Neden Bazı Hayvanlar Asla Evcilleştirilemez?

Köpekler, koyunlar, domuzlar, inekler, atlar ve diğerleri, tüm bu hayvanlar insan yaşamını olumlu yönde kökten değiştirdiler. Evcilleştirme, toprakları ve diğer türleri, yeni tarımsal yaşam tarzımıza uyacak tarzda yeniden şekillendirerek, insanlık tarihinin akışını temelden değiştirdi.

Ancak nasıl olur da vahşi bir hayvanı alarak, insanlara yardımcı evcil bir tür haline dönüştürebilirsiniz? Neden köpekler ve atlar evcilleşirken onlarla yakından ilişkili olan tilkiler ve zebralar inatla vahşi kalıyor?

Evcilleştirme nedir?

Evcilleştirme, insanların belirli hayvan ve bitki türlerini seçici bir üreme gözeterek, insanlık için yararlı bir hale dönüştürmesidir. Tarihsel bağlamda insanların evcilleştirme işlemini gerçekleştirmeleri için 3 temel nedeni vardır. Birinci neden, yabani boğaların atalarının alınarak sığırlara dönüştürülmesi gibi hazır yiyecek kaynaklarının yaratılması ihtiyacıdır. İkinci neden, en açık örneği atlarda gördüğümüz şekliyle, bu türlerin taşımacılıktan savaşlara kadar geniş bir alanda kullanılmaları ihtiyacıdır. Son olarak ise köpeklerde mükemmel bir örneğini gördüğümüz haliyle, insanların kendilerine evcil hayvanlar ve sadık yoldaşlar yaratma ihtiyacıdır. 

(İnsanların Nesli Tükenecek mi?)

Aslında evcilleştirme kavramı hakkında düşündüğümüzde, aklımıza doğrudan hayvanlar gelmekle birlikte, bitkiler de oldukça radikal bir evcilleştirme sürecinden geçtiler. Bazı bitki türlerinin yabani ve evcilleştirilmiş formlarını fiili olarak birbirlerinden ayırt etmek zor, ancak birazdan tartışacağımız gibi evcilleştirme sürecinde bazı bitkilerin, bazı özellikleri isteyerek tercih edilmişti. Tıpkı hayvanlar gibi, bitkiler de birtakım amaçlara hizmet ediyor: ekinler yiyecek ihtiyaçlarımızı karşılamak için kullanılırken, diğer bazı bitkiler ise evlerimizi dekore etmek için kullanılıyor.

Devam etmeden evvel ise evcilleştirme ile ehlileştirme arasındaki farka değinmemiz gerekir. Eğer genç bir hayvan tek başına yakalanır ve insan tarafından dikkatli bir eğitimden geçirilirse buna ehlileştirme deriz. Ancak bu kesinlikle kazanılmış bir özelliktir ve tek bir birey bütün bir türü evcilleştirmez. Ancak diğer yandan, ehlileştirilmiş bir hayvan vahşi yaşama dönebilir. Ancak o zaman vahşi bir hayvan değil yabani bir hayvan olur.

İnsanlar ne zaman evcilleştirmeye başladı?

Pek çok derin tarihi soruda olduğu gibi, bunun da kesin bir yanıtı bulunmuyor. Ortadoğu’daki insanlar yaklaşık 10-11 bin yıl önce avcı-toplayıcı toplumlardan tarım toplumlarına geçmeye başladığında, ekinleri nasıl daha iyi yetiştireceklerine dair denemeler yapmaya başlamış olmaları gerekir ve sadece birkaç nesil sonra dahi bu ekinler, vahşi atalarından farklı olarak açıkça seçilim belirtileri göstermeye başlamış olmalıydı.

Suriye’de 13.000 yıl öncesine kadar giden ve yarı evcilleştirilmiş haldeki çavdar ekinleri bulundu. Ancak tamamen evcilleştirilmiş olan ilk bitki, yaklaşık 12.000 yıl önce insan kullanımı için hazır bir kap formuna sahip olan sukabağıydı. Bütün Asya boyunca çeşitli konumlarda 11.000 yıl önce  ilk kez domuzlar ve koyunlar gibi çiftlik hayvanları evcilleştirilirken, Ortadoğu’da tahıl türleri olan buğday ve bezelye de benzer bir dönemde ortaya çıktı.

