İngiliz gazetesi The Guardian, dünyanın en iyi antik kalıntıları listesini yayınladı. “Pompeii, Efes, Angkor’u bitirdiniz fakat yine de arkeolojiye doymadınız mı? Muhtemelen hiç de kalabalık olmadan gezebileceğiniz, az bilinen bu arkeolojik kalıntıları görmelisiniz” diyerek sundukları listenin içinde Türkiye’den de Ani Harabeleri bulunuyor.
(Bilinmesi Gereken En Temel 20 Arkeolojik Yapı)
1000 yıldır kaderine terk edilmiş ormanların içinde, Kamboçya’nın kuzeyinde bulunan bu tapınak, kendisinden daha da meşhur olan, Angkor Wat tapınağına yaklaşık 2 saat uzaklıkta bulunuyor. Ormanların içinde bu tapınaklar gibi gün yüzüne çıkarılmış irili ufaklı 20’den fazla tapınak bulunuyor. Sık sık Maya piramitleriyle karşılaştırılan, 7 katmandan oluşan ve 40 metre yüksekliğe sahip tapınak, 928-944 yılları arasında hüküm süren Khmer İmparatorlğu’nun başkentiydi.
Amerika kıtasının, ziyaret edilmeye layık en önemli tarihi yerlerinden birisi olan bu yapı için, Peru’nun ikonu haline gelen Macchu Picchu’nun, “kızkardeşi” yakıştırması yapsak yanılmış olmayız. Kış aylarında, yaklaşık birkaç yüz ziyaretçi ağırlayan, kent 3000 metre yükseklikte bulutların arasında ve Cusco şehrinin 100 km batısında konuşlanmış. Kent, Macchu Picchu’yı inşa eden Pachacuti’nin oğlu Topa Yupanqui tarafından 15.yy’da inşa edilmiş. Bu tarih Macchu Picchu’nun inşasıyla aynı döneme rastlıyor. Kente, ulaşmak Cachora kent merkezinden yaklaşık 2 gün sürüyor. Bu yerleşim yerine varmadan, yolda Capullyoc, Hurincancha ve Casa de Cascada gibi tarihi yerleri de keşfedebilirsiniz.
Türkiye’nin arkeolojik açıdan zenginliklerinden bir tanesi de, Ermeni Pakraduni Hanedanlığı’na 11.yy’a kadar başkentlik yapmış, ticaret rotaları üzerinde konumlanmış, 400 yıl boyuncu çağdaşı olan Avrupa şehir devletlerinin önünde yer almış olan bu ören yeridir. 100.000’in üzerinde nüfusu olan kent, 1319 yılında yaşanan depremden sonra yok olmanın eşiğine geldi. Bugün geniş bir alana yayılmış kalıntıları bulunuyor. Bunların içinde, mimari açıdan muhteşem kiliseler, Zerdüştlüğe ait ateş tapınağı, saray ve şehir duvarları bulunuyor.
Bir Roma yerleşim yeri olan bu yapı, Lisbon ve Porto şehirlerine neredeyse eşit mesafede bulunuyor. Oldukça iyi korunmuş olan yerleşim yerinin çok az bir kısmı kazılmış olmasına rağmen, banyolar, lüks evler, amfitiyatro ve birçok mozaik gün yüzüne çıkarıldı. Kentin merkezinde Batı Roma İmparatorluğu’nun en büyük evlerinden birisi keşfedildi. Casa de Cantaber adındaki evin, muhteşem sütunlu bahçeleri, süs havuzları ve ısıtma sistemi olan banyosu bulunuyor.
