Neandertaller Deniz Seyahati Yaparak Ege Adalarına Ulaşmış Olabilir

Ege Denizi’ndeki en büyük Kiklad adası olan Nakşa’da bulunan taş aletler, Neandertallerin deniz yoluyla adalara ulaşmış olabileceğini gösteriyor. Üstelik sadece Neandertaller değil, daha eski insan türleri de deniz seyahati yaparak adalara gitmiş olabilir. Bu keşif, bizim türümüz olan Homo sapiens’in deniz seyahati yapabilen tek tür olduğu görüşünü çürütüyor.

Klasik bir Neandertal aleti olan bu Mousterian tipi aletler, Yunanistan’ın Nakşa adasındaki Stelida arkeolojik alanında bulundu. Stelida arkeolojik alanı, Neandertaller ya da diğer insan türlerinin deniz seyahati yapıp yapamadıkları sorusunu cevaplayabilmek için oldukça önemli bir yer. F: Stelida, Nakşa Arkeoloji Projesi.

Yunanistan adası Nakşa’ta (Naksos) garip taş eserler bulan ilk arkeologlar, 1981’de orada çalışan Fransız araştırmacılardı.

Ege Denizi’ndeki Kiklad Adaları olarak bilinen bir ada kümesinin en büyüğü olan Nakşa, arkeolojik olarak birçok kişi tarafından 5000 yıllık güzel biçimlendirilmiş beyaz mermer figürinleri, 3000 yıllık çarpıcı desenli seramik kapları ile tanınıyor. Fakat görselde gördüğünüz bu kırık taş parçaları, çok daha eski gözüküyor.

McMaster Üniversitesi’nden arkeolog Tristan Carter, “Nakşa’taki arkeolojik bir alanda bulunmuş taş aletler, daha önce Kiklad Adaları’ndaki tarih öncesi alanlarda bulunmuş olan taş aletler gibi görünmüyor.” diyor.

Arkeologlar uzun zamandır adaya yerleşen ilk insanların, yaklaşık 9000 yıl önce tekneyle gelmiş olan erken çiftçiler olduğuna inanıyordu. Yalnızca avcı toplayıcılıktan organize besin üretimine geçiş yapan insanlar (Teknolojik ve toplumsal karmaşıklığı arttıran türümüzün önemli bir devrimi) deniz yoluyla bu adaya geçiş yapabilirdi.

Fakat Nakşa’da bulunan bu taş aletler, Paleolitik dönemde çok daha önce yaşamış, hatta belki de bizim türümüzden bile olmayan insanlar tarafından yapılmış gibi görünüyordu.

Carter, 2013’ten beri Nakşa’la ilgili yeni bir araştırma projesini yönetiyor. Carter ve bölgede çalışan bir grup araştırmacı, insanların 250.000 yıl önce ve belki daha da erken dönemlerde, Ege Denizi adalarına ulaştığına dair kanıtlar toplamaya başladı. Eğer saptanan tarihler kesinleşirse, adaya ulaşan ilk insanların Neandertaller, Neandertallerin muhtemel atası Homo hidelbergensis, hatta Homo erectus olabileceği belirtiliyor.

Peki bu arkaik insan türleri kayıkla dolaşmış olabilirler mi?

Deniz seyahatlerinin, bizi nesli tükenmiş diğer eski atalarımız ve kuzenlerimizden ayıran davranışsal modernliğin bir göstergesi olması gerekiyordu. Denizi aşarak büyük mesafeler katetmek, alet yapımı, zanaat için işbirliği, kayığı yönlendirmek için navigasyonel bir anlayış ve belki de en önemlisi hayalgücü ve denize açılmak için cesaret gerektiriyor.

Diğer araştırmacılar, böyle karmaşık davranışları Neandertallere ve diğer homininlere atfetmek için daha iyi kanıtların keşfedilmesi gerektiğini ısrarla vurguluyor.

Cambridge Üniversitesi’nden Tom Leppard, “Eğer Homo erectus ve diğer türler 1.5 milyon yıl önce denize açıldıysa, bu canlıların nasıl düşündükleri ve davrandıkları konusundaki algımızı alt üst edecek bir olay olur.” diyor.

