Gürcistan bozkırlarının geniş çayırlarının üzerinde bir yükseklikte bulunan Ortaçağ kilisesi, binlerce yıl boyunca insanların İpek Yolu nedeniyle gidip geldikleri bir noktayı işaret ediyor. Fakat 1.7 milyon yıl önce bu bölge, farklı göçmen gruplar için bir kavşak niteliğindeydi. Bunlar arasında kılıç dişli kediler, Etrüsk kurtları, sırtlanlar ve insan ailesinin ilk üyeleri vardı.
Buradaki ilkel hominidler, vahşi hayvan yuvalarına girerlerdi. Amaçları ölü bedenlerden bir şeyler bulmak, mamut ve kurt kemiklerinden basitçe yapılmış taş aletlerle et sıyırmak ve çiğ şekilde yemekti. Geyikler gölden su içerken, hominidler ise nehrin kenarında yaşayan kestane ve ceviz ağaçlarından çitlembik ve ceviz toplarken onları sinsice izlerlerdi. Bu av peşinde koşan hominidlerin bazen kendileri de av haline geliyordu. Bu durumun kanıtlarını, hominid kemikleri üzerinde gördüğümüz büyük kedilerin ve sırtlanların diş izlerinden anlıyoruz.
Denton’daki North Texas Üniversitesi’nden ve arazinin uluslararası analiz ekibinin üyesi olan Reid Ferring, ‘’Vadide birileri akşam yemeği zili çalıyordu’’ yani ‘’Etoburlar ve insanlar birbirlerini yiyorlardı’’ diyor.
Burası, insan evriminin erken dönemlerine ait benzersiz bilgilere sahip olmamızı sağlayan ve türümüzün ilkel üyelerinin Afrika’daki evlerinden çok uzakta yaşamda kalmaya çalıştıkları yer olan Gürcistan’daki Dmanisi arkeolojik alanı.
(Homo erectus’un Bizim Gibi Yürüyebildiği Ortaya Çıktı)
Türümüz bu mücadeleyi gösterirken kış koşullarında kıyafetsiz, ateşsiz ve ayrıca azılı etoburlarla bir et yarışındaydı. 4 hektarlık alana neredeyse ağzına kadar yayılmış bir biçimde bulunan ve mükemmel bir şekilde korunmuş Afrika dışındaki bilinen en eski fosiller bulunmuştu. Bu fosiller: 5 kafatası, 50 iskelet kemiği ve 2 yıl önce çıkarılmış ve henüz yayını yapılmamış olan 2 leğen kemiği. Bloomington’daki Indiana Üniversitesi’nden arkeolog Nick Toth “Buraya benzer başka bir yer yok, burası tarihin ana damarlarından biri.’’ diyor.
25 yıl önce Dmanisi’deki çene kemiği keşfedilene kadar araştırmacılar, Afrika’dan ayrılan ilk türün klasik Homo Erectus (ayrıca Afrika’da H. Ergaster olarak da bilinir) olduğunu düşünüyorlardı. Modern insanın uzun ve nispeten daha büyük beyinli ataları 1.9 milyon yıl önce ortaya çıktı ve kısa süre sonra sofistike el baltalarını icat etti. Onlar kendilerinin Afrika dışına göç etmiş ve oradan da Java’ya, Asya’nın en uzaklarına kadar henüz daha 1.6 milyon yıl önce göç etmiş ilk tür olduklarını düşünmüş olabilirler. Fakat Dmanisi’de biriken kemik ve aletler ilk göçmenlerle ilgili farklı bir resim ortaya koyuyor.
Şimdiye kadar açık bir şekilde ortaya koyuldu ki, bu öncüler şaşırtıcı bir biçimde ilkel, küçük bir bedene sahip, yaklaşık 1,5 metre boyutlarında, küçük aletler kullanan ve beyinleri modern insana göre üçte bir orandan yarısına kadar değişiklik gösteriyor. Bazı paleontologlar Afrika’daki bölük pörçük fosillere kıyasla buradaki fosiller sayesinde H. Erectus’un erken ve ilkel formları hakkında daha iyi görüş elde edebileceklerine inanıyorlar. Smithsonian Enstitüsü’nün Washington’daki Ulusal Doğa Tarihi Müzesi’ndeki bir paleoantropolog olan Rick Potts, “Dmanisi’nin hominidleri sayesinde ilk kez Homo Erectus’un kökeni için sağlam bir hipotezimiz olduğunu düşünüyorum” diyor.
Homo Erectus’a bile kıyasla kısa ve küçük beyinli olan Dmanisi insanları yahut onların yakın ataları, Afrika’da meydana çıktı ve daha sonra Asya’nın binlerce kilometre içlerine kadar göç ettiler.
