Çevreye etkilerimiz ve onu nasıl koruyabileceğimiz konusunda antik Yunan ve Roma toplumlarının bize öğretebileceği neler olabilir?
Günümüzde çevre kirliliği sıkça haberlere konu oluyor. Birçok haber, insanların Dünya’ya nasıl zarar verdiğini ve bunu önlemenin yollarını tartışıyor. Ancak bu endişeler yeni değil. Binlerce yıl önce, antik Yunan ve Roma halkı, insan eylemlerinin doğaya zarar verdiğinin farkındaydı. Bu döneme ait yazılı eserlerde çevreye verilen zararlarla ilgili birçok referans bulmak mümkün. Gözlemlerinin birçoğu bugün de geçerliliğini koruyor. Ektiğimiz toprağı, soluduğumuz havayı ve içtiğimiz suyu kirletmenin hem anlık hem uzun vadeli sonuçları var. Çevreyi ancak belirli bir süre boyunca tahrip edebiliriz ama eninde sonunda verdiğimiz bu zarar bize geri döner.
O halde, antik Yunan ve Romalıların doğa ve dünyadaki yerimiz hakkında bize neler öğretebileceğini inceleyelim.
Yıkım gücü
MS 1. yüzyılda yaşamış olan antik Romalı yazar Yaşlı Plinius, insanların Dünya’ya nasıl zarar verdiği konusunda endişeliydi. Doğa Tarihi adlı eserinde şunları yazmıştı: “Nehirleri ve doğanın unsurlarını ve hatta yaşamın ana kaynağı olan havayı bile kirletiyoruz ve onu yaşamı yok eden bir ortama dönüştürüyoruz.”
Plinius, Dünya’yı insanların sömürmek yerine koruması gereken bir şey olarak görüyordu, çünkü varlığımızı ona borçluyduk: “Her şeyden önce Dünya’yı savunmak ve onu her şeyin kökeni olarak desteklemek benim en keyifli görevimdir.”
Plinius’un iki bin yıl önceki bu sözleri bugün bizim için de doğrudan geçerli gibi görünüyor. Modern dünyada, çevre sağlığı konusundaki endişeler en önemli politik konulardan biri haline geldi. Örneğin, geçtiğimiz yıl Avustralya’da yaklaşık 20.000 gencin katıldığı bir ankete göre, katılımcıların yüzde 44’ü çevrenin çağımızın en önemli meselesi olduğunu düşünüyor.
Artan farkındalık
Romalı yazarlar, askerlerinin sıklıkla kamplarının çevresindeki suyu ve havayı nasıl kirlettiğine dikkat çektiler. MS 4. ve 5. yüzyıllarda yaşamış askeri yazar Flavius Renatus Vegetius, şunları gözlemlemişti:
“Eğer kalabalık bir ordu, yazın ya da sonbaharda uzun süre aynı yerde kalırsa su ve hava kirlenir, bunun sonucunda kötü ve ölümcül hastalıklar ortaya çıkar, ve bunu yalnızca kampları sık sık başka yerlere taşıyarak önleyebiliriz.”
Romalı yazarlar ayrıca Roma’dan geçen Tiber Nehri’nin kirliliği hakkında da sık sık yorum yaptılar. MS 70 civarında doğan biyografi yazarı Suetonius, imparator Augustus (MÖ 63 – MS 14) temizlemek için harekete geçmeden önce nehrin “çöplerle dolu olduğunu ve çıkıntılı binalarla daraldığını” anlatıyor.
Kötü yönetim politikaları nehrin sularını kirletmişti. Örneğin, imparator Nero (MS 37–68) büyük miktarda çürümüş tahılı nehre döktürmüştü. MS 1. ve 2. yüzyıllarda yaşamış olan Romalı şair Iuvenalis, Tiber’den “taşan bir lağım” olarak bahsetmişti. Yaklaşık olarak MS 129-216 yılları arasında yaşamış ünlü hekim Galenos’a göre ise nehir o kadar kirliydi ki, burada yakalanan balıkların yenilmesi güvenli değildi.
