İnsanlar Besin Zincirinin Tepesinde mi Yer Alıyor?

Sorunun cevabı, “avcı” kelimesini nasıl tanımladığınızda saklı.

Aslanlar, gri kurtlar ve büyük beyaz köpek balıklarının ortak bir özelliği var: Üçü de üst düzey avcı. Beslenme biçimleri neredeyse tamamen etten oluşuyor ve nadir durumlar dışında bu hayvanları avlayan -insanlar haricinde- hiçbir doğal avcı yok. Dolayısıyla eğer biz süper avcıların avcısıysak bu durum insanların besin zincirinin en tepesinde yer aldığı anlamına mı geliyor?

Cevap, “avcı” kelimesini nasıl tanımladığınıza bağlı: Avcı, yemek için öldüren mi yoksa sadece öldürmüş olmak için öldüren midir? Avcı deyince baz aldığımız, prehistorik insanlar mı yoksa modern insanlar mıdır?

Fransa’daki bir deniz araştırma enstitüsü olan IFREMER bünyesinde çalışan Deniz Ekoloğu Sylvain Bonhommeau, “Ekolojide -ya da organizmaların birbirleri ve çevreleri ile nasıl bir ilişkiye sahip olduklarını inceleyen bilim dalında- insanların besin zincirindeki yeri bizi neyin yediği veya yemediğine ya da bizim neyi öldürdüğümüze bağlı değil.” diyor. “Besin zincirindeki yerimiz, bunlar yerine tamamen ne yediğimize bağlı.” Bu tanıma göre sorumuzun cevabı hayır; insanlar üst düzey avcı değiller çünkü öldürdüğümüz her şeyi yemiyoruz.

(Kuşların Dinozor Olduğunu Nereden Biliyoruz?)

Bonhommeau ile IFREMER’deki meslektaşları, insanların trofik seviye olarak da bilinen besin zincirindeki konumunu belirlemek için yola çıktılar. Bilim insanları trofik seviyeleri tipik olarak 1’den 5’e kadar bir ölçek içinde değerlendiriyorlar. Güneş ışığını kullanarak enerji elde eden bitkiler ve birincil üreticiler, birinci seviyeyi işgal ediyor; otçullar ise ikinci seviyede yer alıyor. Bununla birlikte üçüncü seviyedeki türler, yalnızca otçulları yiyor; dördüncü seviyedeki türler ise yalnızca üçüncü seviyedeki etçilleri yiyor ve bu, bu şekilde devam ediyor. Hepçiller gibi besinlerini birçok trofik seviyeden sağlayan türler, yediklerinin ortalama trofik seviyesine bir eklenerek değerlendiriliyor. Örneğin tam olarak yüzde 50 bitkiler ve yüzde 50 otçullar ile beslenen bir hayvan, 2.5 seviyesindeki bir hepçil olarak kabul ediliyor.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün dünya çapında insan gıda tüketimine dair verilerini kullanan IFREMER bilim insanları, yediğimiz her besin için bir trofik level belirlediler. Proceedings of the National Academy of Sciences adlı dergide yayımlanan 2013 tarihli çalışmalarında, insanların günlük kalorilerinin ortalama yüzde 80’ini bitkilerden ve %20’sini et ve balıktan aldığını tespit ettiler. Bu bizi trofik ölçekte 2.21 seviyesine yani hamsiler ile domuzlar arasında bir yere yerleştiriyor. Fakat insanların trofik seviyeleri dünyanın her tarafında değişiklik gösteriyor. Örneğin 2009 verilerine göre Burundi’de bitkiler yerel beslenme düzeninin yüzde 96.7’sini oluşturuyordu; bu, o ülkedekilerin trofik seviyesini 2.04 yapıyordu. Bunun yanı sıra aynı yıl beslenme düzenleri yaklaşık yüzde 50 oranında etten oluşan İzlandalıların trofik seviyesi ise 2.57’ydi.

Tabii ki insanlar, diğer hayvanlar için hamsiler ve domuzlardan çok daha büyük bir tehdit oluşturuyorlar. Bazı bilim insanları, insanların diğer türler üzerindeki baskısının bizi “süper avcı” (yazarların insanların diğer türleri öldürme hızına atıf yapmak için türettikleri bir terim)  haline getirdiğini düşünüyorlar. Kanada’daki Victoria Üniversitesi’nden araştırmacılar Science adlı dergide yayımlanan 2015 tarihli bir raporda, insan avcılar ve balıkçıların faaliyetleri ile diğer karasal yırtıcılar ve deniz yırtıcılarının faaliyetlerini karşılaştırdılar. İnsanların, yetişkin avları diğer yırtıcılardan 14 kata kadar daha yüksek oranlarda öldürdüklerini saptadılar. “Vahşi yaşam üzerindeki etkimizin ne kadar geniş olduğunu göz önüne alırsanız bu oranın ne kadar fazla olduğunu anlarsınız.” diyen Bonhommeau, kendisinin “üst düzey avcı” terimi ile birleştirerek yorumladığı, insanların süper avcı olduğuna dair fikre katılmıyor. Ekolojide avcının spesifik bir tanımı bulunuyor: Avcılar, öldürdüklerini yerler. “Bence bu makale, öldürmek ve avlamak (sadece öldürmek ve yemek için öldürmek) kavramlarını karıştırarak yanlış yönlendirmelere sebep olmuş.”

