Kaçırmış olanlar için 2025’in Temmuz ayında Türkiye’de ve dünyada dikkat çeken arkeolojik keşifleri bu listede derledik.
10- İskenderiye Feneri’nin Devasa Blokları Akdeniz’den Çıkarıldı
Araştırmacılar, Akdeniz’den çıkarılan antik blokları kullanarak Mısır’daki İskenderiye Feneri’nin ‘dijital ikizini’ oluşturuyor.
Mısır’ın liman kenti İskenderiye’deki işçiler, binlerce yıl önce kentin ünlü fenerinin yapımında kullanılmış olan 22 devasa taş bloğu sudan çıkardı. Bu fener, antik dünyanın yedi harikasından biriydi. Taş bloklar, Akdeniz’in güneydoğu kıyısında yer alan İskenderiye limanının tabanından çıkarıldı ve şimdi incelenip dijital olarak taranacak. Elde edilen veriler, son on yıl içinde su altında keşfedilen 100’den fazla taşa ait dijital kayıtlarla birleştirilecek. Yakın zamanda çıkarılan taşlar arasında, 70 ila 80 ton ağırlığında olan dev bir kapıya ait parçalar da bulunuyor. Ayrıca, muhtemelen anıtsal bir yapı olan devasa bir Mısır tarzı “pilon”a (tören kapısı) ait parçalar da kurtarıldı.
Haber hakkında detaylara buradan ulaşabilirsiniz.
9- Romalılar Bu Trilobit Fosilini Kolye Ucu Olarak Kullanmış
İspanya’daki 2.000 yıllık bir yerleşimde yapılan kazılarda, Roma dönemine ait bilinen ilk trilobit fosili ortaya çıkarıldı.
Tarih öncesi denizel eklem bacaklı olan bu fosil, MS 1. ile 3. yüzyıllar arasında Galiçya’da zengin bir metal madenciliği kenti olan A Cibdá of Armea adlı arkeolojik alanda keşfedildi. Orta Ordovisiyen dönemine, yani 450 milyon yıl öncesine tarihlenen fosil, Armea’dan yaklaşık 430 kilometre uzaklıktaki İberya’nın orta kesiminden geliyor ve muhtemelen Lusitania bölgesinden gelen tüccarlar ya da yerleşimciler tarafından Galiçya’ya getirilmişti. Üst statülü bir haneye ait çöp yığını içinde bulunan fosil, bir kolye ya da bilekliğin parçası olacak şekilde kasıtlı olarak şekillendirilmiş gibi görünüyor ve muhtemelen sahibini korumak için kullanılan tılsımlı bir muska olarak işlev görüyordu.
Haber hakkında detaylara buradan ulaşabilirsiniz.
8- Neandertal Grupları Aynı Hayvanı Farklı Biçimlerde Kesiyordu
İki mağaradan elde edilen kemiklerin analizi, yakın yaşayan Neandertallerin aynı hayvanları farklı şekillerde kestiklerini gösteriyor.
Yeni bir araştırma, aynı dönemde birbirine 70 kilometre uzaklıkta yaşamış Neandertal gruplarının yemek hazırlarken bile farklı tercihleri olduğunu gösteriyor. Amud ve Kebara mağaralarından elde edilen kemiklerin analizi, bu iki grup Neandertalin aynı hayvanları farklı biçimlerde kestiğini ortaya koydu. Üstelik her iki grup da benzer taş aletler kullanmasına ve aynı tür hayvanları avlamasına rağmen… Araştırmacılar, “Bu, tüm Neandertal nüfusu içinde, hayatta kalmayla bu kadar doğrudan ilişkili bir faaliyet söz konusu olsa bile, işleri yapma biçimleri farklı olan birden fazla ayrı grup bulunduğu anlamına geliyor” diyor.
Haber hakkında detaylara buradan ulaşabilirsiniz.
7- Antik Mısırlı Bir Kişinin Genomu İlk Kez Tam Olarak Okundu
Yaklaşık 4.800 yıl önce, Nil Nehri kıyısında bir çömlekçinin ağzındaki birkaç diş, Antik Mısır’a ait ilk tam insan genomunun kaynağı oldu.
