Türkiye’deki paleontoloji çalışmaları hakkında Ankara Üniversitesi’nden Antropoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ayla Sevim Erol ile konuştuk.
Prof. Dr. Ayla Sevim Erol, 2001 yılından beri Çankırı Çorakyerler Omurgalı Fosil Alanı’nda ekibiyle birlikte kazıları yürütüyor. Bugüne kadar bölgedeki çalışmalarda günümüzden 7 ila 9 milyon yıl öncesinde yaşamış canlılara ait birçok fosil ortaya çıkarıldı. Burada bulunan ve geçtiğimiz aylarda yayınlanan Afrika homininlerinin atası olma özelliklerine sahip bir insanımsı fosili, tüm dünya basınında gündem oldu. Sadece Çorakyerler’den bilinen bu tür, Anadoluvius turkae olarak adlandırılarak bilim literatürüne kazandırıldı.
Türkiye’deki paleoantropoloji çalışmalarından, kazıların durumuna, Çorakyerler’de bulunan fosillerden, Anadoluvius turkae’ye kadar birçok konuyu Prof. Dr. Ayla Sevim Erol ile konuştuk.
İyi okumalar!
Paleontoloji ve paleoantropoloji arasındaki fark nedir? Türkiye’de paleoantropoloji ve paleontoloji çalışmaları açısından dünya ile kıyaslandığında ne durumda? Çalışmalar yeterli mi?
Paleoantropoloji insan bilimidir: İnsanın ortaya çıkışından günümüze kadar insanı ve insanların oluşturdukları toplumları biyolojik, morfolojik ve kültürel açıdan inceleyerek zaman ve mekan içerisinde geçmişten günümüze insanların ve toplumların nasıl gelişip değiştiklerini ortaya koyup geçmişle günümüz arasında bir köprü kurmak paleoantropolojinin amacını oluşturuyor.
Paleontoloji ise varlık bilimidir: Bitkiler, denizel ve karasal, omurgalı ve omurgasız canlılara ait fosilleri inceleyerek onların biyolojik ve biyolojik değişimleri, benzerlikleri ve farklılıklarından canlıların birbirleriyle ilişkisi ve evrimi hakkında bilgi veren bir bilim dalı.
Türkiye’de paleontoloji çalışmaları çok önemsenmemekte, dolayısıyla sponsor bulmakta güçlükler yaşamaktayız ve maddi destek de yeterli değil. Dünya ile kıyaslamamız maalesef çok doğru olmaz, hem çalışma sayısı hem de maddi destek açısından paleontolojik çalışmalar yeterli değil.
Çankırı Çorakyerler Omurgalı Fosil Alanı’nda çalışmaya ne zaman başladınız? Kaç kişilik bir ekiple çalışmalarınızı yürütüyorsunuz? Bu alanı seçmenizin özel bir nedeni var mı?
Çorakyerler 1997 yılından 2001 yılına kadar Çankırı müzesi danışmanlığında kurtarma kazısı şeklinde başlamış olup, önemli ünik türlere ait fosiller çıkmaya başlamasıyla 2001 yılında başkanlığımda resmi ve sistemli Bakanlar Kurulu Kararlı izinli kazıya dönüştürüldü ve günümüzde Cumhurbaşkanlığı Kararlı Kazı olarak yine benim başkanlığımda devam ediyor.
Ekipteki kişi sayısı her yıl değişmekle birlikte ortalama 20-25 kişiden oluşan ekip elemanlarıyla birlikte devam etmekteyiz. Ekipte antropologların yanı sıra biyolog, paleontolog, jeolog, arkeolog uzmanlar yer alıyor. Ve gereksinim duyuldukça diğer alanlardan uzmanlar da davet ediliyor.
Bu alanı seçmemiz, yakınında Kalecik’te yer alan ve diğer bir Hominin buluntu alanı olarak bilinen Çandır kazısının devam ettiği süreçte, bu çalışmanın ekibinin Çankırı Makine Kimyanın misafirhanesinde kaldığı dönemde Çankırı’ya geliş gidişler sırasında yol üzerinde yer alan Çorakyerler lokalitesinin dikkatimizi çekmesi üzerine burada yapılan küçük bir araştırmada fosil buluntuların tespit edilmesi sonucu, bu fosilli alanını kurtarma Çorakyerler alan seçilmiştir.
