İnsanların Yok Oluşa İttiği Dodolar Hakkında Bazı Gerçekler

Dodo (Raphus cucullatus), bir zamanlar Madagaskar açıklarındaki bir ada olan Mauritius’ta yaşayan, soyu tükenmiş bir kuş türü. Bu kuşlar, güvercin ve diğer güvercingiller ile uzaktan akraba olmakla birlikte genellikle insan kaynaklı yok oluşun ikonik bir örneği olarak gösteriliyor.

Dodolar bir zamanlar Mauritius Adası’nda yaşamını sürdürüyordu, ta ki insanlar adaya ayak basıp bu kuşları yok oluşa sürükleyene dek. C: Universal History Archive/Getty Images

Uçamayan, yavaş üreyen ve tek bir adaya hapsolan dodolar, hem insanlar ile sıçanların adaya ayak basmasına hem de 1500’lerin sonunda evcil hayvanlarla yaşadıkları karşılaşmalara karşı savunmasızdı. Yaklaşık bir yüzyıl sonra dodolardan geriye yalnızca küçük bir kemik koleksiyonu ile birkaç resim ve yazılı tasvir kaldı.

Dodolar Nasıl Görünüyordu?

Dodolar minik kanatlara, güçlü bacaklara ve büyük gagalara sahip iri yapılı, gri-kahverengi kuşlardı. Biologist adlı dergiden 2004 tarihli bir araştırmaya göre boyları 70 santimetreye ulaşıyor, kiloları 13-20 kilogram arasında değişiyordu. Erkekleri dişilerinden biraz daha iriydi; günümüz kuğuları ve yabani hindileri ile karşılaştırılırsa dodolar daha kısa fakat daha ağırdı.

(İlgili: Son Dodolardan Biri Kafasından Vurularak Öldürülmüş)

Dodolar, fotoğraflar onların görünümünü ölümsüzleştirmeden çok uzun zaman önce yok oluşa sürüklenmişti; bu kuşların postu doldurulan hiçbir örneği de günümüze ulaşamadı. Londra’daki Doğa Tarihi Müzesinde (NHM) araştırma görevlisi olan Paleontolog Julian Pender Hume’un Vice adlı dergiye anlattıklarına göre Doğa Tarihi Müzesinde sergilenen sözümona postu doldurulmuş dodo, hayatında hiç dodo görmemiş bir adam tarafından kaz ve kuğu tüylerinin alçıdan bir modele yapıştırılması ile oluşturulmuş. Dodoların gerçekten nasıl göründüğüne dair kanıt bulmak isteyen modern araştırmacıların tarihi tablolar ile diğer sanat eserlerinin yanı sıra Mauritius’a giden erken Arap ve Avrupalı ziyaretçilerin tasvirlerini incelemeleri gerekiyor; tabii bu kayıtların her zaman doğru olduğunu söylemek de mümkün değil.

Özellikle bir Avrupalı sanatçı, 17. yüzyıl Flemenk ressamı Roelant Savery, diğer sanat eserleri ve karikatürlere yayılan tombul dodo tasvirinden büyük oranda sorumlu olan kişi. Hume, “Savery’nin tıknaz dodosu, birçok kişinin bu kuşları yavaş, aptal ve sakar olarak algılamasına neden oldu fakat dodo kemiklerinden elde edilen kanıtlar, bu kuşların kayalık bir arazide insanları geride bırakabilecek kadar çevik hayvanlar olduğunu gösteriyor.” diyor. Doğa Tarihi Müzesine göre dodo, büyük bir beyne ve çok iyi gelişmiş bir koku alma duyusuna sahipti; bu durum, popüler şöhretinin aksine bu kuşun keskin bir koku duyusuna sahip ve nispeten zeki olduğunu gösteriyor.

Dodolar Nerede Yaşadı?

Dodolar, günümüzde Hint Okyanusu’ndaki birkaç adadan oluşan bağımsız bir devlet olan Mauritius adlı subtropikal volkanik adada yaşadı. Bugün Mauritius Afrika’nın güneydoğu kıyısı açıklarında, Madagaskar’dan yaklaşık 1.100 kilometre uzaklıkta konumlanıyor.

