17.000 yıldan daha eski olduğu düşünülen Lascaux Mağarası resimleri, insanlık tarihinin ilk sanat galerilerinden biri olarak anılıyor.

12 Eylül 1940’ta Fransa, 20. yüzyılın en heyecan verici arkeolojik keşiflerinden birine sahne oldu. Ancak bu keşfin kahramanı bir arkeolog değil, Robot adında meraklı bir köpekti.
18 yaşındaki Marcel Ravidat, Güney Fransa’nın Dordogne bölgesindeki Montignac ormanlarında dolaşırken, köpeği Robot, kökünden sökülmüş bir ağacın yanındaki ufak bir deliği ısrarla eşelemeye başladı. Hikayenin bazı anlatımlarına göre, Robot bir tavşanın peşindeydi. Ancak o gün tavşan yerine insanlık tarihinin en önemli sanatlarından birini bulacaktı.
Ravidat, bölgede gizli bir yer altı tüneli olduğuna dair yerel efsaneleri duymuştu. Bu tünel yerel bir malikaneye, Lascaux Malikanesi’ne çıkıyordu. Muhtemelen sadece bir efsane olan diğer versiyonlarında ise tünel, hazine dolu bir mağaraya çıkıyordu. Her iki durumda da, o gün tüneli tek başına araştırmaya çalıştı, ancak gerekli aletlerin eksikliği nedeniyle bu girişimden vazgeçti.
(İlgili: Tarih Öncesinde Sanat ve Şamanizm: Neyir Kolankaya Röportajı)
Birkaç gün sonra yanına üç arkadaşını (Jacques Marsal, Georges Agnel ve Simon Coencas) alarak geri döndü. Gençler deliği geçebilecekleri kadar genişletip içeri girdiklerinde, karşılarında binlerce yıldır gün ışığı görmemiş devasa bir mağara buldular.
Genç kaşifler, ellerindeki derme çatma lambanın titrek ışığında yaklaşık otuz metre boyunca ilerlediler. Geçit daraldığında, bugün arkeoloji literatüründe “Eksenel Galeri” (Axial Gallery) olarak bilinen noktadaki ilk figürleri fark ettiler. Muhteşem hayvan figürlerinden oluşan devasa bir koleksiyonla kaplı mağara duvarlarını inceledikten sonra, mağaranın diğer bölümlerine doğru aşağıya inen bir kara deliğin önünde durdular.
Henüz farkında olmasalar da karşılarındaki eserler, günümüzden 17.000 ila 22.000 yıl önce yaşamış sanatçılar tarafından resmedilmişti. Ertesi gün ikinci geçidi keşfetmek için bir halatla geri dönen gençler, Ravidat’ı 8 metrelik derin bir çukurdan aşağı indirdiklerinde o görkemli bizon resmiyle göz göze geldiler.

Gençler, mağaranın büyüleyici bir yer olduğunu anlamışlardı, fakat tam olarak ne kadar büyük bir buluntuya baktıklarından henüz haberdar değildiler. İlk başlarda bu keşfi çevrelerine duyurarak, mağara resimlerini görmek isteyenlerden küçük bir ziyaret ücreti almaya başladılar. Ancak durumun ciddiyeti, tarihe olan ilgisini bildikleri öğretmenleri Leon Laval ile iletişime geçmeleriyle bambaşka bir boyut kazandı.
Yerel bir tarihöncesi cemiyetinin üyesi olan Laval, başlangıçta Ravidat’ın heyecan dolu iddialarına şüpheyle yaklaşsa da mağaranın içine girip resimleri gördüğü an bunların çok eskiye dayandığını anladı. Derhal yetkili arkeologlarla irtibat kuran Laval, öğrencileri bu süreçte resimlere asla dokunulmaması gerektiği konusunda sıkıca uyardı. Keşfine sadık kalan Ravidat ise mağarayı davetsiz misafirlerden ve olası bir tahribattan korumak için girişin hemen dışına bir çadır kurarak günlerce nöbet tuttu.
Lascaux Mağarası’nda geyik, bizon, kedigiller ve en yaygın figür olan atlar dahil olmak üzere 600’e yakın çizim bulunuyor. Mağaranın kendisinin, tarihöncesi sanatçıların ateş eşliğinde eserlerini yarattığı geçici dönemler dışında, yerleşim yeri olarak kullanılmadığı düşünülüyor. Erken Magdalenian kültürlerine ait olduğu düşünülen resim ve gravürlerin amacı tam olarak bilinmiyor.
Peki, bu mağara resimleri hangi amaca hizmet ediyor olabilirdi? Mağaranın bir yerleşim yeri olarak değil, sadece sanatsal üretim için kullanılması, araştırmacıları farklı teorilere yöneltiyor.
Metropolitan Müzesi uzmanlarına göre, resimlerin üst üste binmiş olması, nihai bir sanatsal kompozisyondan ziyade, hayvanı betimleme eyleminin kendisinin kutsal veya önemli olduğunu düşündürüyor. Ayrıca resimlerin çoğunun mağara girişinden uzak ve erişimi zor bölmelerde yer alması, muazzam boyutları ve etkileyici ihtişamlarıyla birleştiğinde, bu alanların kutsal törenler veya ritüelistik toplantılar için seçildiğine işaret ediyor.
Edinburgh Üniversitesi Sanat Tarihi Kürsüsü Başkanı Profesör Frances Fowle ise bu eserlerin sadece eğlence veya dekorasyon amaçlı olmadığını vurgulayarak, çizimlerin ritüelistik doğasına dikkat çekiyor. Fowle’a göre pek çok uzman şu görüşte birleşiyor: “Geyik veya bizon gibi hayvanları çizen kişinin (belki de bir avcının), bu eylemin, kendisine avlamayı umduğu canlı üzerinde ‘büyülü’ bir güç bahşedeceğine inanıyordu.”
Mağara duvarlarındaki canlı renkler; kırmızı kil ve aşı boyası, sarı demir oksihidroksitleri, siyah kömür ve manganez oksitleri gibi doğal minerallerle elde edilmişti. Ancak bu 17.000 yıllık mirasın en büyük düşmanı yine insan oldu. 1948’de halka açılan mağara, nefes alıp vermeden kaynaklanan nem ve karbondioksit nedeniyle duvarlarda mantar oluşunca 1963’te ziyarete kapatıldı.
Bugün Lascaux’nun orijinali titizlikle korunurken, aslına sadık kalınarak inşa edilen kopyaları (Lascaux II ve IV), ziyaretçilere bu eski görkemi deneyimleme fırsatı sunmaya devam ediyor.
IFL Science. 24 Aralık 2025.
You must be logged in to post a comment Login