Roma İmparatorluğu tahtına birçok kişi oturdu; bunlardan bazıları tahtı satın alırken bazıları saklandıkları yerden çıkarılıp imparator ilan edildi.
Yüzyıllar boyunca Roma İmparatorluğu’nun imparatoru olmak baştan çıkarıcı bir umuttu ve sayısız insan bu nihai ödül uğruna plan yaptı, savaştı ve birbirini katletti. Fakat Antik Roma’nın hükümdarlığını yapmak, beraberinde getirdiği uçsuz bucaksız zenginlik ve güçlü ordular ile engin topraklar üzerinde sağladığı neredeyse sınırsız otoriteye rağmen riskli bir işti. 2019 yılında Nature adlı dergide yayımlanan bir çalışma, Roma imparatorlarının yüzde 62’sinin ölümünün şiddet kaynaklı olduğunu ortaya çıkardı. Bu, imparatorların hükümdarlıklarının ilk yıllarında hayatta kalmalarının ve huzurla yaşlanmalarının bir Roma gladyatörünün dövüşten sağ çıkmasından daha az olası olduğu anlamına geliyordu.
(İlgili: Roma İmparatorları İlk Yıllarında Ölüm Riski Altındaydı)
Hatta yalnızca imparatorluk tahtını kazanmak bile zor olabiliyordu. Ölüm sebebi her ne olursa olsun bir Roma imparatoru öldüğünde, halefiyet kurallarını belirlemeye yönelik çeşitli girişimler olsa da, gücün nasıl aktarılacağına dair yerleşik bir prosedür yoktu. MÖ 1. yüzyılda Augustus’tan MS 5. yüzyılda Romulus Augustus’a kadar, Batı Roma İmparatorluğu’nu toplamda 77 imparator yönetti. Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu ise MS 4. yüzyılda Büyük Constantinus’tan 1453’te İstanbul’u Osmanlı İmparatorluğu’na kaybeden XI. Constantinus Paleologos’a dek yaklaşık 94 imparator tarafından yönetildi. Ne zaman bir imparator ölse bütün imparatorluk, gücü kimin devralacağı meselesi yüzünden kaosa sürükleniyordu. Bu yazıda Roma imparatorlarının gıpta ile bakılan tahta oturmayı nasıl garantilediklerini inceleyeceğiz.
1- Miras
Tahtı devralmak, kraliyet ailelerinin geleneksel (ve savaşsız) olarak unvanlarını bir sonraki nesle aktardıkları günümüz dünyasında çok basitmiş gibi görünebilir fakat bu durum Roma İmparatorluğu’nda böyle değildi. Stanford Üniversitesinden Klasik Dönem Çalışmaları ve Tarih Profesörü Richard Saller, “Roma İmparatorluğu’nun politik sisteminin zayıf yönlerinden biri de halefiyeti belirleyen hiçbir kural ya da prensip olmamasıydı.” diyor. “Bu zayıflık ilk imparator Augustus’un Roma Cumhuriyeti’nde artık devlet dairesi yöneticiliğinin halefiyet ile geçmeyeceğini ilan etmesine kadar uzanıyor.”
Tahtı miras yoluyla devralan imparatorların belki de en ünlüsü, MS 37’de Lucius Domitius Ahenobarbus adıyla doğan beşinci Roma imparatoru Nero’ydu. Augustus’un büyük torunu olan annesi Julia Agrippina, MS 49’da İmparator Clauidus’un dördüncü karısı oldu ve o yıl Nero’yu evlat edinmeleri için eşini ikna etti. Claudius MS 54’te ölünce Nero, 17 yaşında tahta geçti; bazı Romalı tarihçiler, Claudius’un oğlunun tahta geçmesini garantilemek isteyen Agrippina tarafından zehirlendiğini iddia etti. Fakat Nero, ailesine sadakat göstermedi; birkaç yıl gücü annesi ile paylaşıyormuş gibi yapsa da MS 59’da Agrippina’nın öldürülmesini emretti. 1. yüzyıl Roma tarihçisi Tacitus’a göre Nero ilk olarak Agrippina’yı zehirlemeyi denedi fakat bu işe yaramadı; daha sonra Agrippina’nın bindiği gemiyi batırdı fakat Agrippina yüzerek hayatta kalmayı başardı; en sonunda da doğrudan suikast emri verdi.
Nero tahtı nispeten barışçıl bir biçimde devralsa da hükümdarlığı kaos içinde son buldu. Etrafı sorunlarla çevrili Nero, senato tarafından toplumsal düşman ilan edildi, ordusu tarafından yüzüstü bırakıldı ve en sonunda MS 68’de intihar etti. Geride mirasını sürdürecek bir çocuğu olmadığı için, tahtı garantilemeye çalışanlar yüzünden imparatorluk şiddete boğuldu.
