İnsan türünün gelişimini göstermek için kullanılan o ünlü “Evrim Yürüyüşü” illüstrasyonunda bir sorun var: Bitiyor.
Görsel, insan evriminin maymun benzeri atalardan başladığını ve bizimle, yani modern insanla sona erdiğini ima ediyor. Peki evrim tamamlandı mı?
Bu şiirsel bir anlatım olabilir ama yanlış. Evrimin bir “nihai hedefi” yok – ve bizim zaten türümüzün yolculuğunun zirvesinde olduğumuzu varsaymak için hiçbir neden yok. Aslında, Maine Üniversitesi’nden araştırmacıların yeni bir çalışmasına göre, tam da büyük bir evrimsel değişimin ortasında olabiliriz – hem de daha önce gördüğümüz hiçbir şeye benzemeyen bir değişim.
“Mesele şu ki insan evrimi vites değiştiriyor gibi görünüyor” diyor Maine Üniversitesi’nde ekonomi ve sürdürülebilirlik doçenti Tim Waring. “Kültürün önemi […] hız kazanıyor.”
Yaşamın Rotası
Yaşamın hikâyesi küçük değişimlerin ve büyük sıçramaların hikâyesidir. Tek hücreli bir organizmadan çok hücreliye geçiş, kâğıt üzerinde büyük görünmeyebilir – ama felsefi olarak bu dev bir sıçrama ve daha karmaşık yaşam biçimlerinin yolunu açtı.
Benzer bir köklü değişimi Geç Jura döneminde de görebiliriz: öteki eusosyal (tam sosyal) türlerin ortaya çıkışı. Bu türler, karıncalar ya da termitler gibi hiper-sosyal canlılar. Bu hayvanlarda bireyden çok koloninin önemi var – koloni adeta kendi istekleri, ihtiyaçları ve zekâsı olan bir “süper organizma” gibi işlev görür.
Eusosyallik memelilerde bilinmeyen bir şey değil – tüysüz köstebek faresi bunun klasik bir örneği – ama insanların eusosyal olup olamayacağı sorusu onlarca yıldır tartışılıyor.
(İlgili: İnsanlar Enerji Açısından Nasıl ‘Benzersiz’ Hale Geldi?)
Waring ve makalenin diğer yazarı Zachary Wood’a göre cevap ikisinin ortasında bir yerde. İnsanlar şu an için tam anlamıyla eusosyal olmasa da, bu yöne evriliyor olabilir:
“Uzun vadede, insanların bireysel genetik organizmalardan kültürel gruplara, tıpkı karınca kolonileri veya arı kovanları gibi süper organizmalar olarak işlev gören yapılara doğru evrildiğini öne sürüyoruz” diyor Waring, bu konudaki 2021 tarihli makalesine atıfla.
İnsanların böyle davranmasına örnek bulmak için çok uzağa bakmamıza gerek yok, diye ekliyor. En net örneklerden biri birkaç yıl önce yaşadığımız koronavirüs pandemisinde görüldü. Neredeyse her ülkede insanlar milyonlarca birey olarak değil, bir toplum olarak hareket etti; Waring’in ifadesiyle adeta bir “ulusal bağışıklık sistemi” gibi çalışarak tüm toplumu hastalıktan korumaya çalıştılar.
“‘Toplum bir organizmadır’ metaforu aslında o kadar da metaforik değil” diyor. “Bu bakış açısı, bireylerin iyi organize olmuş ve karşılıklı fayda sağlayan bir sistemin parçası olarak nasıl işlev görebileceğini anlamamıza yardımcı olabilir.”
Değişen Bir Tür
Eğer insanlar bugün – ya da yakın gelecekte – eusosyal olarak tanımlanabiliyorsa, bu milyonlarca yıllık bir gelişim sürecinin sonucu. Muhtemelen tarımın yayılmasıyla başlayan süreçte, insan toplulukları giderek daha güçlü ve kendi kendine yeten yapılara dönüşerek, içlerindeki bireylerin yaşamlarını korumak için gerekli koşulları oluşturdu.
“Kültürel organizasyon grupları daha işbirlikçi ve etkili hale getirir” diye açıklıyor Waring. “Ve daha büyük, daha yetenekli gruplar kültürel değişim yoluyla daha hızlı adapte olurlar.”
“Bu karşılıklı olarak güçlenen bir sistem” diyor. “Ve veriler, bu sürecin hızlandığını gösteriyor.”