Son yıllarda Neandertaller ve diğer insan türlerinin davranışlarına dair birçok önyargımız, yapılan araştırmalarla yıkıldı. Arkeologlar, Neandertallerin mağaralara semboller kazıdıklarını, bedenlerini pigmentlerle boyadıklarını, müzik enstrümanları ve takılar yaptıklarını, kasıtlı olarak ölülerini gömdüklerini ortaya çıkardı. Önceden tüm bu uygulamaların sadece bize özel olduğu düşünülüyordu. Daha da ilginci, bilim insanları, Avrupalı veya Asyalı atalara sahip olan günümüzdeki insanların, Neandertal DNA’sı taşıdığını tespit etti. Bu, tarih öncesi dönemlerde Neandertallerle melezleştiğimiz anlamına geliyor.

Carter, “Son birkaç on yılda yapılan araştırmalar, bu insanların hepsinin daha yetenekli ve düşündüğümüzden daha karmaşık olduklarını gösterdi.” diyor ve iddiaların bu kadar yüksekte olduğu bir konuda ekibinin son derece titiz olması gerektiğini vurguluyor.

Nakşa adasında çalışan Fransız ekip, Ege ve Akdeniz adalarında bulunan taş aletlerin, tarımın başladığı Neolitik dönemden daha eski olduğunu belirten ilk ekip değildi. Fakat eski araştırmalar parça parçaydı ve detaylı incelemeler yapılmamıştı.

Arkeologlar daha sonra 1988’de, Kıbrıs’ın güney kıyısında çökmüş bir kaya sığınağı kazmaya başladılar. Neolitik öncesi insanlarla ilişkili olarak yaklaşık 1.000 adet küçük alet buldular.

Günümüzde Nakşa adasından bir görünüm.

Nevada Üniversitesi’nden Alan Simmons, “Önceleri oldukça şüpheci yaklaşıldı. Fakat daha sonra radyokarbon testlerinin sonuçlarını aldığımızda herkes tarafından kabul edildi.” diyor.

Bu alan, Kıbrıs’ta yaşamış en eski insanların tarihini 12.000 yıl öncesine çekti. Kıbrıs tarihinin sadece birkaç bin yıl geri çekilmesi, aynı zamanda Neolitik dönem bariyerinin de aşılmasını sağladı ve avcı toplayıcıların buradaki varlığını ortaya koydu. Bugün Kıbrıs’ın Türkiye’ye uzaklığı yaklaşık 75 kilometre. Zaman zaman deniz seviyesi değişse ve geçiş daha kısa olsa bile, Kıbrıs her zaman bir adaydı.

Kıbrıs’ta yapılan bu keşifler, avcı toplayıcıların deniz seyahati yapamadığı fikrini çürüttü. Fakat tüm bu tartışmalar yine de türümüz olan Homo sapiens’in sınırları içerisindeydi.

2008’de Yunan ve Amerikan arkeologlardan oluşan bir ekip, Girit’in güneybatı kıyılarında, Neolitik dönem öncesi eserler için araştırma yapmaya başladı. Kıbrıs’ta bulunan eserlerle aşağı yukarı aynı döneme denk gelen birçok eser buldular. Fakat aynı zamanda kaba kuvars el baltaları ve çok daha eski gibi görünen kırıcılar buldular.

Araştırma ekibi, en az 130.000 yıl önceye ait bir tabakadan dışarı çıkmış eserler bulmaya başladı ve çıkan aletler, tıpkı anakaralarda yer alan eski insan türlerine ait arkeolojik alanlarda bulunan aletlere benziyordu. Kıbrıs gibi Girit de her zaman bir adaydı. Buluntular 2010 yılında, yılın en önemli arkeolojik keşifleri arasında gösterildi.

Girit adasındaki bu keşifler, araştırmacılar için hala önemli bir tartışma konusu. Çünkü bulunan aletlerin birçoğu, katmanlara gömülmüş bir halde bulunmak yerine yüzeyde bulundu ve dolayısıyla tarihlendirilmesi bir hayli zor.

