Erken Atalarımız Yiyeceklerini Kaplıcalarda mı Pişiriyordu?

Olduvai Boğazı’nda, erken insanlarla ilişkilendirilen arkeolojik alanların yakınlarında kaplıcalara dair kanıtlar keşfedildi.

Erken insan atalarının en eski kalıntılarından bazıları, antropologların 1.8 milyon yıl önce yaşamış insansıların fosillerini keşfettiği Tanzanya’daki Olduvai Boğazı’nda gün ışığına çıkarıldı. Bölge, erken insanların buraya yerleşerek avlandığının bir göstergesi olacak şekilde, birçok fosili ve taş aleti bünyesinde barındırıyor.

Kaplıcaların erken yerleşimlere yakınlığı, araştırmacıları, ilkel insanların ateşten çok daha önceleri kaplıcaları bir yemek pişirme kaynağı olarak kullanıp kullanmadıkları hakkında düşünmeye yöneltti. C: Tom Björklund

Şimdi, Mikrobiyom Bilişim ve Tedavi Merkezi’nden (MIT) ve İspanya’daki Alcalá Üniversitesi’nden araştırmacıların önderliğindeki bir ekip; bir zamanlar Olduvai Boğazı’nda, erken insanlarla ilişkilendirilen arkeolojik alanların yakınlarında kaplıcaların yer almış olabileceğine dair kanıt keşfetti.

Bu hidrotermal ögelerin yakınlığı, erken insanların kaplıcaları yemek pişirmek amacıyla kullanmış olabileceği ihtimalini kuvvetlendiriyor. Bu durum, insanların ateşi, yiyecekleri pişirmek için kontrol altına alınmış bir kaynak olarak kullandığı düşünülen zamanlardan çok daha öncesine tekabül ediyor.

nsanlar Ateşi Kontrol Etmeyi Ne Zaman Öğrendi?)

“Söyleyebileceğimiz kadarıyla araştırmacılar, insanların, muhtemelen hayvanların bir araya topladıkları ve üstünde bir şeyler pişirilebileceklerini keşfettikleri hidrotermal ortamları birer kaynak olarak kullandıklarına yönelik ihtimali ilk kez ortaya koyuyor.” diyor Mikrobiyom Bilişim ve Tedavi Merkezi’nin Schlumberger Dünya, Atmosfer ve Gezegen Bilimleri Departmanı’nda (EAPS) jeobiyoloji profesörü olan Roger Summons.

Summons ve çalışma arkadaşları, bulgularını Proceedings of the National Academy of Sciences adlı dergide yayımladı. Çalışmanın baş yazarlığını, Mikrobiyom Bilişim ve Tedavi Merkezi ile Copenhagen Üniversitesi’nden, Marie Sklodowska-Curie bursiyeri Ainara Sistiaga yapıyor. Ekipte, Mikrobiyom Bilişim ve Tedavi Merkezi’nin Dünya, Atmosfer ve Gezegen Bilimleri Departmanı’ndan yüksek lisans öğrencisi Fatima Husain’in yanında, İspanya Valladolid Üniversitesi’nden, Tanzanya Dar es Salaam Üniversitesi’nden ve Pennsylvania Eyalet Üniversitesi’nden arkeologlar, jeologlar ve jeokimyacılar yer alıyor.

Ainara Sistiaga, antropologların 1.8 milyon yıl önce yaşamış hominidlerin fosillerini keşfettiği ve Kuzey Tanzanya’da yer alan bir graben vadisi olan Olduvai Boğazı’nda numuneler topluyor. C: Ainara Sistiaga

Beklenmedik Bir Rekonstrüksiyon

2016’da araştırmacı Sistiaga, Olduvai Boğazı’nda yer alan bir arkeolojik keşif gezisine katıldı. Burada, Paleoantropoloji ve Paleoekoloji Projesi ile birlikte araştırmacılar, yaklaşık 1.7 milyon yıl önce tortulaşmış 3 kilometre uzunluğundaki kayanın açığa çıkarılan katmanından tortu topluyorlardı. Bu jeolojik katman oldukça şaşırtıcıydı çünkü katmanın kumlu yapısı, hemen altında yer alan ve 1.8 milyon yıl önce tortulaşan koyu kil katmanından kayda değer bir şekilde farklılık gösteriyordu.