Piramitler Çağı’nda yaşamış yaşlı bir adama ait dişlerden elde edilen DNA, Mısır’ın genetik geçmişine dair bugüne kadarki en net verileri sundu. Bu kişi, Kahire’nin 265 km güneyindeki Nuwayrat adlı yerleşimde bulunmuştu. Mumyalanmamıştı — bunun yerine bir çömleğe gömülmüş, seçkin ama elit olmayan bir statüye sahipti. Genomu, Neolitik dönem Kuzey Afrika çiftçileriyle ve Mezopotamya halklarıyla benzerlik gösteriyor. Dişlerden elde edilen antik DNA, tam genom dizilimi için yeterli kalitedeydi. Araştırmacılara göre büyük olasılıkla bir çömlekçiydi.
Haber hakkında detaylara buradan ulaşabilirsiniz.
6- Nehirde Bulunan Bu Kılıç Karmaşık Sembollerle Süslenmiş
Bu Orta Çağ kılıcı, Montfoort kenti yakınlarında, oksijensiz kil tabakası içinde bin yıl boyunca olağanüstü derecede korunmuş.
Hollanda’daki özel bir mülk üzerinde bir nehirde kazı yapan inşaat işçileri, çıkarılan bir kil parçasından dışarı doğru uzanan uzun bir metal parçası fark etti. Bu, dikkate değer derecede sağlam kalmış bir Orta Çağ demir kılıcıydı ve çapraz daire ile “sonsuz düğüm” gibi bakır kakmalı anlamlı sembollerle süslenmişti. Linschoten Kılıcı, 15 santimetrelik koruma, kabza ve tepe kısmı dahil olmak üzere 90 santimetreden uzun. Müzenin yaptığı açıklamaya göre, röntgen taramaları kılıcın kabzasında ahşap ve deri kalıntılarını ortaya çıkardı. Yarım daire biçimindeki tepesi ise Brezilya cevizi şeklinde. Tüm bu özellikler, silahın yaklaşık 1.050 ila 1.150 yılları arasında bölgede üretildiğini gösteriyor.
Haber hakkında detaylara buradan ulaşabilirsiniz.
5- Google, Roma Yazıtlarındaki Eksikleri Çözen Yapay Zeka Geliştirdi
Google DeepMind, eksik antik metinleri tamamlayan, yazıldığı zamanı ve yeri tahmin eden bir yapay zeka geliştirdi: Aeneas.
Roma İmparatorluğu’ndan günümüze ulaşan yüz binlerce yazıt, antik dünyanın sosyal, politik ve kültürel hayatına dair eşsiz bilgiler sunuyor. Ancak bu metinlerin çoğu eksik, yıpranmış ya da bağlamından kopmuş halde. Google’ın geliştirdiği Aeneas adlı yapay zeka, bu sorunu çözmek için devreye giriyor. Adını, Roma mitolojisindeki efsanevi kahramandan alan bu sistem, yaklaşık 200.000 yazıtla eğitildi ve Latince metinlerin ne zaman ve nerede yazıldığını yüzde 90’ın üzerinde başarı oranıyla tahmin edebiliyor.
Haber hakkında detaylara buradan ulaşabilirsiniz.
4- Ünlü Babil İlahisinin Kayıp Parçaları Okundu
Babil’i tüm görkemiyle yücelten bir ilahinin eksik parçaları bulundu ve okundu: ‘Fırat, onun nehridir, çayırları sular, sazlıkları doyurur’
Çivi yazısıyla kil tabletlere yazılan bu etkileyici metin; Marduk’un iyileştirici gücünü, Fırat Nehri’nin baharı nasıl getirdiğini, halkın cömertliği ve birlikte yaşam kültürünü, kadınların rahibelik rollerini anlatıyor. Bu ilahi, döneminde o kadar popülerdi ki çocuklar bunu okulda defalarca kopyaladı. Yine de modern araştırmalara kadar hiç tam olarak bilinmiyordu. Yapay zekâ destekli dijital platformlar sayesinde 30 farklı el yazması birleştirildi ve metin ilk kez tam olarak okunabildi. Araştırmacılara göre bu metin, Babil halkının doğayla ilişkisini ve şehir yaşamını anlamamızda eşsiz bir kaynak.
Haber hakkında detaylara buradan ulaşabilirsiniz.