Çoğunlukla vahşi yaşamı onları yemek için öldürmüyoruz. Örneğin aslan popülasyonunun azalmasının başlıca nedenlerini habitat kaybı ile aslanların kendilerini veya çiftlik hayvanlarını öldürmesini istemeyen insanlarla yapılan mücadeleler oluşturuyor. Bu sırada Fish and Fisheries adlı dergide yer alan 2017 tarihli çalışmaya göre okyanuslarda balıkçılık yapan insanlar, toplam yakaladıklarının yüzde 10 ila yüzde 20’sini kazara yakaladıkları gerekçesiyle bir kenara atıyor. Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi’ne göre istemsizce yakalanan bu hayvanlar genellikle ya yaralanıyor ya da ölüyor. Bonhommeau ve meslektaşları, yanlış yönlendirmede bulunan Science dergisi makalesine verdikleri yayımlanmamış bir cevapta, “Bir avcı, öldürdüğü şeyi yer.” diyorlar. Kendileri, “süper avcı” terimi yerine “süper tüketici” terimini öneriyorlar.

Tarihsel anlamda ne yediğimiz ve ne kadar öldürdüğümüz arasında daha az farklılık olması mümkün. Ben-Dor ve meslektaşları; Pleistosen Çağ’da (2.6 milyon yıl önceden 11.700 yıl önceye kadar) yaşamış atalarımızın trofik seviyelerinin rekonstrüksiyonunu yapmak için insan fizyolojisi, genetik, arkeoloji ve paleontoloji üzerine yapılan çalışmaları gözden geçirdiler.

İncelemeleri sonucunda insanların muhtemelen Son Buzul Çağı sona erene dek yani 12.000 yıl önceye kadar yaklaşık 2 milyon yıl boyunca büyük oranda et yiyen süper avcılar olduğu kararına vardılar. Bu yıl American Journal of Biological Anthropology adlı dergide yayımlanan inceleme; insanların fiziksel özelliklerinin otçullardan ziyade etçillerle benzeştiğini, bu duruma kompleks proteinleri parçalayan ve zararlı bakterileri öldüren yüksek asitli midelerin ve sonraki büyük yok oluştan önceki açlık dönemi boyunca etçilleri hayatta tutan yüksek vücut yağı oranının örnek verilebileceğini konu alıyordu.

Bilim insanları ayrıca antik insan kalıntılarındaki -nitrojen elementinin varyantları olan- farklı nitrojen izotoplarının analizinin (Bu analiz sonucu çıkan oran, et ağırlıklı beslenme düzenlerinde daha yüksek olma eğilimi taşıyor.), temelde bitki kökenli beslenme düzenine sahip insanların saçları ve tırnaklarındaki nitrojen izotoplarının oranları ile karşılaştırıldığında tutarlı bir yüksek nitrojen oranı sergilediğini belirttiler. Esasında bu analiz, antik insanların fazlasıyla et yediğini gösteren başka bir kanıt teşkil ediyor.

Ben-Dor ve meslektaşları, inceleme makalelerinde “Birkaç değişiklik, insanların besin zincirinde aşağılara inmesine sebep olmuş olabilir.” diyorlar. En temel değişikliğin tüylü mamutlar gibi büyük hayvanların yok oluşu olduğunu düşünüyorlar. Bununla hemen hemen aynı zamanda insanlar çok sayıda bitkiyi tüketmelerini sağlayacak -tahıl işlemeye yarayan taş aletler gibi- teknolojiyi geliştirmeye başlamışlardı (Tarımın gelişinin henüz eli kulağındaydı.).

“Bir zamanlar et ağırlıklı beslenme biçimine sahip süper avcılar olmuşsak bile bu, modern insanların trofik merdiveni tırmanması gerektiği anlamına gelmez. Günümüzde besin zincirinin tepesinde yer almamızın nedeni yalnızca geçmişte etçil olmamızdan kaynaklanmıyor; bu durumlar birbirini takip etmek zorunda değil.” diyor Ben-Dor. “Tabii bununla birlikte ete olan sevgimizin Pleistosen Çağ’daki etçil geçmişimizden kaynaklandığını da inkar edemeyiz.”


Live Science. 6 Aralık 2021.

Kocatepe Üniversitesi'nde Hukuk okuyor. Dil, tarih ve arkeoloji alanlarında kendini geliştiriyor.

You must be logged in to post a comment Login