2000 yıl önce Antik Mısır nekropolü Sakkara’da gömülmüş olan çocuklar, anemi, diş çürümesi ve kronik sinüzit hastalıklarından muzdaripti ve yetersiz besleniyordu.
Sakkara antik dönem boyunca Antik Mısır’ın başkenti Memphis’te yaşayan insanların defnedildiği geniş bir bölge olarak kullanımdaydı. Buradaki mezarlar, Eski Krallık döneminin geç evreleri (5. ve 6. Hanedanlık, MÖ. 2750- MÖ. 2181) ve Ptolemaic ve erken Roma dönemine (MÖ 332- MS. 1. yüzyıl) tarihleniyor. Daha sonraki mezarlar ise antik Mısır medeniyetinin son dönemlerine denk geliyor.
İlk başlarda bu alan, daha çok elit sınıfa etkileyici mezarlar yapmak amaçlı kullanıldı. Bu zengin ve gösterişli taş mezarlar Eski Krallık dönemine dayanıyor. Ama daha sonra içlerinde çocukların da bulunduğu orta halli insanları gömebilmek için bu alan genişletildi.
Manchester Üniversitesi’nden Dr Iwona Kozieradzka-Ogunmakin, hem mumyalanmış hem de iskelete dönüşmüş insan kalıntılarını incelemek için 2006’da bölgenin küçük bir alanında çalışan Polonya-Mısır Arkeoloji Projesine katıldı.
Nekropolde sürdürülen arkeolojik araştırmalar, o bölgedeki iki döneme (Eski Krallık ve Ptolemaic-Erken Roma Dönemi) ait yaşam ve ölüm konularına odaklanıyor. Kozieradzka-Ogunmakin’in çalışması, Sakkara popülasyonundaki sosyal statü ve fiziksel sağlığın arasındaki bağı ve çevrenin insan sağlığına etkisini anlayabilmek için kalıntılarının detaylı analizini yapmaktı.
Kozieradzka-Ogunmakin, “Antik Mısır tarımsal sistemlerinin Nil Nehri ile olan yakın ilişkisini düşündüğümüzde, çevresel değişimler antik Nil Bölgesindeki nüfusun sağlını etkilemiş olabilir.” diyor.
“Benim çalışmam, Sakkara’daki Ptolemaic döneme ait bir mezarlıkta keşfedilen 12 yaşında veya daha genç 29 bireyin bulunduğu bir topluluk üzerineydi. Bu topluluk ne kadar küçük de olsa, Mısır’daki Ptolemaic popülasyon araştırmalarına önemli bir katkı sağlıyor.”
Kozieradzka-Ogunmakin 29 çocuktan en gencinin bir kaç haftalık ve en büyüğünün ise 12 yaşında olduğunu belirledi. Ama çoğunluk 3 ila 5 yaşlarındaydı. Kendisi, makroskopik (çıplak göz ile yapılan) gözlemler sayesinde beslenme şekilleri ve ne tür bir çevrede yaşadıkları hakkında bilgi edinebildi.
Yaptığı analizler, arkeolojik toplumlarda bulunan en yaygın fizyolojik stres göstergesinin varlığını açığa çıkardı. Orbita kemiklerine baktığında çocukların %70’inde cribra orbitalia olarak bilinen gözenekli bir yapı fark etti. Bu durum, demir minerali veya B12 ve B9 vitaminleri eksikliği sonucunda görülen aneminin göstergesi olabilir. Çocukların yarısı 3 ila 5 yaşları arasındaydı ve arkeologlar bu durumun anne sütünden daha yetersiz bir beslenme türüne geçildiği için oluştuğuna inanıyorlar.
Kozieradzka-Ogunmakin, bu konuyu “Antik Mısır’da oldukça yaygın olan besleme ve sütten kesme yöntemleri, bu iskelet topluluğunda bulunan cribra orbitalia’nın ortaya çıkmasına neden oldu. Emzirilen bir bebeğin sütten kesilmesi, enfeksiyon ve paraziter hastalıkların sebep olduğu hastalık ve ölüm oranının artması adına büyük risk taşıyor. Böylelikle, tamamlayıcı besinler çocuğa ne kadar verilirse o kadar yaşama şansı artıyor.” diyerek açıkladı.
Diğer hipotezler ise cribra orbiralia’nın sıtma gibi paraziter hastalıklar yüzünden görüldüğünü yönünde. Bu hastalık günümüz Mısır’ında görülmese de antik dönemde görüldüğünü iddia eden kanıtların sayısı artmakta.
Kozieradzka-Ogunmakin aynı zamanda çocuklarda diş çürüğüne rastladı. “Çocukların dörtte birinde diş çürüğü bulunuyor ve bu çocukların çoğunluğunda ölüm yaşı 3 ila 5 arasında değişiyor. Antik Mısır’da temel gıdalardan birisi ekmekti. Şekerlerin nişasta ile karıştırıldığı beslenme türleri ise şekerin kendisinden daha karyojeniktir (diş çürümesine neden olan).” olarak belirtti.
Belli zamanlarda, özellikle de Nil Nehri’nin yeteri kadar yükselmediği ve sonuç olarak hasat zamanında herkes için yeterli yemeğin toplanamadığı durumlarda, antik Mısır’da kıtlıkların yaşandığına inanılıyor ve .
Son olarak, çocukların sinüsleri de incelendi ve kronik sinüzitten muzdarip olmuş olabilecekleri görüldü.
Yapılan araştırmalar, çocukların sağlığı hakkında her ne kadar ilgi çekici ipuçları ortaya koysa da hala öğrenilecek çok şey var.
Mısırda çalışan diğer yabancı arkeoloji grupları gibi Kozieradzka-Ogunmakin de Mısır Antik Eserler Bakanlığının kısıtlamalarıyla karşı karşıya geldi. Bu kısıtlama araştırmacıların özel bir izne sahip olmadan kalıntıların analiz için yabancı laboratuvarlara gönderilmesini engelliyor.
“Benim insan kalıntılarını inceleme yöntemim makroskopik gözlemlerle sınırlı kaldı. Bu yüzden, Sakkara’daki çocukların sağlığı hakkında olan bulgularım sadece kemik yapısındaki patolojik değişimler üzerinden yapıldı. Geçmişteki popülasyonların beslenme türü ve çocuk sağlığı hakkında daha çok sorumuz var. Örneğin, kemiklerde izine rastlayamayacağımız ama moleküler düzeyde araştırmayla veya yumuşak dokunun histolojik incelenmesi ile fark edilebilecek birçok hastalık mevcut. İleri düzey araştırmalar, laboratuvar koşullarına ihtiyaç duyuyor ama şu an için böyle bir izne sahip değiliz” diye belirtti.
IB Times. 25 Ocak 2017.
You must be logged in to post a comment Login