3- Çin’de Denisovalıların Yaptığı 300.000 Yıllık Ahşap Aletler
Çin’in güneybatısındaki bir arkeolojik alanda, Denisovalılar tarafından yapılmış 300.000 yıl öncesine tarihlenen ahşap aletler keşfedildi.
Gantangqing bölgesinde bulunan bu 35 ahşap parça; bitki köklerini ve yumruları çıkarmaya uygun şekilde yontulmuştu. Bazıları çamdan, bazıları sert ağaçlardan yapılmıştı. 361.000 ila 250.000 yıl öncesine tarihleniyorlar. Av silahı olmayan bu aletler, tropikal bir bölgede bitki temelli bir yaşam stratejisini ortaya koyuyor. Yani Denisovalılar sadece avlanmıyor, aynı zamanda doğayı planlı ve stratejik biçimde kullanıyorlardı.
Haber hakkında detaylara buradan ulaşabilirsiniz.
2- Azerbaycan’da 3.800 Yıllık Gösterişli Bir Savaşçı Kurganı
Keşikçidağ’da yürütülen arkeolojik kazılarda, Orta Tunç Çağı’na tarihlenen zengin bir savaşçı kurganı keşfedildi.
Yaklaşık 3.800 yıl önce özenle inşa edilen bu mezar, yapısıyla ve eşsiz buluntularıyla oldukça etkileyici. Mezarda bulunanlar arasında, iki metreden uzun savaşçı iskeleti, elinde dört uçlu bronz mızrak, obsidyen aletler, cam boncuklar, bronz süs eşyaları, içinde hayvan kalıntıları bulunan 12 süslü kap yer alıyor. Mezar ayrıca bir tonluk taş bloklarla örtülmüş anıtsal yapı oluşturacak şekilde düzenlenmişti. Ve mezarında başucunda öküz biçimli bir taş idol vardı. Yovşanlıdərə olarak bilinen alandaki bu kurganın buluntuları, hem askeri teknoloji hem de defin ritüelleri açısından döneme ışık tutuyor.
Haber hakkında detaylara buradan ulaşabilirsiniz.
1- İstanbul’daki Sümer Tableti Çözüldü: Fırtına Tanrısı Esir Düşüyor
İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen ve MÖ 2.400’e tarihlenen bir tabletin üzerindeki metin çözüldü.
Tablet, Sümer mitolojisinin az bilinen bir hikâyesini anlatıyor. Tabletteki anlatıya göre fırtına tanrısı İşkur, yeraltı dünyasında (kur) esir düşüyor. Tanrılar meclisi, İşkur’u kurtarması için gönüllü arıyor. Ortaya atılan tek gönüllü ise bir tilki! Hikâyenin devamında Tilki, yeraltı dünyasına girerken kendisine sunulan yiyecek ve içecekleri kabul etmiş gibi yapıp onları kabında saklayarak yemeden içmeden oraya girmeyi başarıyor. Tabletin anlatısı burada kesiliyor ve Tilki’nin görevini tamamlayıp tamamlamadığı bilinmiyor.
Haber hakkında detaylara buradan ulaşabilirsiniz.
BONUS
Antalya Arkeoloji Müzesi sezon ortasında kapatıldı ve yıkılıyor
1988’de Avrupa Konseyi “Yılın Müzesi” Özel Ödülü alan Antalya Arkeoloji Müzesi, ziyarete kapatıldı.
Müzenin depreme dayanıksız olduğu gerekçesiyle yıkılması planlanıyor. Ancak mimarlar, arkeologlar ve halk diyor ki: “Bu bina bir müzedir, aynı zamanda mimari bir mirastır. Yıkılmasın, güçlendirilerek korunsun!” – Müze, Türkiye’de yarışma projesiyle inşa edilen ilk müze binası. – Geleneksel Akdeniz mimarisini modern bir anlayışla birleştiriyor. – Kütüphane, amfi, bahçe ve konferans salonuyla yaşayan bir kültür merkezi. – Yıkım ve taşınma ihalesi 5 Haziran’da şeffaf olmayan bir şekilde yapıldı. – “Halkla tartışılmadan, bilimsel rapor paylaşılmadan bu karar alınamaz.”
You must be logged in to post a comment Login