Komplo Teorisyenlerinin Beyinleri Gerçekten Farklı mı?

Daha önce rasyonel olan bir kişi nasıl dinozorların gerçek olmadığına inanmaya başlayabilir? Psikolojinin buna bir cevabı olabilir.

Paskalya adasında yer alan devasa Moai heykelleri.

Eski moda Düz Dünya hareketinden aşı karşıtı fanatiklere kadar, dünyamızda komplo teorileri yayan birini bulmak için çok uzağa bakmaya gerek yok.

Çoğu zaman birinin komploların karanlık dünyasına doğru kayması, o kişinin arkadaşları ve ailesi için şok etkisi yaratır. Daha önce rasyonel olan bir kişi nasıl dinozorların gerçek olmadığına inanmaya başlayabilir? Psikolojinin buna bir cevabı olabilir.

İnsanları komplocu düşünceye neyin sürüklediğini anlamak, bir dizi bilimsel araştırmaya ilham kaynağı oldu. İnsan beyninin oldukça fazla sorumluluk taşıyor gibi görünen bir özelliği var. Sorun şu ki, bu aynı zamanda onsuz idare edemeyeceğimiz bir şey.

Beyin, örüntüler aramak için programlanmıştır. İnsanlar evrimleştikçe bunun son derece faydalı olduğu kanıtlandı. Örneğin kırmızı rengin çoğunlukla “tehlike” anlamına geldiğini öğrenmek faydalı. Ancak, “Hmm, bazı gemileri kaybetmiş gibiyiz” düşüncesinden, “Okyanusta bu gemileri yutan şeytani bir üçgen olmalı!” düşüncesine atlamak daha az yararlı.

(İlgili: Ekvador’da Bulunan İskelet, Dev İnsanlara mı Ait?)

Queensland Üniversitesi Psikoloji Okulu’nda doçent olan Dr. Jess Taubert, “Beynimiz sürekli olarak dış dünyayı anlamlandırmaya çalışır. Beynin bu hedefi gerçekleştirmesinin bir yolu, temelde çevredeki istatistiksel düzenlilikler olan örüntüleri tespit edip öğrenmektir, çünkü bu örüntüler beynin hayatta kalmak için nasıl tepki vereceğine veya davranacağına karar vermesine yardımcı olur.” diyor.

Sorunlar, bu örüntü tanıma gücünün aşırı çalışarak, rastgele verilerdeki noktaları birleştirip ikiyle ikiyi toplayarak beş bulmasıyla ortaya çıkmaya başlıyor. Bu kavrama yanıltıcı algı deniyor.

Avrupa Sosyal Psikoloji Dergisi’nde 2017 yılında yayınlanan bir araştırma bunu derinlemesine araştırdı. Bilim insanları, komplocu düşünce ile yanıltıcı kalıp algısı arasındaki ilişkiyi test etmek için tasarlanmış beş deneyle 401 kişiye kadar gruplar oluşturdu.

Çalışmadan ortaya çıkan şeylerden biri, iklim değişikliği, Ay’a ayak basılması ve John F. Kennedy suikastı gibi bazı yaygın komplolara duyulan inanç ile bir dizi rastgele yazı-tura atışında bir örüntü görmek arasında bir bağlantı olduğuydu.

Daha komplocu bir düşünce tarzına eğilimli olanların, Jackson Pollock’un püskürtme tabloları gibi kaotik sanat eserlerinde de örüntü bulma olasılıkları daha yüksekti.

Araştırmacılar ayrıca komplo alanlarındaki ortak bir gözlemi de araştırdılar: Bir irrasyonel teoriye olan inanç çoğu zaman ilgisiz diğer teorilere olan inancın göstergesiydi. Eğer Barack Obama’nın insan kıyafeti giymiş bir kertenkele olduğu fikrini kabul edebilirseniz, bu aslında sadece kısa bir atlamaydı ve ABD hükümetinin 11 Eylül’ü önceden bildiğine inanmaya atlamak demekti.

Araştırmacılar, “Komplo teorisinin kabulü, insanların dünya olaylarındaki örüntüleri algılama derecelerinin arttığını ima eder. Bu, dünyada meydana gelen birçok olayın tesadüf değil, bir şekilde nedensel olarak ilişkili olduğu inancına da yansır.” diyor.

Araştırmacılar bunu test etmek için katılımcılardan komplo yanlısı veya komplo karşıtı bir makale okumalarını istedi. Dünya çapındaki olaylardaki bir örüntü hakkındaki algılarını değerlendirmek için sorular sorduktan sonra, komplo teorisine maruz kalanlarda bir korelasyonun mevcut olduğunu buldular.

