2014 yılından itibaren yıllık olarak Türkiye’deki talihsiz arkeoloji olaylarını derleyerek oluşturduğumuz bu listelerde, her geçen sene talihsizliklerin sayısı artmakta. Hayatın içinde var olmuş ve hayatın birikimi ile oluşmuş arkeolojik alanlardan görülen bu talihsiz olaylar, asla nesnel olamaz ve güncel politikadan da ayrı düşünülemez. 2016 yılının talihsiz arkeoloji olaylarını bu çerçevede sizler için derledik.
İstanbul’un Kocamustafapaşa semtinde yer alan ve Mimar Sinan’ın yaptığı Ramazan Efendi Camii’ndeki benzersiz çinilerin üstüne kalorifer peteği yerleştirildi. Özellikle kalorifer petekleri üzerine asılan “Lütfen peteklere yaslanmayın, tarihi çiniler kırılarak zarar görmektedir.” yazısı, görülmeye değer çinileri daha da görülmeye değer kılmakta. Duchamp’ın pisuvarı, Man Ray’ın ütüsü bir kenarda dururken kimse 2016 yılında böylesine dadaist bir yaklaşımı beklememekteydi doğrusu.
Talihsiz olay hakkında detaylı bilgi burada.
2016 yılında mecliste tartışmaya gerek görülen bu konu bundan 4000 yıl önce tartışılmış ve bir karara bağlanmıştı. Ancak tarihle hesaplaşmakta kararlı olan bazı kişiler, konuyu tekrar bugüne taşıdı. Tunç Çağı’ndan bugüne süregelen bu problematikte tam sona yaklaşılmıştı ki “olmadı”. Söz konusu talihsizlik; sosyal insan için çocuk evliliklerinin, tarihinin birebir takip edilebilir aşamalarından bugüne dek kabul edilemez olarak bellenmiş olması ve insan için içkin bir konu olması. Kayseri’deki Kültepe, Kaniş, Karum höyüğünde bulunan bir tablette, 4.000 yıl önce çocukların küçük yaşta evlenmesine müsade edilmediği anlaşıldı.
Keşif hakkında detaylı bilgi burada.
Ana akım medyaya nadiren düşen arkeoloji haberleri ve ana akım medyanın lokomotif haber başlıklarından “tecavüz” haberlerinin birleşimi ile ortaya çıkan bu hibrit haber, Türkiye’nin saygın diye söz edilen hemen hemen tüm medya sitelerinde kendine yer buldu. Haber kaynağı ise bizim çok yakından tanıdığımız Zaytung’un İngilizce versiyonlarından biri olan “worldnewsdailyreport” sitesi (Kötü bir mizah anlayışına sahipler). Ana akım medyanın güvenilirliği tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de su götürmez şekilde ortada, ancak bir mumyaya tecavüzün herhangi bir şekilde sorgulanmadan haber edilmesi, ülkenin mevcut hali ile paralel olsa gerek.
Talihsiz olay hakkında detaylı bilgi burada.
İhlas Haber Ajansı’nın servis ettiği ve yine birçok ana akım medyanın yayınladığı ilginç bir haberde, Muğla’dan bir emlakçının 500 trilyon dolarlık Truva hazinesini bulduğu iddia edildi.
Konu öylesine saçma ki; söylenecek bir şey, yapılacak yorum yok. Söz konusu haberin içinde 10 bin yıllık Truva hazinesi var, bu işi başbakan ve cumhurbaşkanı dışında kimsenin çözemeyeceği iddaları var, illuminati var, hazineye yancı olmak isteyecek dış mihrak var, uzaylılar var, enerji saçan elementler var. Bir emlakçıya dayanan uydurma bir iddianın haber değeri taşıması ne kadar doğru tartışılır fakat, olayın ajanslar tarafından haberleştirilmesinin haber değeri olduğu kesin.
Talihsiz olay hakkında detaylı bilgi burada.
İzmir’de ihbar üzerine operasyon düzenleyen polisler, bir şüphelinin elinde binlerce parça tarihi eser ele geçirdi. Buraya kadar süreç doğru bir şekilde işliyor gibi gözüküyor. Kaçakçı sorgulanıyor. Eserler şubede bulunan bir masa üzerine diziliyor. Şubenin tabelası bir yerlere konularak fotoğraf çekiliyor. Fotoğraflar basınla paylaşılıyor. Sürecin devamında tutuklanması gereken kaçakçı ise serbest bırakılıyor. Olasılıkla kaçakçı da bizim kadar bu serbest bırakılma durumuna şaşırmıştır. Merakımız şudur; üzerinden 12.929 parça tarihi eser çıkan bir kişinin serbest bırakılma nedeni nedir? İçici miymiş?