Stanford Üniversitesinin Antropoloji Departmanına göre Mauritius ve komşu adaları, Hollanda Doğu Hindistan Şirketi 1600’lü yıllarda bir yerleşim kurana dek kalıcı insan popülasyonuna ev sahipliği yapmamıştı. O zamana dek adanın daha önceki ziyaretçileri beraberlerinde o kadar çok yırtıcı hayvan getirmişlerdi ki dodolar artık sahiller ve dağlarda dolaşamıyordu. Araştırmacıların 2009 yılında Oryx adlı dergiye aktardıklarına göre daha sonraları ormansızlaştırma, dodoların ağaçlık habitatının büyük bir bölümünü yok etti.

Dodoların Soyu Neden Tükendi?

National Geographic’e göre dodoların soyu, yavaş evrim ve hızlı çevresel değişimlerin ölümcül birlikteliği dolayısıyla sona erdi. Çevresi ile son derece bütünleşmiş, uçamayan ve üremesi yavaş olan bu tür, bir zamanlar güvenli bir ev niteliğinde olan adaya aniden yırtıcıların gelmesine karşı savunmasızdı.

İnsan kaşifler Mauritius’a ayak basmadan önceki milyonlarca yıl boyunca adada hiç büyük, karada yaşayan yırtıcı hayvan yoktu. Mauritius’taki vahşi yaşam, çeşitli ekolojik nişleri doldurmak üzere evrimleşmişti fakat bu izole olmuş türler, okyanus ötesinden gelen yeni tehditlere yanıt vermekte yavaştı. Örneğin dodoların adanın sahillerine ulaşan insanlara karşı hiçbir korku duymadıkları, dolayısıyla aç Flemenk denizciler tarafından kolayca yakalanıp öldürüldükleri söyleniyordu.

Dodolara ait sanatsal tasvirler tarih boyunca bu kuşları tombul, yavaş ve sakar olarak gösterdi fakat yakın zamanda yapılan araştırmalar bu kanının tam tersine işaret ediyor. C: Getty Images

Ayrıca dodoları tüketen sadece insanlar değildi. Journal of Vertebrate Paleontology adlı dergiden 2016 tarihli bir çalışmaya göre muhtemelen adaya yeni gelen ve içinde sıçanlar, domuzlar, keçiler ve maymunların da olduğu bir sürü tür, dodoları ve yumurtalarını yakalıyor ve yiyordu. Yırtıcılar tarafından yenen her bir yumurta, dodolar için trajik bir şekilde bir dişi dodonun o yıl için tek üreme şansını temsil ediyordu. Fakat adaya yeni ulaşanlar için bu besleyici, kolay yemekler orman zemininde kolay ulaşılabilir bir alanda uygun bir şekilde konumlanmıştı. Hume, 2016’da Historical Biology adlı dergiye “Bu değerli yumurtalardan hayatta kalan ve çatlamayı başaran oluyorsa da adaya sonradan gelen hayvanlar muhtemelen genç ve yetişkin dodoları sınırlı besin kaynağı nedeniyle alt ediyordu.” şeklinde aktarmıştı.

Bugün dodolar, Dünya Doğayı Koruma Birliği tarafından “soyu tükenmiş tür” olarak kabul ediliyor.

Dodoların Soyu Ne Zaman Tükendi?

Dodoların soyunun tükendiği resmi tarih kesin olarak bilinmiyor. Bilinen son üyesi 1936 yılında esaret altında ölen ve Tasmanya kaplanı (Thylacinus cynocephalus) olarak da bilinen tylacine’in aksine dodo popülasyonları insan gözleminden uzakta, 1662 yılı civarına dek yavaş yavaş küçüldü. Bununla birlikte bazı yazarlar, Mauritius’ta 1680’lerin sonlarında dodoların hala yaşadığına dair raporlar olduğunu belirtiyorlar. Nature dergisinden bir çalışmada araştırmacılar, dodonun soyunun tükenme tarihini tahmin etmek için istatistiksel bir yöntem kullandılar ve bu tarihi 1690 gibi geç bir yıla kadar çektiler.