2- Praetorian Muhafızlar
Dördüncü Roma İmparatoru Claudius, yüzyıllar boyunca yankılanacak bir şiddet patlaması sırasında tahta çıkmıştı. Praetorian Muhafızlar, Roma Cumhuriyeti döneminde ordudaki generallerin emrindeki koruma kıtası olarak ortaya çıktılar fakat daha sonra MÖ 27 yılında İlk Roma İmparatoru Augustus tarafından imparatorun şahsi koruması olarak atandılar. Bundan sonra Muhafızların prestijleri arttı ve Üçüncü İmparator Caligula’nın (gerçek adıyla Gaius Caesar Augustus Germanicus) hükümdarlığı dönemine gelindiğinde bir imparatoru bile devirecek gücü ellerinde tutuyorlardı.
Augustus’un MS 37 yılından itibaren hüküm süren büyük torunu olan Caligula, ilk başlarda oldukça popülerdi fakat sadizm ve cinsel sapkınlığa eğilimi olduğuna dair hikayeler, Caligula’nın gaddar ve şehvete düşkün biri olarak resmedilmesine neden oldu. Zaman içinde Roma asilzadelerini ve ordusunu yabancılarla dolduran Caligula, Praetorian Muhafızların üyeleri tarafından MS 41’de suikaste uğradı.
Bundan sonra Praetorian savaşçılar, kraliyet sarayını yakıp yıktılar. 1. yüzyıl Roma tarihçisi Josephus’a göre Muhafızlar, Claudius’u -Augustus’un büyük yeğeni ve Caligula’nın amcası- bir perdenin arkasına saklanırken buldular. Muhafızlar Claudius’u imparator ilan ettiler; Claudius, MS 54’te ölene dek Muhafızların desteğiyle hüküm sürdü. Böylece Praetorian Muhafızlar ilk kez bir Roma imparatorunu seçmişlerdi fakat bu son olmayacaktı.
3- Tahtı Satın Almak
İmparator Commodus MS 92’de -Praetorian Muhafızların lideri tarafından kışkırtılan bir- suikaste uğradıktan sonra Roma İmparatorluğu “Beş İmparator Yılı” olarak bilinen bir döneme girdi. İlk olarak Roma’nın baş senatörü olan Pertinax başa geçirildi fakat Praetorian Muhafızlar çabucak hayal kırıklığına uğradılar çünkü Pertinax onlara devam eden destekleri için ödeme yapmayı reddetti. Muhafızlar Pertinax’ı imparator ilan ettikten yalnızca üç ay sonra öldürdüler.
Pertinax’tan sonra tahta Didius Julianus geçti. Julianus daha önce birkaç eyaletin valisi olarak hizmet etmişti ve fazlasıyla zengindi. 2. Yüzyıl Roma tarihçisi Cassius Dio’ya göre Pertinax’ı öldürdükten sonra Muhafızlar, tahtı en yüksek fiyatı verene satacaklarını ilan ettiler ve Julianus, her bir Praetorian askerine 25.000 sesterce (Antik Roma sikkesi) -birkaç yıllık maaşın karşılığı- ödemeyi vaat ederek açık artırma savaşını kazanan kişi oldu. Bu teklifi kabul eden Muhafızlar, Roma senatosunu Julianus’u imparator ilan etmeleri için tehdit ettiler.
Fakat Julianus’un taht sefası uzun sürmedi. Julianus’un imparatorluğu satın aldığını bilen Roma halkı, yeni imparatora açıkça başkaldırdı ve hatta bir keresinde onu taş yağmuruna tuttu. En sonunda farklı Roma eyaletlerinden üç general, kendini imparator ilan etti ve generallerin her biri bu iddialarını hayata geçirmek için ordularıyla birlikte Roma üzerine yürüdü. Julianus ile Muhafızlar, generallerden biri olan Septimius Severus ile mücadele ettiler ve güç paylaşımına dayalı bir anlaşma yapmaya çalıştılar. Fakat zamanla Muhafızlar ve senato Julianus’u tek başına bıraktı, Severus’u imparator ilan etti ve Julianus’un idamını emretti. Tüm bunlar, Julianus’un tahta geçmesinden sonraki 66 gün içinde gerçekleşmişti.
4- Basamakları Tırmanmak
Bazı Roma imparatorları mütevazı başlangıçlara doğsalar da, önce memur sonra ise komutan olmak amacıyla Roma ordusu içindeki basamakları tırmandılar. Örneğin Pertinax, birkaç aylığına imparatorluk yapmış olsa da azat edilmiş bir kölenin oğluydu. Verilebilecek belki de en ünlü örnekler ise MS 284’te imparatorluğa yükselmeden önce Dalmaçya’da düşük statülü bir ailede doğan Diocletianus ile onunla birlikte imparatorluk yapan, MS 305’e dek hüküm süren ve Pannonialı bir esnafın oğlu olan Maximian’dı.