Terracotta Askerleri’nin küçük bir versiyonu olan bu yerin gözden kaçan bir özelliği ise bir mezar ihtiva etmesidir. Mezarda, M.Ö. 141 yılında ölen İmparator Jing Di ve onun karısı Wang bulunuyor. Xi’an şehrinin 20 km kuzeyinde konumlanmış tarihi alanda, kazılmış çukurların üzerinde bulunan cam panellerin arkasından her şeyi yerinde görebilirsiniz. Savaşçı figürlerin her birinin kendine özgü bir yüz tasviri bulunuyor. Ellerinde odundan yapılmış silahlar ve üzerinde ise geleneksel kıyafetler bulunuyor.Örnekler müzede görülebilir fakat biraz hasarlı durumda. Müzede bulunan çukurlarda, saray ve hayvan figürlerini ve iki tekerlekli arabaların kalıntılarını da görmek mümkün.
Ürdün Vadisi’nde bulunan bu kent zamanında sıklıkla, Jerash ve Umm Qais gibi daha büyük şehirler için geçiş güzergahı olarak kullanılmış. Neolitik dönemde kullanılan kentte Roma-Bizans kalıntılar bulunuyor. Son yapılan kazılarda M.Ö. 1700 yılına tarihlenen Canaanite tapınağı ve Erken Bronz Çağı’na tarihlenen şehir duvarları ortaya çıkarıldı. Kentin zirvesinde, şehri tepeden gören Tell Husn tepesi bulunuyor.
Vatikan Tepesi’nin güney yamacında ve Vatikan şehrinin tarihi sokaklarının altında bulunan bu mezarlıkta Aziz Peter’in gömülü olduğu düşünülüyor. İmparator Konstantin, burada 4.yüzyılda azizlerin mezarlarının üzerine bir bazilika inşa ettirdi. 1940’ta yapılan kazılarda ise birden fazla türbe bulundu.
Tahran’a 400 km uzaklıkta bulunan bu arkeolojik sitenin etrafında, 60 metre derinliğinde, mineral açısından zengin küçük bir krater gölü bulunuyor. Geniş ve boş bir araziye konumlanmış yerleşim yerinin, ilk kalıntıları 224-651 yılları arasında hüküm süren Sasaniler’e dayanıyor. Deniz seviyesinden, 2000 metre yükseklikte bulunan yerleşim yerinde, Zerdüştlük ateş tapınağı ve bir adet Moğol sarayı bulunuyor. Kentin etrafı oval duvarlar, 34 adet kule ve iki kapı ile çevrili durumda.
Taj Mahal’in de bulunduğu Agra şehrine 40 km uzaklıkta bulunan, Babür İmparatoru Akbar tarafından 1571 yılında inşa edilen, su kıtlığından dolayı terk edilmeden önce Babür İmparatorluğu’na 14 yıl başkentlik yapmış olan bu kent muhteşem mimariler barındırıyor. Kentte, içinde harem bulunan bir saray, cami, özel karargahlar, etrafı bahçe olan süs havuzları, büyük avlular ve biraz karmaşık oyma eserler bulunuyor. Kent Babür İmparatorluğu’ nun, Hindistan’da bulunan, en iyi muhafaza edilmiş yapısı. Kentin duvarlarından da aksi anlaşılmıyor. Tüm bu mimarilerin yanında, küçük ama zarif bir mimariye sahip olan, oldukça kompleks bir yapıda tasarlanmış Rumi Sultan Sarayı da önemli tarihi mimarilerden birisi.
Hırvatistan’ın Roma dönemine ait en iyi korunmuş yapısı olan bu amfitiyatro dört tarafı kulelerle çevrilmiş .Bu özellik onu Roma mimarisinde benzersiz kılıyor. Şehrin, kuzeydoğu limanına bakan amfitiyatroda 20000 kişilik koltuk kapasitesi var. Yazları, haftada bir gladyatör savaşları canlandırılıyor. Tarihi alanda ayrıca, Eylül ayında, Outlook Festivali gerçekleştiriliyor. Tiyatro alanında, konukların güneşten korunması için bir tente görevi gören kumaş kanopi de kullanılmış.
You must be logged in to post a comment Login