20. yüzyılda artık ciddi bir bilim haline gelen arkeolojinin nasıl ve ne şekilde yapılması gerektiğine dair kuramlar hızla ortaya çıkmaya başlamıştı. Ortaya çıkan bu kuramsal yaklaşımlar arkeolojinin kökünden değişmesine neden oldu.
19. yüzyıldan itibaren sistemli olarak yapılan kazılarla elde edilen buluntular; ne, nerede ve ne zaman üçgeninde değerlendirilmişti. Bu sınıflandırma sayesinde bulunan materyaller üzerinden bölgesel kültürler ve tarihleri ortaya çıkarılmış ve bu materyallerin dağılımı ile kültürler arasındaki ilişkiler saptanmıştı. Kültürel değişim süreçleri ise genelde göç ve savaş gibi dışarıdan gelen unsurlara bağlanmıştı. Bu durum tanımlama ve sınıflandırmanın bir getirisi olarak ortaya çıkmış ve arkeolojik araştırmaların halen bile temel yaklaşımı olan kültür tarihi yaklaşımı olarak adlandırılmıştı.
20. yüzyıla gelindiğinde Marksist felsefenin üretime dayalı olan fikirlerinden etkilenen Gordon Childe, yaptığı çalışmalarla Neolitik ve Şehircilik devrimlerini ortaya koydu. Değişimleri anlamak üzerine yapılmış bu önemli çalışmalar, yüzyılın ortalarında geçekleşecek olan antropolojik arkeolojinin temellerini oluşturdu.
20. yüzyılın ortalarına doğru gelindiğinde arkeologlar artık uygulanan bu yöntemin yetersiz olduğunu kavramaya başladı. 1948 yılında Walter W. Taylor, malzemeleri sadece zamana ve mekâna göre tanımlamanın yetersiz olduğunu bunlara nesne analizi yapmanın gerekliliğini ve ayrıca kültürel sistemlerin tüm alt parçalarının inceleneceği yeni bir sistem kurmanın öneminden bahsetmişti. Ayrıca Godern Willey ve Philip Philips 1958 yılında kültürel süreçleri incelemenin önemini ortaya koymuşlardı. 1959 yılında ise Joseph Caldwell’in ‘’Yeni Amerikan Arkeolojisi’’adlı makalesi ise yine bu kültürel süreçlere vurgu yapmaktaydı.
1960 yılına gelindiğinde Lewis Binford öncülüğündeki bir grup arkeolog tarafından Yeni Arkeoloji (Süreçsel Arkeoloji) ismiyle belki de arkeolojideki en büyük devrim başlamış oldu. Süreçsel Arkeoloji hakkındaki ilk yayın ise Lewis Binford’un 1962 yılında yayınlanan ‘’Antropoloji Olarak Arkeoloji’’ adlı makalesi olmuştu. ,
Kuramın ilk sunumu ise 1965’te Amerikan Arkeoloji Toplantısında Lewis ve Sally Binford tarafından yapıldı. Binford arkeolojinin antropoloji gibi çalışması gerektiğini söylüyordu yani eski kültürlere zaman ve mekân düzleminde yapılan tanımlamanın yetersiz ve arkeologun temel işi olmadığını söylüyor ve arkeologun asıl işinin kültürü alt gruplarıyla beraber inceleyip, kültürel değişim süreçlerini açıklamak olduğunu vurguluyordu.
Bu durum yukarıda verilen soru üçlüsüne nasıl ve neden sorularının eklenmesini sağladı. Bu çalışmaları yaparken de oldukça bilimsel bir tutum izleyerek, doğa bilimlerinden fazlasıyla yararlanarak nesnel bir anlayışa sahip olunabileceğini düşünüyorlardı. Öte yandan buluntuların yorumları konusunda ara bağlam yani köprü kurmak diyebileceğimiz bir yöntemi kullanıyorlardı. Bu yöntem arkeolojik yerlerin oluşum süreçlerini anlamaya yönelik bir çalışmaydı. Bu çalışma etnoarkeoloji ve deneysel arkeoloji sayesinde yapılmaktaydı.
Süreçsel arkeoloji sonrasında büyük bir hız kazanan kuramsal tartışmalarında etkisiyle The Theoretical Archaeology Group yani Teorik Arkeoloji Grubu 1979 yılında Colin Refrew ve Andrew Fleming tarafından İngiltere’de kuruldu.
Süreçsel arkeoloji popülaritesinin yanında aldığı birçok eleştiriyle de gündem kalmaya devam etti. Yoğunlaşan eleştirilerle beraber 1980’lere gelindiğinde Ion Hodder öncülüğünde Post-Süreçsel (yorumlamalı) arkeolojik yaklaşım dünya arkeolojisine duyuruldu. Bu kuram özellikle süreçsel arkeolojideki detaylı bilimsel bir çalışma ve ara bağlam gibi yöntemlerle nesnel sonuçlara ulaşabileceği fikrine karşı çıktılar. Onlara göre geçmişin tek bir yorumu yoktu. Tek bir yorumu olmadığı gibi yorumlama sanatıyla maddesel kültür farklı perspektiflerde incelenmeliydi. Ayrıca diğer bir eleştiri ise kültüre bütüncül bakılmalı söyleminin söylemde kaldığını daha çok çevre, teknoloji ve ekonomi gibi konulara ağırlık verildiği inanç ve ideoloji görmezden gelindiği söylenmişti. Yorumlamalı arkeoloji ise kültürleri anlamak ve değişim süreçlerini tespit etmek için daha çok eylemleri ve düşünceleri ön plana koymayı, yorum yapmayı ve hikâyeler üretmeyi ön plana koydular.
1970’lerde gerçekleşen kadın hareketlerinin etkisiyle Feminist Arkeoloji doğdu. Arkeolojik materyalleri yorumlama sırasında gösterilen erkek egemen kavramlara ve yorumlara karşı bir karşı duruş olarak doğdu. Daha sonraları sadece kadına dair şeyler arama yoluna girince eleştirileri üzerine çekti. Fakat bu kuram gerçek anlamda arkeolojik materyalleri yorumlama konusunda gösterilen cinsiyetçi tutumların değişmesine etki etti.
20. yüzyılda doğan diğer yaklaşım ise Neo-Darwinist yaklaşımdı. Bu yaklaşım 19. yüzyılda doğan evrimsel arkeolojinin gelişmiş haliydi. Evrimsel arkeoloji, biyolojik evrimin olduğu gibi kültürel evrimin de var olduğunu ve bu kültürel evrimin dönüm noktalarının anlaşılması gerektiğini vurgulamaktaydı.
Gamble 2014: C. Gamble, Arkeolojinin Temelleri, Aktüel Arkeoloji Yayınları, İstanbul.
Green 1981: S. Green: Prehistorian: A Biography of V. Gordon Childe. Bradford-on-Avon, Moonraker Press, Wiltshire.
Renfew – Bahn 2015: C. Renfew, P. Bahn, Arkeoloji: Anahtar Kavramlar, İletişim Yayınları, İstanbul.
Renfew – Bahn 2017: C. Renfew, P. Bahn, Arkeoloji: Kuramlar, Yöntemler ve Uygulama, Homer Kitapevi, İstanbul.
Trigger 2014: B. G. Trigger, Arkeolojik Düşünce Tarihi, Eski Yeni Yayınları, Ankara.
You must be logged in to post a comment Login