Sonuç olarak araştırmacılar, “Yanıltıcı model algısının, komplo teorilerine ve doğaüstü olaylara olan inançların merkezi bir bilişsel bileşeni olduğu sonucuna vardık.” diyor.

COVID-19 salgınıyla ilgili komplo teorilerinin ardından bu araştırma daha da güncel hale geldi ve sonraki çalışmalar burada incelenen fikirler üzerine inşa edildi. 2020’de salgının zirve yaptığı dönemdeki bir çalışma, yanıltıcı algının önemini destekledi ve aynı zamanda doğrulama yanlılığı fikrine de değindi.

Araştırmacılar bu makalede “Komplo teorisine inananlar, bir virüsün doğal dünyadan rastgele kaynaklanabileceğine inanmakta zorluk çekebilirler çünkü bu, olayların bir nedeni olduğu ve arkasında genellikle insan veya hükümet etkisi olduğu yönündeki önyargılı görüşlerine uymuyor.” diyor.

Kişiliğin rolü

Komplo inançlarına ilişkin psikoloji çalışmalarında öne çıkan bir diğer önemli faktör ise kişiliğin rolü.

Narsisizmin (kişinin başkalarından üstün olduğuna dair inancı) komplolara inanma eğiliminin en iyi psikolojik göstergelerinden biri olduğu bulundu. 2022’de yapılan bir araştırma, narsisistik kişiliklerin bunu destekleyen üç özelliğinin ana hatlarını çizdi: etken dışadönüklük (girişkenlik, kendine güven ve ödül arayışı gibi özellikleri kapsar); uzlaşmazlık; ve nevrotiklik.

Özetle, narsist insanlar başkalarının “onları ele geçirmeye çalıştığına” daha kolay inanırlar, bu da kötü niyetli hükümet komploları veya medya anlatısını kontrol eden karanlık entrikaların onların düşünce tarzına tam olarak uyduğu anlamına gelir.

Narsistler aynı zamanda kendilerini benzersiz ve özel hissetme ihtiyacından da etkilenirler; bu, araştırmanın komplocu düşüncenin habercisi olarak da tanımladığı bir şey.

Diğerleri ise “dünyanın yanmasını izlemek” arzusuyla komplolara yönelebilir; yani temel olarak bazı insanlar kaostan beslenirler.

Yine de daha fazla araştırma, artan öfke ile komplolara olan inanç arasında bir bağlantı olduğunu öne sürüyor. Ancak öfkenin mantıksız şeylere inanmanın bir nedeni mi yoksa sonucu mu olduğunu söylemek mümkün değil.

Ve bazı insanlar başlangıçta onları eğlenceli buldukları için komplolara ilgi duyabilirler. Gerçekleri görseniz de görmeseniz de, dünyamız hakkındaki en tuhaf inançları tartışmaktan belli bir miktar eğlence elde edilebileceği inkar edilemez. Sonuçta bu makaleye tıkladınız ve okuyorsunuz…

Bildiklerimiz ve hâlâ bilmediklerimiz

2022’de yayınlanan sistematik bir inceleme, komplo inançları hakkında şu ana kadar bildiklerimizi KOVİD-19’a uygulandığı şekliyle, daha geniş çapta uygulanabilecek derslerle birlikte toplamayı amaçlıyordu.

Narsisizm, kendisiyle birlikte topluca Karanlık Dörtlüsü (Makyavelcilik, psikopati ve sadizm) olarak adlandırılan diğer üç kişilik özelliğiyle birlikte yeniden ortaya çıktı. Bahsedilen bir diğer faktör, kaygı, depresyon veya belirsizlik duyguları gibi zayıf psikolojik sağlık durumuydu.

Hala tespit edilmesi zor olan şey, faktörlerden hangilerinin sebep, hangilerinin sonuç olduğu. Belki bazı insanların beyinleri ve kişilikleri onları komplolara inanmaya daha yatkın hale getiriyor, ancak onları tavşan deliğine itmek için belirli bir dizi dış koşul gerekiyor.

İncelemenin yazarları, bu açık soruları yanıtlamak için daha çeşitli örneklerle daha fazla araştırma yapılması gerektiğini belirtiyor. Her şeyden önce, insanları komplo teorilerine iten etkenleri anlamak ve bu inançların gerçek hayatta sonuçları olabileceğini hatırlamak, gelecekteki dezenformasyon dalgalarıyla doğrudan mücadele etmek istiyorsak hayati önem taşıyor.


IFL Science. 25 Mart 2024.

Anadolu Üniversitesi Arkeoloji Bölümü mezunu. İstanbul Üniversitesi Prehistorya Bölümü Yüksek Lisans mezunu. Aynı üniversitede Doktora adayı. İletişim: ermanbu@gmail.com

You must be logged in to post a comment Login