Çevreyi koruma önlemleri
Yunanlar ve Romalılar, çevresel zararı önlemek veya azaltmak için çeşitli önlemler aldılar. Örneğin, MÖ 420’de Atinalılar, Ilisos Nehri’ni korumak için bir yasa çıkardılar:
“Herakles tapınağının yukarısındaki Ilisos’ta hayvan derilerini ıslatmak ve tabaklamak yasaktır. Ayrıca çamaşır atıklarının nehre atılması da yasaktır.”
Modern araştırmacılar, bu önlemin Ilisos’un temiz kalmasına yardımcı olmuş olabileceğini düşünüyor, çünkü MÖ 4. yüzyılda, yani yasa çıkarıldıktan sonra yazan yazarlar, Ilisos’u saf ve güzel bir nehir olarak tanımlıyorlar.
Kirliliği azaltmak için alınan diğer önlemler arasında halka açık dışkılama ve idrara çıkmanın yasaklanması vardı. Nehirlerde çamaşır yıkama veya çöplerin nehirlere atılmasına yönelik yasaklar da yaygındı. Ancak halkın bu kısıtlamalara her zaman uymuş olması pek olası değil.
Bazı yöneticiler ayrıca kanalizasyon ve su kemeri inşa etmek gibi kamu çalışmaları yaparak kirliliği temizlemeye çalıştılar. Örneğin, MS 96-98 yılları arasında hüküm süren imparator Nerva, Roma’yı daha temiz ve sağlıklı hale getirmek için bir dizi inşaat projesi başlattı.
Roma’nın su kemerlerinin yöneticisi Sextus Julius Frontinus (MS 35–103), Nerva sayesinde şunları kaydetmişti: “Şehrin görünümü temiz ve değişmiş durumda; hava daha saf; ve eskiden şehrin havasına kötü bir ün kazandıran sağlıksız atmosferin nedenleri artık ortadan kaldırıldı.“
Çevreye zarar vermek sağlığımızı da etkiliyor
MS 1. yüzyılın sonu veya 2. yüzyılın başlarında, Romalı aristokrat ve hukukçu Genç Plinius, imparator Traianus’a bir mektup yazdı. Günümüzde Amasra olarak bilinen antik Amastris şehrinde yaşanan bir halk sağlığı sorunundan şikayet ediyordu:
“Amastris’in en dikkat çekici özelliklerinden biri, efendim, büyük bir güzelliğe sahip uzun bir caddedir. Bu caddenin içinden adına dere denilen ama aslında pis bir kanalizasyondan ibaret bir su geçiyor; mide bulandırıcı bir manzara ve pis bir koku yayıyor. Eğer üzeri kapatılırsa şehrin sağlığı ve görünümü, bundan fayda görecektir ve sizin izninizle bu yapılacaktır.”
İmparator, bu isteği memnuniyetle kabul etti: “Sevgili Plinius, Amastris şehrinden aktığını söylediğin su sağlık açısından tehlike arz ediyorsa, üzerinin örtülmesi için her türlü sebep var.”
Bu hikaye, antik toplumların toprak, hava ve suyun sağlığının insan sağlığıyla iç içe olduğunun farkında olduklarını gösteriyor. Yani sağlıksız bir çevrenin insanların sağlığı ve yaşam kalitesi üzerinde doğrudan olumsuz etkilerinin olabileceğinin farkındaydılar.
Modern dünya antik çağlardan ders çıkarabilir
Antik Yunan ve Romalıların mesajı, o zamanlar onlar için ne kadar doğruysa, bugün bizim için de o kadar doğru. İnsanlık, birden fazla çevresel krizle boğuşurken, bu binlerce yıllık bilgiler üzerine düşünmeye değer.
Sonuç olarak, gezegenin sağlığını korumak sadece çevre için değil, aynı zamanda insanlığın kendisi için de gerekli. Kirlilik ve buna bağlı çevre sorunlarıyla ilgili hikayelerin haberlerde sıkça yer aldığı modern bir dünyada, antik dönemdeki insanların bu mesajını hatırlamak oldukça değerli.
Live Science. 20 Ekim 2024.
You must be logged in to post a comment Login