Diocletianus ve Maximian, Roma ordusu içinde yükselmekteyken tanıştılar ve güçlü bir kombinasyon oluşturdular; İngiliz Klasik Edebiyat Uzmanı Timothy Barnes’ın 1982 tarihli ve “The new empire of Diocletian and Constantine” isimli kitabında yazdığına göre bu ikiliden Diocletianus kombinasyonun politik zekasıyken Maximian kombinasyonun askeri gücüydü. İlk olarak Maximian, Diocletianus’u tahta çıkması için destekledi ve birkaç yıl sonra kendisi de müşterek imparator olarak tahta geçirildi. Britannica’ya göre Diocletianus, “Caesar”lık makamını kurdu ve bundan sonra Roma İmparatorluğu bir süre boyunca “tetrarşi” ya da “dörtlü yönetim” ile yönetildi; bu yönetim biçimde kıdemli iki imparatora “Augustus” unvanı verilirken diğer iki ast imparator “Caesar” unvanını kullanıyordu.
Diocletianus, tahta geçtikten sonraki 20 yıl boyunca imparatorluk yaptı; daha sonra emekliliğini ilan ederek Dalmaçya eyaletindeki Aspalathos’ta (günümüz ismiyle Split) konumlanan sarayına çekildi ve MS 316 civarında öldü. Maximian da Diocletianus’un emekliliğini ilan ettiği tarih olan MS 305’te tahttan çekildi fakat Britannica’ya göre oğlu Maxentius’un imparator olmasını sağlamak için MS 307’de kendisini yeniden Augustus ilan etti. MS 308’de tekrar tahttan çekilen Maximian, bu olaydan sonra İmparator Constantinus’un sarayında yaşadı fakat MS 310’da -Constantinus’a karşı planladığı başkaldırı başarısız olduktan sonra- intihar etti.
Cambridge’deki Massachusetts Teknoloji Enstitüsünden Tarihçi William Broadhead, Roma İmparatorluğu’nun askeri bir otokrasi olduğunu belirtiyor. “İmparatorun meşruiyeti, Roma’daki güçlü Praetorian Muhafızlar ile eyaletlerde konuşlanmış lejyonların büyük bir kısmı üzerindeki nüfuzuna dayanıyordu.” diyor. “Bu iki askeri kurum, kısa bir süre içinde iktidarı belirleme gücünü elinde tuttuğunu fark etti.” Lejyonların başına geçmek için ordunun basamaklarını tırmanmak, imparator adayları için ordunun sadakatini kazanmanın tek yoluydu.
5- Evlilik ya da Annelik
Geleneklerin buyurduğuna göre Roma imparatoru erkek olmak zorundaydı fakat birkaç kadın, doğrudan hükümdarlık yapmasa da tahtın arkasındaki güç oldu. “Tacitus’un kayıtlarına göre Augustus’un eşi ve Tiberius’un annesi olan Livia, Augustus’un çevresindeki potansiyel varislerin hepsini yok edip böylece kendi oğlunun yolunu temizleyerek imparatorluk gücünün ilk geçişini sağlayan kişiydi.” diyor Broadhead. Tiberius, Livia’nın bir önceki evliliğinden olma oğluydu; dolayısıyla resmi olarak tahtın varisi değildi. Fakat Livia’nın eylemleri ve Augustus’la yaptığı evlilik sayesinde, MS 14’te Augustus ölünce Roma imparatoru oldu.
İmparator Claudius’un MS 54’te ölümünden sonra imparator olan Nero’nun annesi Julia Agrippina da İmparator Claudius’u kendi oğlunu evlat edinmesi için manipüle etmişti; bir süre imparatorluğun müşterek hükümdarı olarak görev yapsa da sonunda Nero kendisini öldürtmüştü. “İmparatorluk kadınları ile ilişkilendirilen hikayelerin çoğu, abartılmış ve uydurulmuş olabilir.” diyor Broadhead. “Fakat hikayelerin daha skandal özelliklerini dikkate almasak bile kadınların imparatorluk hanesinde tahtı kimin kazanacağını belirleyen poziyonlarının önemini takdir edebiliriz.”
İmparatorluk kadınlarının gücü, merkezi MS 330’dan sonra Constantinopolis (İstanbul) olan Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğunun sonraki dönemlerinde öne çıkmıştı. İmparatorluğun en güçlü kadınlarndan biri, siyasi anlamda önde gelen bir Yunan aileye mensup olan ve daha sonra Bizans İmparatoru IV. Leo’nun eşi olan İmparatoriçe Irene’ydi. İmparatorun MS 780’de ölümünden sonra Irene, gelecekte VI. Constantinus olacak oğlunun adına tek naip olarak MS 790’a dek hüküm sürdü. Yeterince büyüdüğünde Constantinus kendi başına hüküm sürmeyi denedi. Fakat İngiliz Tarihçi John Bagnell’a göre Constantinus hükümdarlık yapmakta o kadar kötüydü ki Irene onu tahttan indirdi ve bir daha asla imparator olamasın diye gözlerine mil çektirdi. Daha sonra Irene, MS 797’den itibaren kendi başına imparatoriçe olarak hükümdarlık yapmaya başladı, ta ki daha sonra İmparator I. Nikephoros olacak olan maliye bakanı tarafından MS 802’de tahttan indirilene dek. Irene, bir sonraki yıl Midilli Adası’nda sürgünde öldü.
Live Science. 15 Ağustos 2022.
You must be logged in to post a comment Login