Graham Hancock, komplo teorisyenlerine göre gerçeği arayan cesur bir savunucu, ancak bilim insanları için sahte inançların tehlikeli bir satıcısı.
İnternette yayılan komplo teorileri görünüşte önemsiz veya göz devirmek için başka bir şey gibi görünebilir, ancak hepsinin altında bilime ve yerleşik araştırma uygulamalarına olan güveni giderek aşındıran sert bir akım var.
Antropoloji profesörü, arkeolog ve Science Advances’in Editör Yardımcısı Mark Aldenderfer, arkeoloji hakkında yanlış bilgi yayan Graham Hancock gibi kişilere meydan okumayı amaçlayan yeni bir yazısında bu konuya değiniyor.
Graham Hancock, iyi bilinen tartışmalı bir figür. Kendini “özgür düşünür” ilan edenlere ve komplo uzmanlarına göre, alternatif fikirleri öne süren cesur bir savunucu, ancak akademisyenler, bilim insanları ve araştırmacılar için o, sahte inançların tehlikeli bir satıcısı.
(İlgili: Arkeolojinin Gözünden ‘Kadim Uygarlıklar’ Belgeseli)
Joe Rogan Experience’ının müdavimi olan Hancock, geçmişimiz hakkında alternatif yorumları ve anlatıları aktif bir şekilde bastırdıklarını iddia ettiği “ana akım arkeologlar” olarak adlandırdığı kişileri eleştirerek yıllarını harcadı. Kendisine göre, özellikle bu ana akım araştırmacılar, bir zamanlar Dünya’da var olan bazı eski süper gelişmiş uygarlıkların kanıtlarını örtmeye çalışıyorlar.
Hancock, Kasım 2022’de yayınlanan en son Netflix programı Kadim Uygarlıklar’da teorisini geliştirmek için Meksika, Endonezya, Türkiye ve ABD’nin bazı bölgeleri dahil olmak üzere çeşitli siteleri ziyaret ediyor. Ona göre, yaklaşık 12.800 yıl önce kuyruklu yıldızlar Dünya’ya çarptıktan sonra dünya ekolojik bir felaket yaşadı. Bu, Genç Dryas olarak bilinen bir dönemdi. Bu varsayılan etkilerin ardından dünya, “ana akım” arkeologların kabul etmeyi reddettiği, şimdiye kadar bilinmeyen eski bir uygarlığın yok olmasına yardımcı olan seller ve büyük sıcaklık düşüşleri yaşadı. Görünüşe göre, bu kaostan sağ kurtulanlar bilgi ve teknolojiyi diğer daha ilkel insan topluluklarına yaymaya devam ettiler ve bu topluluklar daha sonra arkeolojik kayıtlarda gördüğümüz eski uygarlıklara dönüştü.
Hancock’un fikirleri çoğunlukla saf spekülasyona ve kendini güvenilir göstermek için kullandığı bir “ya doğruysa” yaklaşımına dayanıyor. Gösterisinde, teorilerini desteklediğini iddia ettiği izleri işaret ederek (herhangi bir gerçek arkeolog tarafından kabul edilmese de) ve onu ciddiye almayan arkeologlardan şikayet ederek zaman harcıyor.
Peki arkeologlar neden kendisini ciddiye almalı? İddialarının çoğu, yalnızca onlarca yıllık bilimsel ve tarihsel araştırmaları reddetmekle kalmıyor, aynı zamanda hakemli, nesnel araştırmanın tüm değerini de baltalıyor.
Arkeologlar bu tür düşüncelere yabancı değiller. İnsanlar uzak geçmişi incelediğinden beri, çeşitli alternatif fikirler üzerinde spekülasyon yapanlar oldu. Ancak, şimdi işler biraz farklı. Artık tarihsel ve arkeolojik yorumlarla ilgili yanlış bilgilerin daha sinsi siyasi inançlarla kolayca birleştirilebileceği bir noktadayız. Profesör Aldenderfer’in bu yazıyı kaleme almasına neden olan şey buydu.