Her ne kadar hala tarım ve evcilleştirme, birbirlerinin içine geçmiş ayrılmaz şeyler olarak görülseler de aslında birinin diğerine ihtiyacı yoktur. Avcı-toplayıcılar, tarımı deneyimlemeden çok daha önce en az bir türü evcilleştirmiş olabilirler. Kaldı ki köpekler, tarımın ortaya çıkışından birkaç bin yıl önce dahi insanlarla birlikte avlanıyorlardı ve onlara arkadaşlık ediyorlardı. (Köpeklerin evcilleştirme tarihi hakkında kesin bir şeyler söylemek zor olmakla birlikte en erken 30.000 yıl öncesi ile en geç 9.000 yıl öncesine kadar bir aralık verilebilir). Ve henüz keşfettiğimiz üzere, bizler tilkileri evcilleştirme konusunda da başarısız bir girişimde bulunmuş olabiliriz. Ah! Elbette şunu da sormak gerekir: köpekleri evcilleştirebilmiş olmamıza rağmen, tilkilerde neden bunu başaramadık? 

Bir hayvanı evcilleştirmeyi olası kılan şey nedir?

Harika bir isme sahip çok satan popüler bilim kitabı “Tüfek, Mikrop ve Çelik” ile tanınan ve dünyanın tartışmasız biçimde en önde gelen evcilleştirme uzmanı UCLA’dan Jared Diamond’dur. Diamond kitabında, bir hayvanın evcilleşebilmesi için altı temel kriter ortaya koyuyor. Bunları kısaca gözden geçirelim.

  1. Hayvanların çok farklı şeyleri yiyebiliyor olmaya ihtiyaçları vardır ve insanların artıkları ile yaşamaya istekli olmaları gerekir. Eğer bir hayvan, insanların yiyemediği şeyleri yiyebiliyorsa, örneğin çayırlar gibi, bu durum iyidir. Bu durum aynı zamanda katı bir şekilde etobur olan hayvanları evcilleştirmeyi daha zor hale getirir. Çünkü insanları, başka hayvanlardan kendilerine hazır yiyecekler getirmeleri için bağımlı hale getirirler.
  2. Hayvanlar hızlı büyümeye ihtiyaç duyarlar, yani en azından insanlardan daha hızlı. Filler ya da kaplumbağalar gibi olağandışı şekilde çok uzun süre yaşayan hayvanları evcilleştirmenin bir anlamı yoktur. Az bir miktarda dahi olsa yararlı hale gelmeleri birkaç yıl alabilir ve uzun yaşam döngüleri sayılarının çabuk bir şekilde artmasını engeller.
  3. Hayvanlar esaret altında tutuldukları yerlerde üremeye istekli olmalıdırlar. Pandalar ya da antiloplar gibi bazı hayvanlar üreyebilmek için çok fazla geniş alana ihtiyaç duymaktadırlar ve dolayısıyla onlar evcilleştirmek için berbat birer seçimdirler.
  4. Hayvanlar tabiatları itibariyle latif olmalıdırlar. Ne yapacağı belli olmayan ya da huysuz hayvanları küçük alanlarda kapalı tutma girişimi son derece tehlikeli olabilir. Bazı hayvanlar için evcilleştirmeyi tamamlayamamak söz konusu olabilir. Örneğin Amerikan bizonları çiftliklerdeki çok geniş alanlarda tutulabilirler ancak bu durum, ilgili tür ve benzerleri için evcilleştirilmeye en yakın noktadır. 
  5. Bu yalnızca memnuniyet ile alakalı değildir ancak hayvanlar da iyi olmak için sakin olmaya ihtiyaç duyarlar. Gergin ya da uçarı hayvanlar sık sık kaçma girişimlerinde bulunurlar ve kaçış imkânsız olsa bile onları kontrol etmek neredeyse mümkün değildir. Tilkileri, köpekler ve kurtlardan ayırarak, evcilleşmelerini engelleyen etmen budur.
  6. Hayvanlar insanları yeni efendileri olarak tanımaya istekli olmalıdır, ki bunun anlamı gevşek bir sosyal hiyerarşiye sahip olmaları gerekliliğidir.

Bütün bunlarla ilgili dikkat çekici şey, bazı hayvanlar evcilleştirilmiş benzerlerinden neredeyse ayırt edilemez görünüyor olmalarına rağmen, aslında ıslah edilemez derecede vahşidirler. Köpekler ve tilkiler arasındaki fark çok değil gibi görünür ya da evcil domuzlar inanılmaz derecede vahşi olan pekari ve yaban domuzlarına biçimsel olarak benzerler. Zebralar ise tamamen evcilleştirilmiş olan atlar ve eşeklerle dahi çiftleşebilirler. Ancak birkaç istisnai zebra evcilleştirme vakası dışında, bu türün evcilleştirilmesinin tamamen imkânsız olduğu kanıtlandı.

Bir türü evcilleştirdiğiniz zaman ne olur?

