Karbonhidrat Tüketimi, Neandertallerin Beyinlerini Büyüttü

Neandertal dişlerindeki bakteriler üzerine yapılan çalışma, çok fazla kök, kabuklu yemiş ve nişastalı gıda ile beslendiklerini gösteriyor.

Neandertallerin yemek pişirme ve yemek yemesinin bir canlandırması. C: Mauricio Anton/Science Source

İşte Neandertallerin kaba etoburlar olarak tasvir edildikleri popüler imajlarına vurulan başka bir darbe daha: Neandertal dişlerinden elde edilen bakteriler üzerinde yapılan yeni bir çalışma; bu yakın kuzenlerimizin çok fazla kök, kabuklu yemiş ve nişastalı gıda ile beslenmelerinin, ağızlarındaki bakteri türünün başkalaşmasına neden olduğunu ortaya çıkardı. Bu bulgu, atalarımızın en az 600.000 yıl önceden itibaren çok fazla nişasta tüketmeye adaptasyon sağladığını gösteriyor; bahsedilen zaman dilimi, atalarımızın beyin gelişimlerini beslemek amacıyla daha çok şekere ihtiyaç duydukları dönem ile örtüşüyor.

Harvard Üniversitesi’nden çalışmaya dahil olmayan Evrimsel Biyolog Rachel Carmody “Bu çalışma çığır açacak!” diyor. “Çalışma, hem insanların hem de Neandertallerin atalarının en az 600.000 yıl önce çok fazla nişastalı besin pişirdiklerini ileri sürüyor. Tarımın günümüzden 10.000 yıl önce keşfedildiğini göz önünde bulundurursak, atalarımızın bu tarihten çok daha uzun bir süre önce daha fazla nişastalı bitki tüketmeye uyum sağladığını söyleyebiliriz.”

(İnsanlar 120.000 Yıl Önce Nişasta Yemeye Başladı)

Atalarımızın beyinlerinin büyüklüğü, 2 milyon yıl ila 700.000 yıl önce iki katına çıktı. Araştırmacılar uzun süre boyunca bu durumu, daha iyi taş aletler ve toplu avlanma ile ilişkilendirdiler: Erken insanlar hayvanları öldürmek ve eti işlemekte daha iyi hale geldikçe daha yüksek kaliteli bir beslenme düzenine geçiş yaptılar ki böyle bir geçiş, gittikçe daha aç olan beyinlerinin büyümesini tetiklemek için ihtiyaç duydukları enerjiyi daha hızlı elde etmelerini sağlamıştı.

Yine de araştırmacılar, etin bu tablodaki yerinin nerede olduğunu anlamakta zorluk çektiler. Hem Harvard Üniversitesi hem Max Planck İnsan Tarihi Bilimi Enstitüsü bünyesinde çalışmalarına devam eden Moleküler Arkeolog Christina Warinner, “İnsan ataları, beyinlerini verimli bir şekilde büyütebilmek için glikoz içeren, enerji bakımından yoğun gıdalara ihtiyaç duydular.” diyor. “Fakat et, iyi bir glikoz kaynağı değil.”

Geçmişte yaşamış avcı-toplayıcılar tarafından toplanan nişastalı bitkiler, mükemmel bir glikoz kaynağıydı. Ağız bakterilerinin beslenme düzeninde veya doğal ortamda yaşanan değişikliklerin izini taşıyıp taşımadığını anlamak isteyen Christina Warriner, Max Planck Enstitüsü’nün mezun öğrencisi James Fellows Yates ve büyük bir uluslararası ekip; Neandertaller, 10.000 yıldan uzun bir süre önce yaşamış tarım öncesi modern insanlar, şempanzeler, goriller ve uluyan maymunların dişlerindeki ağız bakterilerini inceledi. Araştırmacılar, 124 bireyin dişlerinde hala korunan ölüp gitmiş bakterilere ait milyarlarca DNA parçasının analizini yaptılar. Bu bireylerden biri, 100.000 yıl önce Sırbistan’ın Pešturina Mağarası’nda yaşamış bir Neandertaldi ve şimdiye dek rekonstrüksiyonu yapılmış en eski ağız mikrobiyomu genomunu sağlamıştı.

Araştırmacılar, tıpkı resimde görülen ve prehistorik bir insana ait olan bu diş gibi fosilleşmiş dişlerde yer alan diş taşlarında korunmuş bakteriyel DNA’ları incelediler. C: Werner Siemens Foundation/Felix Wey

Ekibin Proceedings of the National Academy of Sciences adlı dergiye aktardığına göre, Neandertaller ile tarım öncesi modern insanların ağızlarındaki bakteri toplulukları birbirlerine fazlasıyla benziyordu. Detaylandırmak gerekirse insanlar ve Neandertaller, streptokok adlı bakterinin sıra dışı bir grubunu barındırıyolardı. Bu mikropların, insan tükürüğünde bolca bulunan bir enzim olan ve nişastalı gıdalardaki şekerin serbest kalmasını sağlayan amilaza bağlanmak gibi bir özelliği vardı. Şekeri parçalayan streptokok bakterisinin Neandertallerin ve antik modern insanların dişlerinde bulunması ancak şempanzelerde bulunmaması, araştırmacıların çıkardıkları sonuca göre, Neandertallerin ve antik modern insanların daha fazla nişastalı besin tükettiğini gösteriyor.

Hem antik insanların hem de Neandertallerin dişlerinde streptokok bakterisinin bulunması, aynı zamanda, bu mikropların 600.000 yıldan uzun bir süre önce yaşamış ortak bir atadan miras alındığını akla getiriyor. Neandertallerin otlar ile yumruları yediklerine ve arpa pişirdiklerine dair kanıt bulmuş olan daha önceki araştırmaların yanı sıra yeni çalışma, Neandertallerin ağız mikrobiyomlarının yapısını önemli ölçüde değiştirecek kadar nişasta tükettiklerini açığa çıkardı.

“Bu, nişastanın beslenme düzeni bakımından önemini zamanda daha da geriye, insan beyinlerinin hala genişlemekte olduğu zamana itiyor.” diyor Warriner. Carmody ise “Amilaz enzimi çiğ nişastadan ziyade pişmiş nişastayı sindirmekte daha etkili olduğu için bulgular aynı zamanda besinleri pişirmenin de 600.000 yıl önce oldukça yaygın olduğunu gösteriyor.” şeklinde yorum yapıyor. Şimdi araştırmacılar; pişirmenin, 2 milyon yıl önce beynin büyümeye başladığı dönemde mi yoksa daha sonra, ikinci bir büyüme dalgası sırasında mı yaygın hale geldiği üzerinde tartışıyor.

Minnesota Üniversitesi’nden Genetikçi Ran Blekhman, “Çalışma, beslenme düzenindeki büyük değişiklikleri tespit edebilecek yeni bir yöntem öneriyor. Konu Neandertaller olduğunda bu yöntem, onların beslenme düzenlerinde bitkilere ne kadar yer verdiklerini ortaya çıkarıyor.” diyor.

Arizona Eyalet Üniversitesi’nden Antropolojik Genetikçi Anne Stone ise “Bazı zamanlarda beslenme düzenindeki bitkisel bileşenleri yok saydık.” diyor. “Modern avcı-toplayıcılardan da bildiğimiz üzere alınan kalorilerin önemli bir kısmı, toplayıcılıktan elde ediliyor.”


Science Magazine. 10 Mayıs 2021.

Kocatepe Üniversitesi'nde Hukuk okuyor. Dil, tarih ve arkeoloji alanlarında kendini geliştiriyor.

You must be logged in to post a comment Login