Dodoları Geri Getirebilir Miyiz?

Kaliforniya Üniversitesi Ekoloji ve Evrimsel Biyoloji Bölümünden Evrimsel Moleküler Biyolog Beth Shapiro, “Yakın bir zamanda yeryüzünde bir dodonun dolaştığını görmemiz pek mümkün değil gibi görünüyor.” diyor.

“Dodoları yaşama döndürmenin karmaşık olmasının birçok nedeni var.” diye devam ediyor Beth Shapiro: “Dodolar, klonlama için iyi bir aday değil çünkü elimizde çok az sayıda dodo DNA’sı kaynağı var; kuşların üremesi fazlasıyla karmaşık ve ayrıca dodoların geri dönmelerini gerektiren herhangi bir habitat da yok.”

Shapiro, “Çoğu insan, soyu tükenmiş bir hayvanı geriye döndürmek hakkında düşündüğünde klonlamayı hayal ediyor.” diyor. 1996 yılında koyun Dolly’yi ve 2020 yılında kara ayaklı gelincik Elizabeth Ann’i yaratan klonlama süreci, canlı bir yetişkin hücredeki DNA’yı hücre çekirdeği çıkarılan bir yumurta hücresine naklederek bireyin tamamıyla aynısı olan bir genetik kopyasını oluşturuyor. Yetişkin hücreler, canlı bir hayvan haline gelmek için gereken DNA’nın tamamını içeriyor. Daha sonra yumurta hücreleri bu DNA’yı, kendilerini -cilt, organ, kan ve kemik hücresi gibi- birçok farklı hücre türüne dönüştürmek amacına hizmet eden ayrıntılı bir plan olarak kullanıyor.

Fakat dodolara ait hiçbir canlı hücre yok, yüzlerce yıldır da var olmadı. Shapiro’nun söylediğine göre böyle bir durumda öncelikle dodo ile yakından akraba olan bir hayvanın genomu ile yola çıkmanız ve daha sonra bu genomu dodonunkine benzeyecek şekilde ayarlamanız gerekiyor.

Soyu tükenmiş bu kuşların iskeletleri, bilim insanlarına dodoların yaşarken nasıl görünüyor olabileceklerine dair bilgi sağlıyor. C: Getty Images

Örneğin dodolar gibi mamutların da soyu tükendi ve bilim insanları şimdiye dek canlı mamut hücresi bulamadı. Fakat mamutlar, modern Asya filleri (Elephas maximus) ile yakından akraba olduğu için Boston’daki Harvard Tıp Fakültesinden Genetik Profesörü George Church gibi araştırmacılar, bir filin yumurta hücresindeki fil genomunun bazı parçalarının yerini bazı mamut genlerinin aldığı hibrit bir mamut oluşturarak mamutları yok oluştan geri döndürmeye çalışıyorlar. Bununla birlikte Shapiro’ya göre bir Asya filinin genomu ile bir mamutun genomu arasında muhtemelen milyonlarca genetik farklılık bulunuyor. En iyi ihtimalle araştırmacılar, yok olan bir türü yeniden diriltmek yerine yalnızca bazı mamut özelliklerine sahip olan bir hayvan üretmeyi umabilirler.

Dodo’nun yaşayan en yakın akrabası, Nikobar güvercini (Caloenas nicobarica); dododan daha küçük ve daha renkli olan ve uçabilen bu hayvan Hindistan’daki Andaman ve Nikobar Adalarında, Malezya Takımadalarında, Solomon Adalarında ve Pasifik Okyanusu’nun batısındaki bir ada ülkesi olan Palau Cumhuriyeti’nde yaşamını sürdürüyor. Fakat mamutlar ile Asya filleri 5 milyon yıl önce ortak bir atadan evrimleştikleri için oldukça yakından akraba sayılıyorken dodolar ile Nikobar güvercinleri en son 20 milyon yıldan daha uzun bir süre önce ortak ataya sahipti. Shapiro, “Bu iki kuş türü arasındaki genetik farklılıklar çok daha fazla; bu durum, laboratuvarda bir hibrit meydana getirmeyi zorlaştırıyor.” diyor.