Genel bir kural olarak evcilleştirilen tür, vahşi benzerlerine göre daha küçük ve “aptal” olur. Bunun altında yatan sebep oldukça basittir. Evcilleştirilen tür yiyecek toplamak için daha az enerji harcar ve yiyebilecekleri yemekler hazırda beklese de bunlar doğada bulabileceklerinden daha düşük kalitededir. Bunun anlamı, genellikle oldukça şişman olmalarına rağmen hayvanların büyümesi için fazladan bir neden yoktur. 

Evcilleşen hayvanların küçülen beyinlerinin arkasından birkaç neden bulunuyor. Hayvanlar herhangi bir doğal baskıya maruz kalmazlar. Bunun anlamı daha zeki ve çevik hayvanlar için bir seçilim söz konusu değildir. Yani kapalı bir ağılda aptal olmak, vahşi doğada olmaktan çok daha kolaydır. Bu durumda aptal hayvanlar hayatta kalır, aksi takdirde ise yaşayamazlar. Aynı zamanda daha fazla ihtiyaç olmadığından, beynin az kullanılması bir enerji tasarrufu sağlar. Yani evcilleştirme daha akıllı hayvanlara karşı bir seçim ile başlar. 

Burada biraz evrimsel terminolojiyi kullanıyoruz ve bu yüzden dikkatli olmalıyız. Açıkçası, birkaç bin yıl vahşi doğada olduğu gibi evrimsel süreçlerin gerçekleşmesi için yeterli bir zaman değil, ancak insan müdahalesi bazı özellikleri geliştirdi ve bunlara sebep oldu. Bu yapay seçimler radikal biçimde farklı popülasyonlar, hatta bazen radikal biçimde farklı türler yarattı ve bu, evcilleştirilmiş türler üzerindeki evrimsel mekanizmaların çalışma şeklini değiştirdi. 

Evcilleştirilmiş türlerin tamamı mutant mıdır?

İlk bölümde, bazı bitkilerin evcilleştirme yoluyla baskın hale getirilen nadir özelliklere sahip olduğunu tartışacağımızı söylemiştik. Pekâlâ, sonunda, işte o an geldi. Özellikle vahşi benzerlerinden neredeyse tamamen farklı olan, evcilleştirilmiş buğday örneğinden söz edelim.

Buradaki çok önemli fark, yabani buğday tohumlarını döker ve bu tohumlar yere düşerek, her tarafa dağılır. Diğer yandan ise evcilleştirilmiş buğday, tohumlarını koçanında tutar ve bu durum tekrar ekimi çok daha kolay bir hale getirir. Aslında bu özellik kendisini göstermemiş olsaydı, buğdayı evcilleştirmek mümkün olmayabilirdi. Peki bu alternatif tohumlama yöntemi nereden geldi? 

Bunun aslında ilk tarımcıların buğdayla deney yaptığı sırada meydana gelen tesadüfi bir mutasyon olduğuna dair bazı görüşler var. Çiftçiler bu mutant ekinlere el koydu ve bu tohumları yeniden ektiler. Zamanla, yabani buğdayın yalnızca küçük bir kısmını etkilemiş olabilecek nadir bir mutasyon, yerel mahsulün baskın biçimi haline geldi. Hepsi insanlık tarihinin tam doğru anında rastgele meydana gelmiş bir mutasyon sayesinde. 

Bu örnek araştırmacıları, diğer tüm evcil hayvanların herhangi bir düzeyde mutant olup olmadığını merak etmelerine neden oldu. Örneğin köpekler, insanların çevresinde daha rahat eden kurtların torunları olabilirler. Açıkçası, bu ince bir ayrımdır ve soru, belirli hayvanların her zaman evcilleştirme için gereken temel özelliklere sahip olup olmadığıyla ilgilidir. Bunları ortaya çıkarmak için sadece seçici bir üremeye veya evcilleştirmeye hazır özellikler yaratmak için bir şans mutasyonunun gerekip gerekmediği önemli.

Kaç farklı türün evcilleştirildiği düşünülürse bu biraz mantıksız görünüyor ve tek başına seçici üremenin olası olmayan hayvanları bile evcilleştirebileceğini gösteren bazı iyi kanıtlar var. Bunun en iyi örneği Sovyet bilim insanı Dmitri Belyaev’in 1950’lerde gerçekleştirdiği, tilkilerin evcilleştirilmesi deneyi. Belyaev, daha fazla üreme için sadece insanlar arasında en rahat olan tilkileri tekrar tekrar seçti ve birkaç on nesil sonra, artık insanlardan korkmayan bir tilki popülasyonuna sahip oldu. Bu tilkiler ilginç bir şekilde köpeklere benziyor ve onlar gibi hareket ediyorlardı.

İnsanlar evcilleştirildi mi?

