Kudüs yakınlarında Neolitik döneme tarihlenen devasa bir yerleşim keşfedildi ve araştırmacılar buranın şimdiye kadar bulunan en büyük Neolitik yerleşimlerden biri olduğunu söylüyor.
Kudüs’ün yaklaşık 5 kilometre batısında ortaya çıkarılan geniş Neolitik köy, ilk olarak 9.000 yıldan daha uzun bir süre önce kurulmuştu ve daha sonraki en parlak döneminde kalabalık bir ticaret ve etkinlik merkezi olmuştu. Bu dönemde yerleşimin yaklaşık 2.000 –3.000 insana ev sahipliği yaptığı düşünülüyor.
Arkeolog Lauren Davis, “Bu muhtemelen Orta Doğu’daki bu zaman dilimine ait en büyük kazı.” diyor.
(Ürdün’de 14.000 Yıllık En Eski Ekmek Kalıntıları Bulundu)
Bu Neolitik metropolün asıl adı bilmiyor olsa da, bölgede yaklaşık 18 aydır devam eden bir kazı çalışmaları, en parlak döneminde 40 hektarlık alanı kaplayan bir şehrin izlerini ortaya çıkardı.
Yerleşme ilk defa kurulduğunda muhtemelen daha küçük olmalıydı, belki de sadece tek bir hektar büyüklüğünde. Ancak takip eden 1.500 yıl boyunca büyük binalar, kamu tesisleri ve ve ritüel yerler ile dolu gelişen bir şehir merkezi haline geldi.
Asıl şaşırtıcı olan ise bu kadar önemli ve büyük bir arkeolojik alan için çok uzun süre gizli kalması. Arkeologlar, yıllar önce Motza’nın altında bir tür Neolitik yerleşimin olabileceğinden şüpheleniyorlardı, ancak gömülü kentin büyüklüğü, bölgedeki bir otoyol inşa projesinin bir parçası olarak yapılan son kazılarda ortaya çıktı.
Araştırmacı Jacob Vardi, “Bu ezber bozan bir yer, Neolitik çağ hakkında bildiklerimizi değiştirecek bir yerleşim.” diyor.
Daha önce araştırmacılar bu bölgede hiç iskan olmadığını düşünüyordu. Ancak içinde bulunduğu vadi, Sorek nehri kıyılarındaki tatlı suya kolay erişime sahip ve verimli koşullar sunuyor.
Bu yemyeşil toprak sadece yerleşim yeri değildi; Bir toplum için, döneminde şaşırtıcı derecede gelişmiş yenilikler için uygun ortam sunuyordu.
Konya’daki benzer yerleşme Çatalhöyük’ün aksine, Motza metropolü, serbest geçişi sağlamak için binalarının arasında uygun bir şekilde alanlara sahipti. Çatalhöyük’ün sakinleri ise muhtemelen evlerine girebilmek için merdivenler ile çatılara çıkıyordu.
Yerleşmenin diğer bölgelerinde, mercimek ve nohut dahil olmak üzere tohumları ve yiyecekleri saklamak için depolama alanları kullanılmıştı. Mimarlık, inşaat ve şehir planlamasındaki bu gelişmeler tek seferde gerçekleşmemişti.
Kültürel eserler ve şehrin mezarlarında ve başka yerlerde korunmuş olan bilezikler ve madalyonlar gibi değerli el yapımı nesneler, her türlü egzotik şeyi elinde tutan ve ticaretini yapan bir topluluğun kanıtlarını ortaya koyuyor.
Araştırmacılar, “Bu eşyalar, bu dönemde zaten bu yerleşmenin sakinlerinin uzak yerlerle ticari ilişkiler kurduğunun kanıtı. Mezarlarda bilinmeyen bir taş türünden yapılmış nesneler, Anadolu’dan getirilen obsidiyenler, bazıları Akdeniz’den, bir kısmı da Kızıldeniz’den getirilen deniz kabukları gibi benzersiz nesneler bulundu.” diyor.
Kazılarda ayrıca avlanma ve muhtemelen savaşmak için kullanılan çakmaktaşından yapılmış ok uçları, baltalar ve çeşitli bıçaklar ortaya çıkarıldı. Bu aletlerden bazıları, buğday, arpa ve fasulye yetiştirilen yerleşimde tarımın gelişmesini sağlamak için çiftçilikte kullanılmış olmalıydı.
Bitkilere ek olarak, araştırmacılar eski sakinlerin inek ve domuz yediklerini, ayrıca aynı zamanda keçileri evcilleştiren ilk bilinen toplum olabileceğini söylüyor.
Burada yaşayan insanlar her zaman tarımsal olarak gelişmiş değildi. Yiyecek olarak tüketilen av hayvanlarının kemikleri, sakinlerin son birkaç yüzyılda daha sofistike ve yerleşik bir aşamaya geçmeden önce, ilk olarak avcı-toplayıcı olabileceğini öne sürüyor.
Bölgedeki kazılar hala devam ediyor.
Science Alert. 17 Temmuz 2019.
You must be logged in to post a comment Login