Tarihsel mercekten bakıldığında bu argüman çok net hale geliyor. 10.000 yıl önce bir toplum, tarımı teşvik ederek bireylerin sağlığını ve ömrünü uzatıyor ve böylece onların topluma katkı sağlamasını daha olası hale getiriyordu.
2.000 yıl önce yollar, su kemerleri ve kamusal tuvaletler gibi altyapılara sahiptik. 200 yıl önceyse toplumlar, ilk aşıları geliştirecek kadar karmaşık ve ileri düzeydeydi ve bu sayede çiçek hastalığı gibi hastalıklardan milyonlarca insan kurtuldu.
Ve bugün, yeni doğan bebekleri genetik hastalıklardan kurtarabilen kişiselleştirilmiş gen düzenleme teknolojilerine sahibiz – ki bunlar başka herhangi bir dönemde doğumdan günler sonra ölümcül olabilirdi.
Bu gelişmelerin her biri, genetik değil kültürel evrim sonucu ortaya çıktı – geçmişteki bilgi ve icatların üzerine inşa edildi. Birkaç on yıl sonra nerede olacağımızı kim bilebilir?
“Kültürel evrim, genetik evrimi kahvaltıda yer” diyor Maine Üniversitesi’nden ekoloji ve çevre bilimleri araştırmacısı Zachary Wood. “Aradaki fark ölçülemez.”
Duygudan Arınmış Bir Süreç
Kültürün insan evrimindeki rolünü abartmak imkânsız. Hatta araştırmacıların belirttiği gibi, toplumlarımız genetik sorunları “önceden engelleyebilecek” kadar ileri bir seviyeye ulaştı: Örneğin hepimizin dörtte üçünden fazlası gözlük takıyor ve ABD’deki doğumların yaklaşık üçte biri sezaryenle gerçekleşiyor. Bu iki uygulama da, “doğal” dünyada en iyi ihtimalle sakat bırakıcı, en kötü ihtimalle ölümcül olabilecek sorunlara çözümler sunuyor.
“Birbirimizden yararlı beceriler, kurumlar veya teknolojiler öğrendiğimizde, uyum sağlayıcı kültürel uygulamaları miras alıyoruz” diye açıklıyor Waring. “Kanıtları incelediğimizde görüyoruz ki kültür, sorunları genetik evrimden çok daha hızlı çözüyor. Bu da türümüzün büyük bir evrimsel geçişin ortasında olduğunu düşündürüyor.”
“Şunu kendinize sorun: Hayatınızın gidişatını daha çok ne belirler, doğduğunuz genler mi yoksa yaşadığınız ülke mi?” diye devam ediyor. “Günümüzde refahınız kişisel biyolojinizden giderek daha az, çevrenizi saran kültürel sistemlerden – topluluğunuzdan, ulusunuzdan, teknolojilerinizden – giderek daha fazla etkileniyor.”
Bu, bizi şaşırtıcı derecede iyimser bir sonuca götürüyor: İnsanlığın hikâyesi, en büyük sorunlarımızı çözmek için bir araya geldiğimiz bir hikâye. Fakat elbette bunun bir de karanlık tarafı var: “Evrim hem iyi çözümler hem de acımasız sonuçlar yaratabilir” diyor Wood – ve kültürel evrim asla “ilerleme” ya da üstünlükle karıştırılmamalı.
“Bazı toplumların – daha zengin ya da daha gelişmiş teknolojiye sahip olanların – ahlaki olarak ‘daha iyi’ olduğunu söylemiyoruz” diyor Wood. “Bu çalışmanın tüm türümüzün evrimin en acımasız kısımlarından kaçınmasına yardımcı olabileceğine inanıyoruz.”
Yine de, eğer hipotezleri doğruysa bunun test edilebilir olması gerekir – ve ikili tam da bunu yapmayı planlıyor. Şu anda bu sürecin matematiksel ve bilgisayar modellerini geliştiriyorlar ve insanlığın genetik olarak yönetilen bir türden kültürel ve toplumsal değişim tarafından yönetilen bir türe ne kadar hızlı geçtiğini ölçmeyi umuyorlar.
“Eğer kültürel miras baskın olmaya devam ederse,” diyor Waring, “birey olarak kaderimiz ve türümüzün geleceği, giderek daha fazla toplumlarımızın gücüne ve uyum sağlama yeteneğine bağlı olacak.”
IFL Science. 17 Eylül 2025.
Makale: Timothy M Waring, Zachary T Wood. 2025. Cultural inheritance is driving a transition in human evolution. BioScience.
You must be logged in to post a comment Login