“Çevrede bir şeyler değişiklik göstermişti, ne olduğunu ve bunun insanları nasıl etkilediğini öğrenmek istedik.” diyor iklime karşılık ortamın nasıl değiştiğini ve bu değişikliklerin bölgede yaşayan erken insanların hayatını nasıl etkilediğini anlamak için tortuları analiz etmeyi planlayan Sistiaga.

Yaklaşık 1.7 milyon yıl önce Doğu Afrika’nın kademeli bir kuraklığa maruz kaldığı, daha nemli ve ağaçların olduğu bir iklimden daha kuru ve otlakların yer aldığı bir çevreye geçiş yaptığı düşünülüyor. Sistiaga, Olduvai Boğazı katmanından toplanan kumlu kayaları getirdi ve onları Summons’ın laboratuvarında incelemeye başladı; yaprak mumlarının kalıntılarını içerebilecek ve geçmişte bir tür bitkilenme gerçekleştiğine dair kanıtlar sunabilecek olan belirli lipitlerin izini arıyordu.

“Karbon numaraları ve izotoplarını baz alarak, bir zamanlar doğal ortamda var olan bitkiler hakkında bir şeylerin rekonstrüksiyonunu yapabilirsiniz, laboratuvarımız tam da bu konuda uzmanlaşmış durumda, bu yüzden Ainara bizim laboratuvarımızda çalışıyordu.” diyor Summons. “Fakat daha sonra, tamamen beklenmedik bileşik gruplar keşfetti.”

Ekip, Tanzanya’daki bir arkeolojik alan olan Olduvai Boğazı’nın bir bölgesinde, erken insan yerleşimlerinin daha önceleri açığa çıkarıldığı yerde kazı çalışması yapıyor. C: Fernando Diez-Martin

Kesin Bir İşaret

Sistiaga, yanında getirdiği tortuların içinde, daha önceden bildiği bitki kökenli lipitlerden tamamıyla farklı olanlarla karşı karşıya geldi. Elde ettiği veriyi, Summons’a götürdü ve Summons bu lipitlerin bitkilerle eşleşmediğini, yaklaşık 20 yıl önce çalışma arkadaşlarıyla birlikte farklı bir bağlamda hakkında rapor hazırladıkları bir grup bakteri ile eşleştiğini fark etti.

Sistiaga’nın Tanzanya’da 1.7 milyon yıl önce oluşan tortulardan elde ettiği lipitler, Summons ve çalışma arkadaşlarının daha önce ABD’deki Yellowstone Milli Parkı’nda yer alan kaplıcalarda üzerinde çalıştıkları modern bakterinin ürettiği lipitlerle aynıydı.

Kendine özgü bir bakteri olan Thermocrinis ruber, tıpkı kaynar kaplıcaların yeryüzüne su çıkaran kanallarında bulunanlar gibi, sadece çok sıcak sularda gelişebilen hipertermofilik bir organizmadır.

“Sıcaklığın 80°C’den yüksek olmadığı bir ortamda büyümezler bile.” diyor Summons. “Ainara’nın Olduvai Boğazı’ndaki kumlu katmandan getirdiği örneklerden bazıları, yüksek sıcaklıktaki suyun kesin bir göstergesi olduğunu düşündüğümüz bakteriyel lipit topluluklarının aynılarını içeriyordu.”

Yani görünen o ki, Summons’ın 20 yıl önce Yellowstone’da üzerinde çalıştıklarına benzeyen sıcaksever bakteri, aynı zamanda 1.7 milyon yıl önce Olduvai Boğazı’nda da yaşamış olabilir. Buna bağlı olarak ekip, kaplıcalar ve hidrotermal sular gibi yüksek sıcaklık özelliklerinin geçmişte mevcut olmuş olabileceğini ileri sürüyor.