Çankırı Çorakyerler Omurgalı Fosil Alanı’nda ne fosilleri ortaya çıkardınız? Bu fosiller, Anadolu paleontolojisi açısından ne ifade ediyor?
Çorakyerler Fosil alanından bu güne kadar 43 türe ait fosil buluntular ele geçti. Zürafa, fil, gergedan, yırtıcılar, atlar, antilop, kaplumbağa, oklu kirpi, domuz, insanımsılara ait 43 türe ait fosil buluntu ele geçti.
Buradan ele geçen fosiller buluntular, Anadolu’da birçok omurgalı türün atasal kökenlerinin ortaya çıktığı ve çeşitlendiği bir yarımada olduğunun kanıtı niteliğinde.
Çankırı’da bulduğunuz fosiller kaç milyon yıl öncesine tarihleniyor? O dönemde Anadolu iklim ve canlı yaşamı açısından nasıl bir yerdi?
Çankırı’da bulunan fosiller günümüzden 7 ila 9 milyon yıl öncesinde yaşamış canlılara ait fosiller. Bu fosillerin morfolojik özellikleri ve ekolojik ortamları incelendiğinde bölgenin önce ormanlık alanlarının varlığı, daha sonraları ise giderek kuraklaşan bir bölge olduğu anlaşılıyor. Buradan ele geçen fosiller bu bölgede farklı ekolojik ortamların varlığını yansıtıyor.
At, zürafa, antilop gibi bazı türlerin açık/savana alanlarda yaşadığını; gergedan, hortumlular gibi canlıların ise ormanlık alanlarda yaşadıkları; su samuru ve diğer bazı türlerinde sulak alanlarda yaşaması gerektiği bilindiği için Çorakyerlerin Geç Miyosen dönemde yani 9 milyon yıl önce bu saydığımız ekolojik ortamların olması gerektiği anlaşılıyor. Bu hayvanların yaşadıkları dönemin hemen arkasından bütün Anadolu’da Mesiniyen Krizi olarak isimlendirilen bir tuzlaşma/kuraklaşma sürecinin başladığı biliniyor.
Dinozorların yaşadığı dönemde Anadolu’nun sular altında olduğunu biliyoruz. Peki Anadolu ne zaman bir kara oldu ve bu döneme ait fosiller hakkında bilgi sahibi miyiz?
Anadolu’nun farklı bölgeleri farklı zamanlarda karasallaşmaya başlamış olmakla birlikte genel olarak yaklaşık 55-60 milyon yıl önce karasallaşmaya başladığı biliniyor. Dinozorların 65 milyon yıl önce neslinin tükendiği düşünüldüğünde, Anadolu’nun bu dönemde sular altında olması nedeniyle dinozor fosillerinin Anadolu’da bulunma olasılığı küçük bir olasılık olmakla birlikte imkansız demek doğru değil. İlerleyen zamanlarda dinozor bulunma ihtimali olan alanlarda yapılacak araştırmalarda dinozor fosili bulmak mümkün olabilir. Türkiye’nin sular altında olduğu süreçte adaların varlığı da biliniyor. İşte bu gün yüksek dağlar şeklinde olan bu adalarda dinozor fosilleri bulmak az da olsa bir olasılık.
Uzun süredir kazı yaptığınız alanda çok sayıda hayvana ait fosiller bulduğunuzu söylediniz. Bu hayvanlar nasıl bu noktada toplanmış, yani bir fosil yatağı nasıl oluşuyor?
