İlk İnsanlar Gerçekten Yunanistan’da Evrimleşmiş Olamaz

Tartışmalı bir araştırma, insanların Afrika’dan değil Avrupa’dan geldiğini öne sürüyor, ancak hemen ders kitaplarını değiştirmememiz için bazı nedenler var.

Afrika, insanlığın beşiği değil: Doğu Avrupa’da (Yunanistan ve Bulgaristan) bulunan ön-insan kalıntılarını kanıt olarak kullanan bir grup bilim insanı tarafından önerilen iddia bu. Söz konusu fosiller Graecopithecus freybergi’ye ait ve yedi milyondan biraz daha eski bir tarihe dayanıyor. Bu durum onları dünyanın en eski insansı fosilleri yapıyor.

Yunanistan’da bulunan Graecopithecus çenesi
Fotoğraf: Wolfgang Gerber, University of Tübingen

Ayrıca insan evrim ağacını Afrika’dan uzaklaştırarak Doğu Avrupa’ya yerleştiriyor. Bu durum, insanların Afrika’dan geldiğini gösteren çok sayıdaki kanıtla çelişiyor.

Geniş çaplı bir şekilde Afrika kıtasında çalışan ancak Avrupa’daki araştırma ekibine dahil olmayan omurgalı canlılar paleontoloğu ve paleobiyolog Dr. Julien Benoit, bulgular hakkında ‘The Conversation Africa’ ile konuştu.

Bu yeni araştırma, Afrika’nın değil de Yunanistan’ın insanlığın beşiği olarak adlandırması gerektiğini gösteriyor. Bu sizce de doğru mu?

Sıradışı iddiaların, onları desteklemek için olağanüstü kanıtlara ihtiyacı vardır. İnsanlığın (insansı tür) Afrika kökenli olduğu şu anda iki önemli faktör tarafından destekleniyor.

İlk olarak, Australopithecus africanus olarak adlandırılan ilk Afrikalı insansı fosil 1924 yılında Güney Afrika’da keşfedildiğinden beri Afrika topraklarında binlerce insansı tür fosili bulundu.

Yaklaşık bir asır boyunca bulunan fosiller, Afrika topraklarındaki insansı türün tüm evriminin tarihçesini izliyor ve bu fosiller, bugünkü Çad’da altı ila yedi milyon yıl önce yaşayan Sahelanthropus’tan doğu Afrika’daki en eski Homo sapiens’e kadar uzanıyor.

İkincisi, en yakın maymun akrabalarımız olan şempanze ve goriller de Afrika kökenli. Onlarla son ortak atalarımız 8 ila 12 milyon yıl önce yaşamış ki bu da insanlığın kökeninin Afrika’da olduğunu kuvvetle ileri sürüyor. Bu durum, varsayılan bir Avrupa kökeninin olasılığına az bir pay bırakır.

Bu görüş birliğine karşı çıkan herhangi bir çalışma, iddiasını desteklemek için çok güçlü kanıtlar ve mükemmel bir metodoloji sağlamalıdır. Bence bu araştırma, bu kriterleri karşılamıyor.

Graecopithecus’un, Azaka, Bulgaristan’da bulunan, 7.24 milyon yaşındaki azı dişlerinden biri. Fotoğraf: Wolfgang Gerber, University of Tübingen

Neden karşılamıyor?

Başlangıç olarak üzerinde tam halde tek bir dişin bulunmadığı bir çene içeren malzeme iyi korunamamış. Bu bir problem, çünkü insanlar da dahil olmak üzere herhangi bir primatı sınıflandırırken, dişlerin anatomik özellikleri en önemli unsurdur.

Yazarlar, çenedeki dördüncü azı dişi kökünün bir insansının dişine benzediğini iddia ediyorlar. Bu, geleneksel olarak paleoantropolojide kullanılan bir durum değildir, özellikle de tüm insansılar benzer diş köklerine sahip olmadığı için. Bu durum oldukça değişkendir- ve yazarlar da bunu kabul ediyorlar-, bu nedenle sınıflandırma için bu değişkene güvenilemez.