Bu ilginç bir soru. Hayvanlar üzerine uyguladığımız evcilleştirme politikaları insanlar üzerinde de etkili oldu mu? Kendimizi vahşi atalarımızdan tamamen farklı olacak şekilde mi evcilleştirdik? Pekâlâ. Bu tartışma için Diamond’un kontrol listesine geri dönelim:

  1. İnsan hemen hemen her şeyi yiyerek, son derece esnek bir beslenme rejimine sahip. Tartışmalı bir biçimde, bizler bugün, tarım öncesi dönemden daha çeşitli bir menüye sahibiz. Yeni gıdalara erişim önemli bir nokta olsa da bu konuda dikkatli olmalıyız.
  2. Büyüme hızının değerlendirilmesi biraz zor, çünkü bu aslında insanlara göre büyüme hızı olarak tanımlanıyor. Ancak burada bile, büyüme hızımızın hızlandığına dair bazı ipuçları bulunuyor. Tarımsal deneyimi olan insanlar, avcı-toplayıcılara göre daha hızlı bir şekilde ergenliğe giriyor. Avcı-toplayıcı dişiler, aynı zamanda, tarımcı meslektaşlarına göre sadece dörtte bir oranında yumurtlama döngüsü yaşarlar ve çok daha uzun süre emzirirler. Bu hoştur ama şu anda avcı-toplayıcılardan daha hızlı büyüdüğümüze dair kesin bazı kanıtlar vardır.
  3. Biz oldukça küçük alanlarda üreyebiliriz ancak insanların üreme modellerinin çevresel olduğuna dair herhangi bir kanıt bulunmuyor. Bunu “uygulanamaz” olarak işaretleyelim.
  4. İnsanlar bu süreç içerisinde daha keyifli ya da uysal hale geldiler mi? Burası oldukça sallantılı bir sahaya girdiğimiz yer, ancak tarım toplumlarının tarihsel olarak insanları yaşamları boyunca belirli bir kapalı alana bağlama eğiliminde olduklarını ve hareket özgürlüklerinin büyük ölçüde kısıtlandığını belirtmekte fayda var. Bunu avcı-toplayıcıların göçebe yaşamları ile karşılaştırdığınız zaman şimdiki insanların geçmişten daha “kapalı” bir yaşam sürdüklerini söylemek mümkün.
  5. Bizim sosyal hiyerarşimizin aksine, avcı-toplayıcılar daha eşitlikçi olma eğilimdeler ve merkezi liderliğin altını daha az çizerler. Tarımsal toplumlarda ise ya bir kişi ya da bir grup açıkça lider olarak tanınır.

Genel olarak avcı-toplayıcı atalarımız ile modern insanlar arasındaki farklılıkların büyük oranda evcilleştirme kalıbına uyduğunu söylemek doğru gibi görünse de, bunlardan hiçbirisi herhangi bir şeyin kesin kanıtı olarak kabul edilemez. Ama bir de yakın zamanda gördüğümüz gibi çerçevelerimiz ve beynimiz var. Tarımcı insanlar tutarlı bir biçimde avcı-toplayıcı atalarımızdan daha küçüklerdi ancak yalnızca geçen yüzyılda ortalama uzunluğumuz ve vücut genişliğimiz antik standartları yakalamış durumda. Ve tıpkı evcil hayvanlar gibi beyinlerimizde eskisinden daha küçük. Bu bağlamda en az bir teori artık aptal olmaktan kurtulacağımız bir dünyada yaşadığımız söylemekte.

Evcilleştirme olayı işte budur ve bu insanlık tarihinin temelini oluşturan inanılmaz bir araç. Bu, atalarımıza tek bir noktada yaşamaları için gerekli olan besin kaynağını vermiştir. Hayvanlar endüstri öncesi toplumda imkânsız olan taşımacılık faaliyetlerini ve savaş makinesi görevini yerine getirmişlerdir. Hatta küçük ev hayvanları ve bitkileri bile insan mutluluğunun toplamına katkıda bulunmuşlardır. Ancak bu tek yönü olan bir sokaktır: tıpkı çoğu evcil hayvanın vahşi doğaya dönüşte hayatta kalmayı asla umamayacağı gibi biz insanlar da devam eden bu sürecin başarısına bağımlıyız. İnsanlar çok sayıda hayvanı kendi ihtiyaçları için değiştirdiler ancak biz de tartışmasız bir biçimde kendimizi değiştirmiş durumdayız. 


Gizmodo. Alasdair Wilkins. 9 Şubat 2011.

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Tarih Bölümü mezunu. Marmara Üniversitesi Eski Çağ Anabilim Dalı yüksek lisans öğrencisi.

You must be logged in to post a comment Login