; ve bunun nedenini insanların unutmalarını istemediler” diyor.

(İlgili: Caral Uygarlığının 3.800 Yıllık Duvar Resimleri Bulundu)

Caral halkının yeni yurt edindiği yerlerden biri, batısındaki, kurak Pasifik kıyısında yer alan Vichama’ydı; burada sakinler denizden balık tutarak ve Huaura Nehri vadisinde tarım yaparak hayatta kaldılar.

Aynı döneme (MÖ 1.800 ila 1.500) tarihlenen diğer yerleşim ise Caral’ın 16 kilometre doğusunda, aynı Supe Nehri vadisinde yer alan Peñico’ydu. Bu yerleşim, Orta Doğu ve Asya’daki erken uygarlıkların geliştiği zamanla aşağı yukarı aynı dönemde kurulmuştu.

Arkeologlar, Caral halkının tapınak piramitlerinin sofistike süsleme tekniklerini ve gömülü dairesel meydanlarını yeni şehirlere taşıdıklarını; ayrıca buralarda, hayatta kalma öykülerini gelecek nesillere anlatan yeni imgelerin de ortaya çıktığını söylüyor.

Uzmanlar, Caral halkının dekoratif mimari tarzını yeni yerleşim yerlerine de taşıdığını söylüyor. C: Caral Archaeological Zone

Bu imge gruplarından biri, Vichama’da, çölün ortasında yükseltilmiş bir platformun üzerindeki bir tapınağın duvarlarında bulundu. Üç boyutlu kabartma frizlerden oluşan bu sahnelerde, içleri çökmüş karınları ve çıkıntılı kaburgalarıyla iskelete dönmüş cesetler betimleniyor; arka planda ve daha yukarıda, hamile kadınlar, ritüel dansçılar ve iki büyük balık yer alıyor.

Her ikisinin de üzerinde, daha üst bir duvarda, yerden çıkar gibi görünen bir kurbağa yüzünü ve başına yıldırım çarpmasını gösteren, neredeyse karikatürize bir tasarım bulunuyor; kurbağanın insan elleri var.

Shady, “Ölümlerden, boş midelerden sonra, sanki suyun gelişini haber verir gibi, yerden çıkan bir kurbağa beliriyor ve başına yıldırım çarpıyor” diyor.

Caral’ı etkileyen kuraklık, bazı arkeologların Mezopotamya ve İndus Vadisi’ndeki gelişen kentleri ve daha uzak yerleri terk etmeye zorlamış olabileceğini düşündüğü “4,2 bin yıl” olarak bilinen varsayımsal bir mega kuraklığın parçası olabilir. Bu olay, pek çok eski uygarlığın çöküşüne yol açmış olabilir.

Arkeologlar, Caral’dan yaklaşık 800 yıl sonra kurulmuş olan Peñico’da, konut kompleksleri de dâhil 18’e kadar yapı keşfetti; bunlar, daha eski şehir Caral’daki mimari stile güçlü biçimde benziyor.

Peñico’nun baş arkeoloğu Mauro Ordoñez, “En çok göze çarpan şey, yerleşimin organizasyonu ve planı, binalarının yapısı ve tasarımı. Bu çağ için, örgütlenmenin siyasi-ideolojik bir yapıya dayandığını ve şiddete dair kanıt bırakan nesnelerin yokluğunu gösteriyor” diyor.

Peñico, kıyı ile And Sıradağları (Cordillera) ve ötesindeki Amazon arasında stratejik bir merkez gibi görünüyor. Arkeologlar, muhtemelen ormandan dağların üzerinden getirilmiş maymun ve makav iskeletleri ile bunları betimleyen seramikler buldu. Bu renkli ve karizmatik hayvanların, şamanlar ya da liderler tarafından statüyü göstermek amacıyla törenlerde kullanılmış olması muhtemel.

Shady, yeni yerleşim yerlerinde bırakılan frizlerin, gelecek nesillere Caral’daki iklim felaketine neyin sebep olduğunu “unutmamaları” yönünde bir mesaj taşıdığını söylüyor. C: Dan Collyns/The Guardian

Pişirilmemiş kil eserler, kırmızı boyalı yüzlere ve özenle şekillendirilmiş saçlara sahip, statü sahibi erkek ve kadınları betimliyor; bu da cinsiyet eşitliğine işaret ediyor. Ekvador’un tropik kıyılarından gelen denizkabuğu buluntuları, kuzeyle olduğu kadar güney, doğu ve batıyla da “sürekli bir ilişki” olduğunu gösteriyor.

Yiyecek kalıntıları, Pasifik Okyanusu’ndan balık kemikleri; pamuk; tatlı patates, avokado, mısır, kabak ve acı biber gibi meyve ve sebzeleri ortaya koyuyor. Ordoñez’e göre, ticaret — tıpkı modern Peru’da olduğu gibi — açık hava pazarlarında gelişmiş görünüyor.

Merkez meydanın duvarlarını, And dini törenlerinde hâlâ kullanılan bir denizkabuğu borusu olan pututu’nun kabartmaları süslüyor. Ordoñez, bunların otorite sembolleri olduğunu ve And kimliği ile direnişini simgelemeye devam ettiklerini söyledi.

Shady’nin Caral’ı ve 32 anıtsal yapısını keşfi, tarih kitaplarını yeniden yazdırdı. Bulguları, Amerika kıtasında da Mezopotamya, Mısır, Hindistan ve Çin’in ilk büyük uygarlıklarıyla çağdaş bir toplum bulunduğunu göstererek meslektaşlarını hayrete düşürdü.

Şimdi ise kanıtlar, bir iklim kriziyle karşılaşan bu uygarlığın yok olmadığını, uyum sağlayıp taşındığını gösteriyor. İnka, Maya ve Azteklerden binyıllar öncesine uzanan bu uygarlıklar, karmaşık ticaret sistemlerine, cinsiyet eşitliğine sahipti ve görünüşe göre barış içinde birlikte yaşadılar.

Shady, Peruluların atalarından “doğayla uyum içinde yaşamak” konusunda çok şey öğrenebileceğine inanıyor.

Vichama’nın baş arkeoloğu Tatiana Abad, İspanyol işgalinin mirasının Peru halkını hâlâ etkilediğini söylüyor: “İspanyollar bunun bir uygarlık olmadığını, uygar olmayan bir toplum olduğunu düşündüler; ama son araştırmalar, yazının ya da tekerleğin, karmaşık bir topluma ulaşmak için şart olmadığını gösteriyor.”

Vichama ve onun çağrışımlar yüklü imgeleri bunun kanıtı. Bir başka tapınak frizi, suyla da ilişkilendirilen yılanların, ölülerin yüzleri etrafında dolandığını gösteriyor. Altlarında ise, ahtapotu andıran ve sanki bir video oyunundaki uzay istilacısına benzeyen, gülümseyen bir varlık yer alıyor.

Shady, bu insan biçimli imgenin, gelecekteki hasatların müjdesini veren neşeli bir tohumu, kıtlığın sonunu ve bir iklim krizinin ardından hayatın zaferini temsil ettiğine inanıyor.


The Guardian. 5 Kasım 2025.

Arkeofili editöryel servisi. İletişim: arkeofili@gmail.com

You must be logged in to post a comment Login