Talihsiz olay hakkında detaylı bilgi burada.
Amasra’da 2.000 yıllık Kuş Kayası Yol Anıtı’na sprey boya ile yazı yazıp fotoğrafını sosyal medyada paylaşan kişiye soruşturma açıldı. Kitle iletişim araçlarının bu kadar geliştiği ve çeşitlendiği günümüzde niçin insanların hala kayalar üzerine yazı yazdıklarını anlamakta gerçekten zorlanıyoruz. Anıt üzerine adını da yazmaktan çekinmeyen şahıs, yine anıt üzerine olasılıkla epiteti olan “zalım” da yazmayı ihmal etmemiş. Şahıs daha sonra sprey boya ile yazı yazdığı anıtın önünde çektiği hatıra fotoğrafını Facebook’ta paylaşması üzerine yakayı ele verdi.
Talihsiz haber hakkında detaylı bilgi burada.
Kütahya’nın Tavşanlı ilçesi Kemal Zeytinoğlu Caddesi’nde yer alan tarihi sütun başına pvc kaplama yapıldı. Neden böyle yaptıklarını yapan kişiye sorsak herhalde başımıza büyük bir dert almış oluruz. Nitekim insanımız bu tür absürtlüklere o kadar gerçek açıklamalar yapabilir ki yanlış olduğunu söyleyen bizler üzülürüz. Olasılıkla çeşme haline getirilen sütun başının içindeki su, donmasın veya pislenmesin diye uygulanan bu yöntem, her ne kadar bir amaca hizmet etse de, sütun rahat bırakılmalı ve başka bir yere başka bir hayrat yapılmalıdır. (Çeşmenin üzerindeki pvc, yayınladığımız haberin ardından belediye tarafından bir süre sonra kaldırılmıştır.)
Talihsiz olay hakkında detaylı bilgi burada.
Doğal peyzajı ve arkeolojik varlıkları ile Türkiye’nin en önemli yerlerinden biri olan Beşparmak Dağları’ndaki (Latmos) Zeus Akraios Tapınağı yandı. Yangının bölgede mangal yapan bir grup insan tarafından çıkarıldığı belirtiliyor. Bir pazar sabahı, aileniz ya da arkadaşlarınızla birlikte, tüm karikatürize hale gelmiş piknik ritüellerini gerçekleştirmek adına “ormana” gidiyorsunuz. Hoş sohbet muhabbet, belki bir iki top oynama, ip atlama derken, o gün bir antik Yunan tapınağını yakarak eve dönüyorsunuz.
Talihsiz haber hakkında detaylı bilgi burada.
Muğla’da yer alan en az 2000 yıllık Kyon Antik Kenti tiyatrosu otopark olarak kullanılıyor. Modern evlerin arasında kalan tarihi tiyatro, arabalara uygun olması için parke taşlarıyla taşları ile kaplanmış vaziyette. Bu vaziyet iki veri ile değerlendirilmeli diye düşünmekteyiz; birincisi otopark ihtiyacı olduğu, ikincisi ise tarihi olsa dahi bir tiyatroya neden ihtiyaç duyulmadığı. Otopark ihtiyacı yadsınabilir bir ihtiyaç değil, nitekim mafyasından başlayarak bugün milyon dolarlık bir çalışma kolu. Diğer tarafta ise tarihi bir tiyatro söz konusu. Ülkemiz için gerçek şudur; tiyatrolar tarihi ya da değil otopark olabilecek yapıda ise otopark olur, değilse turistik ya da seyirlik olur.
Talihsiz haber hakkında detaylı bilgi burada.
Türkiye ile Avusturya arasında yaşanan siyasi gerilim nedeniyle Avusturyalı bilim insanlarından alınan Efes Antik Kenti ve Lymra Antik Kenti kazıları Türklere teslim edilecek. Avusturyalı bilim insanları tarafından bir asırdan fazla süredir sürdürülen bu kazıları onlardan alıp Türk arkeologlara verme fikrinin kim tarafından kurgulandığını gerçekten merak ediyoruz. Bu tavır, bilime ve özellikle Türkiye arkeolojisinin geleneklerine hatta bilim denilen uluslarüstü konuya tamamen ters bir hamle. Arkeoloji ve hatta olasılıkla dış politika denilen olgu, “aldım-verdim ben seni yendim” şeklinde kurgulanacak konular değil. Arkeoloji biliminde, bir kazı yerini Avusturyalı, Türk ya da Papua Yeni Gineli biri kazmış gibi bir problem de yok. Zaten konunun uzaktan yakından arkeoloji ile ilgisi de yok. Kaygan tabanlarda olması zorunlu politikanın günlük çıkarları uğruna bilimin bedel ödüyor olmasını kabul edemiyoruz.
You must be logged in to post a comment Login