Bizim çalışma yaptığımız alanın yer aldığı lokalitenin blok halinde taşınmış olabileceği jeologlar tarafından belirtiliyor. Yaptığımız incelemelerde lokalitede birçok fay kırıkları tespit edildi. Kitlesel ölümlerin gerçekleştiği bu dönemde tam olarak ne olduğu anlaşılamamakla birlikte, Türkiye’deki pek çok tektonik olay ve doğa olaylarının bu kitlesel ölümlere neden olması muhtemel. Ayrıca bu hayvanlar öldükten sonra bunların kalıntılarının bulunduğu bölgede blok olarak bir çamur akması olduğu da anlaşılıyor. Bu çamur akması esnasında fosillerin taşınması sırasında bir karışma olduğu yapılan çalışmalardan anlaşılıyor. Çünkü bulunan fosillerin büyük bir kısmının eklemlerinden ayrışmış olduğunu ve farklı türlere ait ekstremitelerin birbirlerine karışmış durumda olduğunu görmekteyiz. Bununla birlikte birçok türe ait fosil parçalar da karmaşık bir durumda ele geçiyor.
Bugüne kadar sizin ve ekibinizin ortaya çıkardığı fosiller nerelerde muhafaza ediliyor? Bu fosiller toplumun görebileceği bir müzede sergilenecek mi? Türkiye’de bir Doğa Tarihi Müzesine ihtiyaç var mı?
Bizim bulduğumuz fosillerin bir kısmı Çankırı arkeoloji müzesinin Paleontoloji seksiyonunda sergileniyor, ancak bu alan bizim buluntularımız için yeterli bir alan değil. Türkiye’de bazı illerde örneğin Ankara ve İzmir’de Tabiat Tarihi müzeleri bulunmakla birlikte bunun yeterli olmadığı düşüncesindeyim. Bu müzelerin yanı sıra Burdur, Erzurum illerinde de küçük de olsa fosil müzeleri var, ayrıca bazı üniversitelerde de fosil bulunan bölümler bulunmakta. Ancak ülkemiz paleontolojisi için yeterli değil, bugün omurgalı fosil kazısı yapılan her bölgede bir doğa tarihi müzesi veya en azından fosil müzesi olması, doğal miraslarımızı ve yok olmuş türleri gelecek nesile tanıtmak açısından önemli.
Türkiye, Homo sapiens öncesi insan türleri açısından ne kadar zengin? Afrika’dan çıkarak dünyanın diğer bölgelerine yayılan atalarımız Homo erectus’a ait fosillerin yoksunluğu araştırma eksikliğine mi yoksa başka faktörlere mi bağlı?
Türkiye’de Homo sapiens fosilleri açısından zengin, ancak Homo erektus a ait fosil sadece Denizli Kocabaş köyünden ele geçen bir kafatası parçası buluntusu. Bunun dışında Konya Dursunlu’da Homo erektusların kullandığı düşünülen sileks aletler keşfedildi. Daha fazlası bulunabilir mi? Elbette bulunabilir. Bulunmamasının çeşitli nedenleri var. Birincisi gerek maddi sıkıntılar gerekse bu alanda araştırma ve kazı yapabilecek uzman bilim insanlarının azlığı, ülkemizde çok sayıda alanda kazı ve araştırma yapılamamasına neden oluyor. Bununla birlikte ülkemizin deprem kuşağında yer alması, dolayısıyla tektonik olayların yoğunluğu, bu fosillerin bulunabileceği tabakaları ya yok etmekte ya da daha derinlere taşımakta.
İklimsel koşullar, çevresel koşullar ve farklı doğa olayları da fosil yataklarının bozulmasına neden olabiliyor. Bu tür olaylar da fosil kalıntılara zarar verebildiği için fosil bulma, özellikle homininlere ait fosil buluntu alanı oldukça az sayıda. Son yıllarda paleontolojik kazılarının artmasına paralel olarak da fosilli alanlar daha çok tespit edilmeye başlandı.
Geçtiğimiz aylarda Çorakyerler fosil bölgesinde bulunan 8,7 milyon yıllık bir kuyruksuz maymun fosilinin makalesini yayınladınız. Bu haber dünya çapında oldukça ses getirdi. Bu fosil bize ne anlatıyor? Bu bulgunun önemi ne? İleride bu fosil üzerine daha fazla bilgi edinmemiz mümkün mü?
