Sömürge döneminde Afrika’dan çalınan ve Almanya’da bir hastanenin koleksiyonunda saklanan kafatasları, genetik olarak yaşayan akrabalarıyla eşleştirildi.
Yaklaşık bir asır önce Tanzanya’dan çalınan kafataslarından elde edilen DNA analiz edildi ve günümüzde ülkede yaşayan akrabalarıyla eşleştirildi.
Berlin’in kültür ve sosyal uyumdan sorumlu senatörü Joe Chialo yaptığı bir açıklamada, “Söz konusu insan kemikleri, eski Alman Doğu Afrika kolonisindeki sömürge döneminde çalındı ve on yıllar boyunca Alman koleksiyonlarında utanç verici bir şekilde saklandı.” diyor.
Britannica’ya göre, Alman Doğu Afrikası, 1891’den 1918’e kadar bugünkü Ruanda ve Burundi’yi, anakara Tanzanya’yı ve Mozambik’in bir bölümünü içeriyordu.
Bu kafatasları, 1890 ile 1914 yılları arasında Berlin’deki Charité hastanesinde saklanan yaklaşık 7.700 kafatası arasındaydı. Tarihöncesi ve Erken Tarih Müzesi’ni denetleyen Prusya Kültürel Miras Vakfı, 2011 yılında kafataslarını teslim aldı.
(İlgili: Da Vinci’nin Yaşayan 14 Akrabası Bulundu)
Berlin Tarihöncesi ve Erken Tarih Müzesi’nde arkeolog ve küratör olan Bernhard Heeb’e göre kafatasları çoğunlukla mezarlardan izinsiz çalındı. Heeb, ayrıca kafataslarıyla ilgili çok sayıda kaydın İkinci Dünya Savaşı sırasında kaybolduğunu söylüyor. Ancak kafataslarının üzerine bazen mürekkeple bilgi yazılmıştı.
Kafataslarının çoğu, Alman doktor ve antropolog Felix von Luschan’ın koleksiyonundan geldi. Koleksiyonu insanın kökenleri ve bağlantıları hakkında daha fazla bilgi edinmek için bir araya getiren Von Luschan’ın karmaşık bir mirası var; Çalışmaları Naziler tarafından öjeni çalışmalarında kullanılmış olsa da kendisi, aşağı ya da üstün ırk anlayışını reddediyordu.
Diğer kafataslarından bazıları önceki Charité Anatomik Enstitüsü koleksiyonunun yanı sıra daha küçük koleksiyonlardan geliyor.
Araştırmacılar, çalınan bu kafataslarının yaklaşık 1.100’ünün DNA’sını ve ayrıca bilimsel bilgiler toplamak amacıyla yazılı belge veya yazıtları inceledi. Heeb ve meslektaşları, 904 kafatasının şu anki Ruanda’dan, 197’sinin Tanzanya’dan ve 27’sinin de Kenya’dan geldiğini buldu. Kafataslarından yedisinin kökenini tespit edemediler. Heeb’e göre, yazılı kayıtlar ve birçok kalıntının hasar gördüğü Charité’deki koleksiyonun kötü saklama koşulları nedeniyle kafataslarını analiz etmek zordu.
Yine de sekiz kafatası, onların soyundan gelenlerin aranmasının başarılı olabileceği kadar iyi korunmuştu. Kalıntılardan elde edilen DNA’yı, Tanzanya’daki 10 kişiden toplanan tükürükteki DNA ile karşılaştırdılar; mevcut kayıtlar, kafataslarının geldiği kişilerin akrabaları olabileceğini öne sürdü.
Araştırmacılar genetik olarak üç kafatasını günümüzde yaşayan insanlarla ilişkilendirdi. Araştırmacılara göre DNA dizilimi, ilk kez Charité’deki kafatasları ile canlı insanlar arasındaki kesin bağlantıları ortaya çıkardı.
Prusya Kültürel Miras Vakfı başkanı Hermann Parzinger yaptığı açıklamada, “Böyle bir eşleşmeyi bulmak küçük bir mucize.” diyor.
Bilim insanları, bir kafatasının hayatta olan bir adamın muhtemelen büyükbabasına ait olduğunu buldu. Bu kafatası, Almanya tarafından atanan Afrikalı bir yetkiliye verilen bir terim olan “Akida” unvanını taşıyordu. Bu durum, onun, Alman sömürge işgaline karşı savaşan ve 1900’de asılan, şimdiki Tanzanya’da bulunan Chagga halkının şefi Mangi Meli’nin üst düzey bir danışmanına ait olabileceğini akla getiriyor.
Diğer iki kafatası da araştırmacıların DNA topladığı Chagga insanlarıyla ilişkili olabilir.
Heeb, “Modern analitik yöntemler olmasaydı bu tür sonuçlar mümkün olmazdı.” diyor.
Bilim insanları şimdi bu üç kafatasını Tanzanya’daki ailelerine iade etmeye çalışıyor. Heeb, kafataslarının çoğunun üzerinde henüz bilimsel araştırma yapmadıklarını ve bunların kökenini belirlemediklerini, dolayısıyla eve dönmekten çok uzak olduklarını söylüyor. “Prusya Kültürel Miras Vakfı, insan kalıntıları koleksiyonunun tamamını iade etmek için yoğun bir şekilde çalışıyor.”
Live Science. 24 Ekim 2023.
You must be logged in to post a comment Login