Stonehenge’e Gömülen Kadınlar Cinsiyet Eşitliğine İşaret Ediyor

Stonehenge’de bulunan 23 insana ait kalıntılarından 14’ünün, yani yarısından çoğunun kadınlara ait olduğu keşfedildi. Stonehenge’e gömülen bu kadınların önemli kişiler oldukları ve yüksek statüye sahip oldukları düşünülüyor.

Stonehenge gibi önemli bir yerde gömülen insanların kalıntılarının yarısından çoğunun kadınlara ait olması, toplumda sanılandan daha fazla cinsiyet eşitliği olduğuna işaret ediyor.

1920lerde Stonhenge’in çevresindeki deliklerde kazılan materyellerin çoğu Aubrey çukuru 7’ye tekrar gömülmüştü. (Görsel: Addam Stanford)

Bu durum televizyonlarda ve sanatsal canlandırmalarda sık sık görülen, Stonehenge’in kadınların görülmediği ve erkeklerin egemen olduğu betimleriyle de bir tezat oluşturuyor.

2008 yılında Stonehenge’in çevresinde kazılara başlayan arkeologlar, 200’den fazla bireyin yakılarak gömülmüş kalıntılarını inceledi.

British Archaeology dergisinde yayınlanan makaleye göre, diğer bulgularla birlikte bu keşif, Stonehenge’in uzun tarihinin en az bir bölümünde liderler ve diğer önemli kişiler için bir mezarlık olarak kullanıldığı teorisini destekliyor.

Hengeworld kitabının yazarı ve British Archaeology dergisi editörü Mike Pitts “Arkeolojik kanıtlar, mezarlar söz konusu olduğunda Stonehenge’de kadınların erkekler kadar önemli olduğunu gösteriyor” diyor.

Bu durum ayrıca  Güney Britanya’daki daha erken dönemlere tarihlenen Neolitik mezar höyüklerinde görülen, erkeklerin kadınlardan sayıca daha fazla olduğu tabloyla da farklılık gösteriyor.

Pitts “Mezarlıklar oldukça nadirdir, Stonehenge ise istisnadır. Bu durumun doğası gereği, Stonehenge’de gömülmüş herhangi birinin bir bakımdan özel olması gerekir: yüksek statüye sahip bir aile, özel bir yetenek ya da bilgiye sahip olma, ritüel ya da politik bir lider olmak gibi özellikler.”

Kazılarda ortaya çıkarılan kemik kalıntıları (Görsel: Mike Pitts)

Son yapılan kazılar Stonehenge taş anıtlar dairesinin dışına kazılmış 56 çukurdan biri olan Aubrey Çukuru 7 üzerine odaklandı. Bu çukur Stonehenge’in en erken seviyelerine, MÖ 4. binyıl sonu-3. binyıl başı dönemine tarihleniyor.

Kazılarda elde edilen 45 kilo kemik parçasını inceleyen doktora öğrencisi Christie Willis, araştırmaları sonucu hepsi genç yetişkin ya da daha yaşlı olan 14 kadın ve 9 erkeğin kalıntılarını tespit edebildi.

Stonehenge’deki bilinen tüm mezarlar üstüne yapılan radyokarbon analizleri, MÖ 3100 – MÖ 2140 tarihleri arasında birkaç seferde gömüldüklerini gösteriyor.

Saç tokaları olduğu düşünülen uzun kemik iğneler, gnays taşından yapılan topuz başları da Stonehenge’de ortaya çıkarılan diğer buluntular oldu.

Willis bu kemik kalıntılarının aslında Stonehenge’i çevreleyen birkaç Aubrey çukurunda gömülü olduğunu, fakat 1920lerde William Hawley tarafından kazıldığını söyledi. Fakat bu kalıntılar kazıldıktan sonra, gelecekte daha iyi analiz edilebilecekleri umut edilerek 7. çukura tekrar gömülmüştü. Willis “Bu yüzden bütün kalıntılar karışmış ve birbirine girmişti. Bu yüzden bu analizler çok uzun sürdü” diyor.

(Görsel: Adam Stanford)

Stonehenge’in konumu da bir önem taşıyor, çünkü bu Britanya’daki daha önceki mezarlıklar insanların yaşadığı yerden uzağa, tepelere ya da yüksek alanlara inşa ediliyordu. Bu mezarlıklar sıklıkla taş ve tahtadan yapılan odaları olan höyüklerden oluşuyordu.

Stonehenge de insanların yaşadığı bölgeden uzak olmasına karşın, o ve daha sonraki mezarlıklar, nehirlere yakın olan alçak arazilere yapılmıştı. Pitts bu yer değişikliğinin “belki de erkek soyu ve hiyerarşisi üzerine olan odağın, her iki cinsiyet ve aile (ya da sınıf) üzerine kaymasıyla” uyumlu olarak geliştiğini söyledi. Bu da, höyük-mezarlar aracılığıyla bölgelerin işaretlenmesinden, toplumun tümünün önemsenmesi ve kutlanmasına doğru yapılan geçişi yansıtıyor.

Willis, Stonehenge’in, tarımın Orta Doğu’dan bu bölgeye gelmesinden yaklaşık 1,000 yıl sonra inşa edilidğini söyledi. Burada yaşamış insanlar buğday, arpa, sığır, domuz, koyun ve keçiye sahipti. Fakat henüz atları yoktu, ve tekerlek kullanmıyorlardı. Metal işçiliği ise Stonehenge’in erken safhalarından bir hayli sonda, MÖ 2400 yıllarında İngiltere’de yayılmaya başladı.

Willis toplumda kadının rolünün “büyük ihtimalle MÖ 3. binyıla doğru yeniden azaldığını” söylüyor: “Arkeolojik ve tarihi kaynaklar, tarih boyunca kadınların öneminin sık sık değiştiğini gösteriyor.”


BBC, Discovery News, 3 Şubat 2016

Robert Kolej’de okuduktan sonra, Kanada-McGill Üniversitesi’nde Antropoloji ve Klasik Tarih bölümlerini bitirdi. Koç Üniversitesi’nde Tarihöncesi Arkeoloji alanında yüksek lisans yaptı. 2015-2017 yılları arasında İstanbul’daki Pera Müzesi’nde koleksiyon sorumlusu olarak görev yaptı. Şu anda A.B.D.’deki Notre Dame Üniversitesi’nde doktora yapıyor.

You must be logged in to post a comment Login