Burada ele geçen ve literatüre kazandırdığımız dört yeni tür var. Bunlar Anadoluvius turkae, Qurliqnoria chorakensis ve Hystrix kayae, Gangraia anatolica. Saydığımız bu türler sadece Çorakyerler lokalitesinde bulundu. Bunlardan Anadoluvius turkae Afrika hominin’lerinin atası olma özelliklerine sahip. Bugüne kadar Homininlerin (insanımsıların) sadece Afrika’da evrimlenerek ilk insan türleri oluştuktan sonra dünyaya yayıldığı görüşü hakim iken, Anadoluvius turkae fosili, Hominin’lerin Anadolu ve Doğu Akdeniz’de çeşitlendikten sonra Afrika’ya gidip orada Homo genusuna evrimlenerek Anadolu ve Avrupa’ya göç ettiği görüşünü destekleyen bir buluntu. Çorakyerler’den ele geçen diğer birçok canlıya ait fosil de bu görüşü destekler nitelikte. Yani Anadoluvius turkae bugüne kadar bilinen bir hipoteze farklı bir yaklaşım getiriyor.
Şimdiye kadar en az beş bireye ait diş ve çene parçaları ile bir kafatasının yüz ve alın bölgesi bulundu. Tabii ki devam eden kazılardan bu homininlere ait diğer vücut kemiklerine ait fosiller bulunduğunda çok daha fazla bilgi verilecek.
Türkiye’de bu alanlarda çalışmak isteyen öğrenciler için lisans eğitimi öncesi ve lisans eğitimleri sırasında neler tavsiye edersiniz? Kendilerini geliştirmeleri gereken alanlar hangileri? Birkaç okuma öneriniz olur mu?
Son derece önemli olan bu alanda ne yazık ki son zamanlarda çalışacak öğrenci bulmak güçleşiyor. Ülkemizde paleontoloji, biyoloji ve paleoantropoloji gibi alanları seçerken maddi kaygınız olmaması gerekiyor. Ayrıca bu alanda çalışacak öğrencilerin her türlü güç koşullara uyum sağlaması gerekiyor. Ekonomik koşulların sıkıntılı oluşu eleman sıkıntısını da beraberinde getiriyor. Bu alanı seçmeyi düşünen öğrencilerin önce doğayı ve canlıları sevmesi gerekiyor. Zehirli böcekler, toz, güneş ve çetrefilli doğa koşullarına uyum sağlayabilecek kişilerin bu alanları tercih etmeleri gerekir. Yani zaman zaman kazma ve kürek gibi işçilerin kullandığı alet edevatla çalışıldığı bu tür kazılarda güç koşullarda çalışmayı seven kişiler bu alanları tercih etmeli. Ayrıca bu alanda çalışacak öğrencilere Antropoloji, Paleontoloji, Jeoloji ve Zooloji konularındaki yayınları okumalarını tavsiye ederim.
Eklemek istediğiniz başka bir şey var mı?
Çorakyerler Fosil yatağı dünyada benzeri olmayan önemli bir fosil lokalitesi.
Birincisi ve en önemlisi buradan ele geçen faunanın çok çeşitli türlere ait oluşu ve yöreye özgü yeni türler içermesi açısından dünya paleontolojisi ve göç yollarının açıklanması açısından çok önemli bir lokalite. İkincisi ise şehir merkezinde yer alması nedeniyle ulaşımın çok kolay sağlanması bu lokaliteyi önemli kılıyor. Bu tür fosil lokaliteleri genellikle çok zor ulaşım sağlanabilecek yüksek yamaçlarda ve çetrefilli bölgelerde yer alıyor. Buna karşın şehir merkezinde yer almasının negatif yönü de bulunuyor. Çünkü inşaat ve yol çalışmaları nedeniyle her an tahribatla ve yok olmak tehlikesiyle karşı karşıya.
Zaman ayırdığınız için çok teşekkürler.
You must be logged in to post a comment Login