2022 yılında Shapiro, Royal Society adlı topluluğun seminerinde bir izleyici sorusuna verdiği cevapta meslektaşları ile birlikte bütün bir dodo genomunu başarıyla dizilediklerini söyleyerek beklenmedik bir dodo bombası patlatmış oldu. Araştırma henüz hakem denetiminden geçmedi fakat Shapiro, bu beklenmeyen duyurusu karşısında heyecanlanan kamuoyu ve basın nedeniyle çok şaşırdı. Ekip, araştırmayı gelecekte yayımlamayı düşünüyor.

Dodo genomunun rekonstrüksiyonunu yapmak kolay iş değildi. Shapiro ve ekibi ilk olarak Mauritius’un sıcak ve nemli doğasında -ve muhtemelen tropikal kasırgalarında- yüzyıllar boyunca varlığını koruyabilmiş bir kemik iliğinin içinde bozulmamış bir dodo DNA’sı bulmak zorundaydılar. Daha sonra ise elde edilen DNA’lardan hangisinin dodoya hangisinin çürüme sürecinde kemikleri istila eden mantarlara veya bakterilere ait olduğunu belirlemeleri gerekiyordu.

Fakat bu başarı, dodonun yaşama döndürüleceğinin garantisini vermiyor. Tamamıyla rekonstrüksiyonu yapılmış bir dodo genomu olsa bile araştırmacılar, bir diğer önemli problemle karşı karşıya geliyor: kuşların üreme sistemleri.

Memeliler, bilim insanlarının toplamayı ve üzerinde değişiklikler yapmayı bildikleri yumurta hücreleri üretirken kuşların yumurta hücreleri ustalık istiyor. Bir kuş yumurtasının DNA’sını bulmak ve yerini değiştirmek için araştırmacıların yıkıcı olmayan ve güvenli bir şekilde yumurtanın mikroskobik boyuttaki çekirdeğinin yerini tespit etmeleri gerekiyor fakat bu noktada bu çekirdeğin büyük miktardaki yumurta sarısının içinde herhangi bir yerde yüzüyor olabileceğini dikkate almak gerekiyor. Soyu tükenen hayvanları yeniden yaşama döndürmek üzerine çalışan Revive & Restore adlı koruma kuruluşunun başında yer alan Bilim İnsanı Ben Novak, “Minik bir genetik materyal paketi bulmak, bir süt havuzunda beyaz mermer aramaya benziyor.” diyor. “Dolayısıyla bir klon oluşturmak için bu genetik materyalin yerine değiştirilmiş DNA’yı koymak imkansız hale geliyor.” Novak, göçmen güvercinlerin yaşama döndürülmesini konu alan kendi araştırmasında yukarıdaki yöntem yerine kuşların üreme organlarını değiştirme stratejisini kullanıyor. Araştırmacılar, anne ve baba kuşların yumurtaları ve spremlerini değiştirerek elde edilmek istenen genlere sahip yavrular üretmeyi umuyor.

Bilim insanları dodoları hayata döndürmeyi başarsa da bir zamanlar bu kuşların yaşadıkları ada, artık tamamen farklı bir yer. Ormansızlaştırma, istilacı türler ve insan yerleşimi, dodonun orada büyük bir müdahale olmaksızın yeniden yaşamasını imkansız hale getirecek gibi görünüyor. Shapiro, “İlk önce bir zamanlar onların yok oluşuna sebep olan sorunu çözmezsek onları geri getirmek için tüm bu enerjiyi ve çabayı harcamanın bir anlamı olmaz.” diyor.


Live Science. 22 Nisan 2022.

Kocatepe Üniversitesi'nde Hukuk okuyor. Dil, tarih ve arkeoloji alanlarında kendini geliştiriyor.

You must be logged in to post a comment Login