Profesör Aldenderfer, “Arkeolojide yüzyıllardır bunun gibi konularla uğraştık, bilirsiniz, uzaylılar, devler, her neyse. Ve bu sürmeye devam ediyor, ancak bu, biraz daha fazla anlaşılmayı hak ettiğini düşündüğüm yeni bir tür meydan okuma.” diyor.
Aldenderfer için buradaki riskler yüksek. Geçmiş olayların alternatif yorumlarını önermek bir şey, ancak bunu sürekli olarak bilimsel metodolojilerin değerine ve güvenine zarar verecek şekilde yapmak tehlikeli.
“Hancock’un inanıp inanmaması önemli değil. Ne olduğu, bilginin nasıl yaratıldığına yönelik temel zorluk. Ve bu adamın yaptığı işin tehlikeli kısmı da bu, anlıyor musunuz?”
Profesör Aldenderfer bu endişelerde yalnız değil. Geçen yıl Kadim Uygarlıklar’ın yayınlanmasının ardından The Guardian, diziyi “Netflix’teki en tehlikeli dizi” olarak tanımlayan bir makale yayınladı. Arkeofili’de de bu şovda gerçeğe ve mantığa uygun olmayan iddialarının üzerinde durulduğu bir yazı yayınlandı. Diğer birçok arkeolog ve bilim insanı buna “saçmalık”, “ırkçı”, “sahte bilim” ve “sahte arkeoloji” adını verdiler.
Aldenderfer yazısında, Society for American Archaeology’nin (SAA) sözde “belgesel”in “bilim kurgu” olarak yeniden etiketlenmesi için Netflix’e yazdığına bile dikkat çekiyor.
“Hancock ve bu türden diğerleri, bilimsel ve akademik uzmanlığa yönelik muhafazakar meydan okumaların ön saflarında yer alıyor. Bunların dikkate değer örnekleri arasında, COVID-19’u tedavi etmek için kullanılan mRNA aşılarının genomunuzu kalıcı olarak değiştireceği iddiaları ve antropojenik kaynaklı iklim ısınmasına yönelik çok güçlü kanıtların geçerliliğinin reddedilmesi yer alıyor.”
Bu tür komplo iddiaları, giderek artan bir şekilde, daha uçtaki kitlelere ulaşmak için mesajlarına bilerek ya da bilmeyerek onları ekleyen politikacılar tarafından destekleniyor.
Profesör Aldenderfer, “Arkeolojideki bu tartışmalar, aklınıza gelebilecek hemen hemen her bilimsel alanda zor kazanılmış uzmanlığa karşı hızla genişleyen güvensizliğin sadece bir mikro kozmosu.” diyor.
Hancock, nüfuzunun artmasına izin veren arkeologlar ve bilim insanları tarafından nadiren sorgulanıyor. Bunun nedenini anlamak kolay. Bu durum, Hancock’un destekçilerinin birçoğunun onunla ilgilenmeye istekli bilim insanlarına saldırmaya hazır olduğu pis bir iş. Dahası akademi, bu uzmanları kayıtları düzeltmek için düzenli takvimlerinden zaman ayırmaya nadiren teşvik ediyor. Aldenderfer, bunun herkesin ciddiye alması gereken bir meydan okuma olduğunu öne sürüyor.
“Bu yazı yazıldığı sırada, Kadim Uygarlıklar henüz ikinci sezon için onay almadı. Ama eğer alırsa ve onu ya da sezonun bölümlerini izlemeye karar verirseniz, gerçekten neyin önemli olduğunu hatırlayın. Kadim Uygarlıklar dizisi, kolektif tarihimiz hakkındaki bilimsel araştırmalara karşı açık bir meydan okuma. Esas olarak yazarlarının ceplerini doldurmak için yaratılmış ve geçmişimiz hakkındaki araştırmalara çok az saygı duyan, arkeologlar tarafından özenle kurtarılan bilgilerin, Hancock ve yol arkadaşları tarafından kolayca reddedildiği bir yapım.”
Bahsi geçen ve Prof. Mark Aldenderfer’ın kaleme aldığı yazı Science Advances‘ta yayınlandı.
You must be logged in to post a comment Login