Kıbrıs’ta çalışmış arkeolog Albert Ammerman, “Bu yeterli değildi. Daha iyi durumda ve daha çok kanıt bulunmalı.” diyor.

Kiklad adalarının en büyüü olan Nakşa’da yürütülen arkeolojik çalışmalardan bir görüntü. F: Stelida, Nakşa Arkeoloji Projesi.

İki yıl önce Carter ve Demetris Athanassoulis, Nakşa adasında önceden Fransızların araştırdığı Stelida adındaki arkeolojik alanı kazmak için izin aldı.

Araştırmacılar buranın, yüz binlerce yıl boyunca insanların taş alet malzemesi almaya geldiği bir taş ocağı olduğuna inanıyor.

Carter, buranın sanki bir fabrika olduğunu ve sadece insanların attığı şeyleri görebildiklerini söylüyor.

Yıllar süren çalışmalardan sonra Carter ve ekibi, Yunanistan anakarasından bilinen ve Neandertaller ve Homo heidelbergensis ile ilişkili olan eserlere benzer, 250.000 yıllık olabilecek birçok eser buldu.

Fakat tüm bu eserler de şüpheleri gidermeye yetmeyecekti. Kesin tarihleme yapılabilecek tabakalara gömülmüş eserlere ihtiyaçları vardı.

Carter; “Birçok insan oldukça fazla kere bu sefer Neandertallerin deniz seyahati yapabildiğine dair kanıtlar bulduğumu söyledi. Fakat her zaman bilimsel olarak kesin tarihler elde edene kadar beklemek zorunda olduğumuzu söyledik.”

Carter, optik uyarılmış lüminesans olarak bilinen bir yöntem kullanıyor. Radyokarbon tarihlendirmesinin aksine, optik olarak uyarılan lüminesans çok eski toprak birikintileri üzerinde çalışıyor ve aylarca sürebiliyor. Laboratuvardan çıkan ön sonuçlara göre, Stelida’da bulunan eserlerin bazıları en az 50.000 yıl öncesine tarihlendi. Fakat araştırma ekibi, Neandertallerin de öncesine ait aletlerin tarihlendirilmesi için, daha alt tabakalardan çıkan eserlerin laboratuvar sonuçlarını bekliyor.

Kesin tarihler, deniz seviyesini tahmin etmek için oldukça önemli. Girit ve Kıbrıs’ın aksine Nakşa, aslında bir ada değildi; deniz seviyeleri düşükken, diğer komşu adalarla bağlantılıydı. Bölgenin aktif tektoniği yardımcı olmuyor: modelleyiciler, Kiklad adasının, homininlerin yürüyerek Nakşa’ya ulaşmasına izin verecek şekilde anakaraya bağlı olduğuna katılmıyor.

2003 yılında, Endonezya’nın Flores adasındaki arkeologlar, yaklaşık bir metre boylarında ve 18.000 yıl öncesine kadar hayatta olan Homo floresiensis adlı hobbit benzeri bir insan türüne ait kemikler buldu. Adada daha sonra keşfedilen taş aletler 1.1 milyon yıl öncesine dayanıyordu.

Bazı araştırmacılara göre bu keşif, deniz seyahatinin Homo sapiens’ten önce başladığına dair açık bir kanıttı. Fakat diğer araştırmacılar, Flores adasının anakaradan kopmuş olabileceğini söylüyordu. Endonezya’da ve Ege adalarında saptanan birkaç rastlantısal gezinti, deniz seyahatinin kesin bir kanıtı değildi.

Taş aletler çok heyecan verici gözükmeyebilir, fakat etkileri oldukça heyecan verici. Eğer eski insan türleri Ege adalarına kayıklarla ulaştıysa, onların izlerini başka birçok yerde daha bulabiliriz.


thestar.com / Kate Allen. 27 Aralık 2016.

Anadolu Üniversitesi Arkeoloji Bölümü mezunu. İstanbul Üniversitesi Prehistorya Bölümü Yüksek Lisans mezunu. Aynı üniversitede Doktora adayı. İletişim: ermanbu@gmail.com

You must be logged in to post a comment Login