23andMe kullanıcılarının genomlarını inceleyen bilim insanları, insan dilinin ve müzikal ritmin “genetik yapıyı” paylaştığını gösterdi. Bu bulgu, bu iki yeteneğin birlikte evrimleşmiş olabileceğini düşündürüyor.
23andMe’deki insanların genomlarını inceleyen bilim insanları, insan dili ve müzikal ritmin “genetik mimariyi” paylaştığını göstererek, bu iki yeteneğin birlikte evrimleşmiş olabileceğini öne sürüyor.
Müzik, Charles Darwin’in kafasını karıştıran bir insan özelliğiydi. Ona göre, hayatta kalmamız için doğrudan bir avantaj sağlamıyordu, öyleyse ne anlamı vardı? Daha sonraki yıllarda şöyle yazmıştı: “Müzik notalarından ne zevk almak ne de nota üretme kapasitesi, insanın günlük yaşam alışkanlıklarına en ufak bir faydası olmayan yetiler olduğundan, bunlar insana bahşedilen en gizemli yetiler arasında yer almalıdır.”
Günümüz antropologları, insanların neden müzik yaratma ve müzikten zevk alma yeteneğini geliştirdiğine dair çeşitli açıklamalar sunuyor. Birçoğu müziğin, grup uyumunu ve bağını güçlendiren ortak duygusal deneyimler yaratarak sosyal bir işleve hizmet ettiğini öne sürüyor. Müzikal ritim ve melodik unsurların, çalışma veya ritüel gibi grup etkinliklerini senkronize ederek birlik ve kolektif eylemi güçlendirmede rol oynadığı düşünülüyor.
(İlgili: Köpekler, Ritim Seven İnsanlar Yüzünden Kuyruk Sallıyor Olabilir)
Darwin de dahil olmak üzere diğer düşünürler, müzikalitenin cinsel seçilimle bağlantılı olup olmadığını merak etmişlerdi. Tıpkı ötücü bir kuşun potansiyel bir eşe kur yapması gibi, bir melodi veya ritimde ustalaşarak diğerlerini etkileyebilenlerin üreme olasılığı daha yüksek olabilir.
Ancak müzikal yeteneklerin genetik temelleri bugüne kadar net değildi. Hollanda’daki Max Planck Psikodilbilim Enstitüsü’nden bilim insanları, 23andMe’nin geniş genetik veri havuzunu inceledikleri yeni bir çalışmada, ritim yetenekleri ile dil becerileri arasında potansiyel genetik bağlantılar buldu.
Ritim yeteneğine sahip kişilerin, belirli dilsel özelliklere karşı daha fazla farkındalığa sahip olduğu ve okulda matematikten çok dil becerilerinde daha başarılı olduğu tespit edildi.
Araştırmacılar ayrıca ritim ve dil özellikleri ile beynin beyaz madde yapıları, özellikle fiziksel hareketlerin düzenlenmesinde rol oynayan SLF-I gibi bölgeler arasında önemli bir genetik örtüşme buldu. Bu da, ritim ve dil için “paylaşılan genetik ve nöronal bir yapı” olabileceğini öne sürdü.
Çalışmada ilginç bir şekilde, ritim bozukluğu ile okuma, yazma ve heceleme ile ilgili sorunları içeren yaygın bir durum olan disleksi arasında genetik bir bağlantı olduğu vurgulandı. Özellikle, bu özellikler ile hücre büyümesi ve bölünmesi gibi süreçlerde rol oynayan PPP2R3A geni arasında anlamlı bir ilişki vardı.
Müziğin dilin evrimsel bir yan ürünü olduğu fikri yeni değil, ancak bu son çalışma, bu iki yeteneğin derin bir şekilde iç içe geçmiş olduğunu vurguluyor. Dilin gelişimi, insan evriminde sosyal karmaşıklığa doğru büyük bir sıçrama sağlayan temel bir kilometre taşıydı. Ancak bir davulun ritmik vuruşları ya da bir melodinin ıslıkla çalınması, insanların dünyayı nasıl bu kadar baskın bir şekilde şekillendirdiğini açıklamada hafife alınmamalı.
IFL Science. 27 Kasım 2024.
Makale: Alagöz, G., Eising, E., Mekki, Y. et al. (2024). The shared genetic architecture and evolution of human language and musical rhythm. Nat Hum Behav.
You must be logged in to post a comment Login