Eşcinsellik Nasıl Evrildi? Genlerimizde Bir İpucu Olabilir

Yapılan çalışma, aynı cinsiyetten cinsel davranışla ilişkili genetik belirteçlerin çoğalmaya yardımcı olmuş olabileceğini gösteriyor.

Eşcinsel çekim, en azından kısmen genetik tarafından kontrol ediliyor gibi görünüyor.

Evrimsel biyologlara eşcinselliğin genetiği bir paradoks gibi görünüyor. Teorik olarak, yalnızca aynı cinsiyetten diğerlerine ilgi duyan insanlar ve diğer hayvanların pek çok biyolojik çocuk üretme olasılığı düşük olmalı, bu nedenle insanları eşcinselliğe yatkın hale getiren herhangi bir gen nadiren gelecek nesillere aktarılmalı. Yine de aynı cinsiyetten çekim insanlarda yaygın ve araştırmalar bunun kısmen genetik olduğunu gösteriyor.

Yüz binlerce insandan elde edilen veriler üzerinde yapılan bir çalışmada, araştırmacılar artık eşcinsel davranışlarla ilişkilendirilebilecek genetik kalıpları belirlediler ve bunların insanların farklı cinsiyetten eşler bulmasına ve üremesine nasıl yardımcı olabileceğini gösterdiler. Yazarlar, yayımlanan bulgularının, insanları eşcinselliğe yatkın hale getiren genlerin neden aktarılmaya devam ettiğini açıklamaya yardımcı olabileceğini söylüyorlar. Ancak diğer bilim insanları, bu verilerin kesin sonuçlar sağlayıp sağlayamayacağını sorguluyor.

Yapılan araştırmaya göre, aynı cinsiyetten cinsel davranışla ilişkili genetik etkiler, yalnızca karşı cinsten cinsel davranışlarda bulunan kişiler arasında bir çiftleşme avantajı ile de ilişkili.

(Geçmişten 7 Örnekle LGBTQ Tarihçesini Keşfetmek)

Bununla birlikte, araştırmacılar burada incelenen genetik farklılıkların küçük olduğuna, insan DNA dizisi boyunca yayıldığına ve aynı cinsiyetten cinsel davranışın kalıtımsallığının sadece küçük bir bölümünü yakaladığına dikkat çekiyor. Bu bulguların daha geniş insan popülasyonu için geçerli olup olmadığını doğrulamak içinse daha fazla araştırmaya ihtiyaç var.

Brendan Zietsch ve meslektaşları, Birleşik Krallık ve ABD’den 477.522 kişiden oluşan genom çapında bir ilişki çalışmasında (GWAS), aynı cinsiyetten cinsel davranış için genetik etkileri (aynı cinsiyetten biriyle hiç seks yapmamaya karşı) analiz ettiler.

Ayrıca, aynı ülkelerden, yalnızca karşı cinsten partnerleri olan ve aynı zamanda yaşamları boyunca kaç tane partnerleri olduğunu bildiren 358.426 kişiden oluşan bir GWAS’ta karşı cinsten cinsel davranış için genetik etkileri tahmin ettiler.

Araştırmacılar, aynı cinsiyetten cinsel davranışlarla ilişkili genetik etkilerin, yalnızca karşı cinsten partnerleri olan bireyler arasında daha fazla karşı cinsten cinsel partnere sahip olmakla da ilişkili olduğunu buldular. Yazarlar, karşı cinsten cinsel partner sayısının çiftleşme başarısının bir göstergesi olduğunu ve bunun evrim sırasında daha fazla çocuğa sahip olmanın yolunu açacağını öne sürüyorlar.

Zietsch ve meslektaşlarının belirlediği genetik etkiler, insan türünün evrimi boyunca eşcinsel davranışların neden devam ettiğini açıklamaya yardımcı olabilir. Bu genetik etkiler, daha fazla çocukla ilişkili oldukları için evrim tarafından desteklenmiş olabilir.

Yazarlar, bu çalışmanın bir takım sınırlamaları olduğunu ve bulgularının dikkatle yorumlanması gerektiğini belirtiyor. İlk olarak, bu çalışmada kullanılan veriler yalnızca Birleşik Krallık ve ABD’deki Avrupa kökenli bireylere aitti ve bu nedenle insan genetik ve davranışsal çeşitliliğinin bir kısmını temsil ediyor. Hem aynı cinsiyetten cinsel davranış, hem de karşı cinsten cinsel partner sayısı oldukça toplumsal olarak düzenlenmiş davranışlar olduğundan, bunun sonuçları etkilemesi muhtemel. İkincisi ise, bugün bireylerde bildirilen karşı cinsten cinsel partnerlerin sayısı, evrimsel geçmişimizdeki üreme avantajıyla ilişkili olmayabilir.

King’s College London’da psikolog olan Qazi Rahman, çalışmanın iyi yürütüldüğünü düşünüyor, ancak bazı sonuçlara şüpheyle bakıyor. Veri setlerinin, cinsel davranışlarını araştırmacılara açıklamaya istekli insanlara karşı çok önyargılı olduğunu ve bunun da genetik verilere yansıyabilecek riskli bir davranış olarak kabul edilebileceğini söylüyor. Veriler erkeklere ve kadınlara ve yalnızca aynı cinsiyetten partnerleri olanlara karşı cinsiyetler arası karşılaşmalara sahip olanlara bölündüğünde, her gruptaki insan sayısının o kadar az olduğunu ve genetik bağların çok zayıf olduğunu ekliyor.

Hawaii’de cinsel yönelim genetiği üzerine ilk çalışmalardan bazılarını yayınlayan emekli bir genetikçi olan Dean Hamer, çalışmadan hayal kırıklığına uğradığını söylüyor. Cinsel yönelimi tek bir eşcinsel karşılaşma temelinde tanımlamanın insanları kategorize etmenin yararlı bir yolu olmadığını söylüyor, çünkü kendini heteroseksüel olarak tanımlayan birçok kişi aynı cinsiyetten bir partnerle denemeler yaptı. Hamer, “Doğru insanlara doğru soruyu bile sormuyorsunuz.” diyor. Bunun yerine, araştırmacıların yeni deneyimlere açıklıkla ilişkili genetik belirteçler bulduğunu düşünüyor; bu, eşcinsel bir partneri olan insanlarla birçok partneri olan heteroseksüel insanlar arasındaki örtüşmeyi açıklayabilir.


University of Queensland. Nature News. 24 Ağustos 2021.

Makale: Zietsch, B. P., Sidari, M. J., Abdellaoui, A., Maier, R., Långström, N., Guo, S., … & Verweij, K. J. (2021). Genomic evidence consistent with antagonistic pleiotropy may help explain the evolutionary maintenance of same-sex sexual behaviour in humans. Nature Human Behaviour, 1-8.

Bilkent Üniversitesi Arkeoloji Bölümü mezunu.

You must be logged in to post a comment Login