“Olduvai Boğazı, milyonlarca yıl boyunca yükselen volkanlarıyla, jeolojik anlamda aktif bir tektonik bölge olduğu için, böylesine bir aktivite yer altı suyunu fokurdatarak yüzeyde kaplıca oluşmasını sağlamış olabilir.” diyen Sistiaga, “Rift sisteminin tam ortasında yer alan tüm bu tektonik aktivite göz önüne alındığında, buradan hidrotermal sıvıların püskürdüğünü düşünmek çok da çılgınca bir fikir değil.” diye de ekliyor.

Ekibin tortuları topladığı bölge, aletler ve hayvan kemikleri içeren erken insan yerleşimlerinin bulunduğu alanların bitişiğinde yer alıyor. Dolayısıyla yakınlardaki kaplıcaların, insansıların et, belirli sert yumrular ve kökler gibi besin maddelerini pişirmelerine olanak sağlamış olması kuvvetle muhtemel.

“Yazarların karşılaştırmalı analizleri, eski Olduvai Boğazı ekosistemi ve doğal ortamının, antik hidrotermal kaplıcalara dair ikna edici ilk delilini de içeren, göz alıcı bir resmini ortaya koyuyor.” diyor Bristol Üniversitesi’nden, araştırmaya dahil olmayan biyokimya profesörü Richard Pancost. “Bu, bu tür kaplıcaların ilkel insansılar tarafından besinleri pişirmek için kullanılmış olduğu hakkındaki etkileyici ihtimali gündeme getiriyor.”

“Neden yemeyesin ki?”

Erken insanların kaplıcalarda besinleri tam olarak nasıl pişirdiği hala ucu açık bir soru. Hayvanları kesmiş ve eti daha yenilebilir hale getirmek için sıcak kaplıcalara daldırmış olabilirler. Benzer bir şekilde, kökleri ve yumruları, tıpkı çiğ patatesi daha iyi sindirebilmek için yaptığımız gibi, haşlamış olabilirler. Ayrıca hayvanlar, hidrotermal sulara düşerek kendi sonlarını hazırlamış olabilir, böylece insanlar onları sudan çıkararak, önceden pişirilmiş bir yemek olarak tüketebilirlerdi.

“Eğer burada suya düşen ve pişen bir Afrika antilobu olsa, neden onu yemeyesin ki?” diye soruyor Sistiaga.

Erken insanların kaplıcaları gerçekten de besinleri pişirmek için kullanıp kullanmadığını belirlemenin henüz yüzde yüz doğru bir yolu olmadığından ekip, Olduvai Boğazı boyunca yer alan diğer katmanlar ve yerleşim birimleri kadar dünya üzerinde insan yerleşimlerinin bulunduğu diğer alanların yakınlarında da benzer lipitleri ve hidrotermal su depolarını aramayı planlıyor.

“Diğer alanlarda da kaplıcaların var olduğunu kanıtlayabiliriz fakat insanların kaplıcalarla nasıl bir etkileşim içine girdiğine dair kanıt sağlamaz. Bu bir davranış meselesi ve neredeyse 2 milyon yıl önce soyu tükenmiş bir türün davranışlarını anlamak oldukça zor,” diyor Sistiaga. “En azından insan evrimi için önemli diğer alanlarda bu kaynağın varlığını destekleyecek başka kanıtlar bulabilmeyi umuyorum.”


Massachusetts Institute of Technology. 15 Eylül 2020.

Makale: Sistiaga, A., Husain, F., Uribelarrea, D., Martín-Perea, D. M., Ferland, T., Freeman, K. H., … & Summons, R. E. (2020). Microbial biomarkers reveal a hydrothermally active landscape at Olduvai Gorge at the dawn of the Acheulean, 1.7 Ma. Proceedings of the National Academy of Sciences.

Kocatepe Üniversitesi'nde Hukuk okuyor. Dil, tarih ve arkeoloji alanlarında kendini geliştiriyor.

You must be logged in to post a comment Login