Ayrıca, tam halde olmayan köpek dişinin küçüklüğünün (kökünün boyutundan da anlaşıldığı üzere) bu fosili insansı soya yakınlaştırdığını savunuyorlar. Bu, insansıların küçük köpek dişli maymunlar olduğu varsayımına dayanmaktadır. Bu da doğru değildir. Maymunların zengin fosil kayıtlarına sahip olduğu Avrupa’da, küçük köpek dişleri olan ama insanlarla hiç ilgisi olmayan Oreopithecus adlı bir maymun türü bulunuyor.

Bu bağımsız bir paralel evrim örneğidir: bir türün diğerine olan benzerliklerini diğerleriyle ilişkili olmadan geliştirmesi. Örneğin, yunuslar balık gibi görünüyorlar, ama değiller. Bu muhtemelen Graecopithecus ve insansılar için de aynı şeydir.

Bu yeni çene kalıntısının, insanlarla ilgili olmayan bir maymun türünü temsil ettiğini düşünen birçok meslektaşımla aynı fikirdeyim. Bu kalıntılar, dördüncü azı dişi köklerinin ve küçük köpek dişlerinin birleşmesi gibi insan özelliklerini evrimimize paralel olarak geliştiren Oreopithecus gibi türlere ait olabilir.

Son olarak, bu çalışma, filogenetik yani soyoluşsal bir analizden yoksun. Bu, güvenilir bir evrim ağacının yeniden yapılandırılması için kullanılan istatistiksel bir yöntemdir. Bu tür bir analiz yapmadan bir fosil türünün erken bir insansı olduğunu söylemek, aslında herhangi bir hesaplama yapmadan bir denklemin sonucunu vermek gibidir.

Avrupa kökenleri teorisini onaylamak veya onu çürütmek için ne tür bir araştırma ve açıklama gereklidir?

Bir filogenetik analiz oldukça önemlidir. Bu, türlerin evrim ağacını yeniden oluşturmanın ve aralarındaki ilişki hipotezlerini irdeleyebilmenin yoludur.

Bu yöntem, bilim insanlarının, bu çene kalıntısının Primatların evrim ağacındaki gerçek konumunu belirlemelerine, Graecopithecus ve insansılar arasında gözlemlenen benzerliklerin bağımsız olarak elde edilip edilmediğini ya da bunu gerçek ortak bir atadan miras olarak alıp almadıklarını test etmelerini sağlayacaktır.

Peki eğer iddiaları doğruysa, bu tarihi tamamen yeniden yazmamız gerektiği anlamına mı gelir?

İnsanlığın Avrupa’da doğduğu teorisi eskidir. 1924’te Güney Afrika’da ilk Australopithecus keşfedildikten sonra terk edilmiştir.

O zamandan bu yana Afrika’da, Afrika kökenli olduğumuz hipotezini kuvvetle destekleyen binlerce fosil bulundu. Bu yeni fosilin aslında bir insansı olduğu ortaya çıksa bile, okyanusta bir damla gibi, bu sadece bir aykırı değer olurdu. Çok az şey değişirdi, çünkü insanlığın Afrika kökenini tamamen reddetmek için çok daha fazla ve daha iyi korunmuş malzeme gereklidir.

Yepyeni bir araştırma alanı açar, ancak ders kitaplarını değiştirmez.

Balkanlarda 7.2 Milyon Yıllık Ön İnsan Fosilleri Bulundu

Fas’ta Bulunan 300.000 Yıllık Homo Sapiens’ten Öğrendiğimiz 7 Bilgi

Hobbitlerin Köken Sorunu Nihayet Çözüldü

Yeni İnsan Türü Homo naledi 250.000 Yaşında Çıktı


International Business Times – Julien Benoit, 26 Mayıs 2017

Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümünü bitirdikten sonra, Uludağ Üniversitesi'nde Arkeoloji Yüksek Lisansı'nı tamamladı. Daha sonra, İstanbul Bilgi Üniversitesi Kültür Yönetimi Bölümü'nde ikinci yüksek lisansına başladı ve Kültür Mirası üzerine odaklandığı bu programdan Kültür Mirası ve İletişim konulu teziyle mezun oldu.

You must be logged in to post a comment Login