Bu sonbaharda, paleontologlar Tiflis ve Dmanisi arkeolojik alanı içerisinde 20-24 Eylül tarihleri arasında düzenlenen “Dmanisi ve ötesi” adlı konferansı için bir araya geldi. Buradaki araştırmacılar keşfin 25. yılını kutlarken, yarım düzine tesadüfî şekilde bulunan fosillerle dolu çukurları incelediler ve coğrafi bir bulmaca üzerine tartıştılar: Bu ilkel hominidler – ve ataları – Sahra altı Afrika’dan Kafkas Dağları’na en az 6000 kilometre yol almayı nasıl başardılar? Tempe’deki Arizona Eyalet Üniversitesi’nden paleoantropolog Donald Johanson’a sordu: “Afrika dışına ateş ve çok büyük beyinleri olmadan hareket etmelerine izin veren neydi? Nasıl hayatta kaldılar?”
(1,5 Milyon Yıllık Ayak İzleri Homo Erectus’un Nasıl Avlandığını Gösteriyor)
Onlar için kolay yoktu. Zürih Üniversitesi ve Gürcistan Ulusal Müzesinde doktora dereceli bir paleoantropolog olan Ann Margvelashvili, ‘’Dmanisi’deki hominidlerin dişlerine ve çenelerine bakmak ağız dolusu acı görmektir.’’ diyor. Margvelashvili, Grönland ve Avustralya’dan modern avcı toplayıcılarla Dmanisi insanlarını kıyaslandığında, Dmanisi’deki bir gencin çok daha küçük yaşta diş sorunları yaşadığını fark etti. Gençlerde diş çürükleri, diş sıkışıklıkları ve hipoplazi vardı. Hipoplazi, çocuklarda bir noktada emaye büyümesinin durduğunu belirten bir çizgi ve muhtemelen yetersiz beslenme veya hastalık nedeniyle oluşuyor.
Bir başka birey ise çene kemiğine zarar veren ve ölüm sebebi olabilecek ciddi bir diş enfeksiyonundan muzdaripti. Dişlerindeki kırıklar ve yıpranmalar: dişlerini alet olarak kullandığını ve kemik iliği için kemikleri kırdığını ortaya çıkardı. Ayrıca tüm hominid dişleri, ağızlarında yiyeceklerin ve suyun PH değerinin etkisiyle oluşan bakteriler tarafından üretilen iltihaplar nedeniyle plak kaplamıştı. Dişte oluşan bu zararlar dişsizliğe giden bir yoldu.
Taş aletlerin ve fosillerin izlerini süren araştırmacılar, erken Homo türünün Afrika dışına çıkmasından Asya’nın uzak köşelerine kadar olan muhtemel yayılım yollarının izini sürdüler.
Bununla birlikte onlar zayıf bedensel durumlarını desteklemek için aletler yaptılar. Bir çoğu acemi işi olan ve tortulara göre tarihlenmesi 1.76 milyon yıl önceden 1.85 milyon yıl önceye kadar 15.000 ‘den fazla taş alet yongaları ve çekirdeklerinin yanı sıra 900’den fazla eser buldular. H. Erectus’un Doğu Afrika’da el baltasını yani Aşölyen teknolojiyi 1.76 milyon yıl önce icat ettiğinin bilinmesine rağmen Dmanisi’yi kimse bilmiyordu.
(Tüm İnsanlar Afrika’da Evrimleşmemiş Olabilir)
Doğrusu Dmanisi’deki taş aletler Olduwan yahut Mod 1 olarak bilinen endüstriye aitti. Bu endüstri kesmek ve kazımak için basit yongalardan ve dövmek için dairesel kıyıcılardan oluşmaktaydı. Dmanisi’deki Oldowan aletler 50 farklı hammaddeden üretilmişti ve bu taş alet üreticilerinin seçici olmadıklarını gösteriyordu. Gürcistan Ulusal Müzesi’nden arkeolog David Zhvania, “Hammaddelerini seçmiyorlardı buldukları her şeyi kullanıyorlardı.” diyor.
Bu basit endüstri bir şekilde onların dünya çapına yayılmasına izin verdi. Potts ‘’Onlar kendi davranışlarını geniş çeşitliklerdeki ekolojik durumlara göre ayarlayabiliyorlardı’’ diyor. Belki de anahtar, bu basit araçlarla et kesebilme kabiliyetiydi. Et yemeleri, onların hangi bitkilerin zehirli olduğunu bilmedikleri yeni yaşam alanlarında hayatta kalabilmelerini sağladı. İngiltere’deki Cambridge Üniversitesi’nden paleoantropolog Robert Foley, “Et yemek büyük ve önemli bir değişim.” diyor.
Toht, “Onlar sahip oldukları çelimsiz taş yongalarıyla bile büyük etoburlarla et için mücadele edebiliyorlardı, o adamlar gerçekten belalılardı.’’ diyor. Toplantıda, eski bir vadi girişine yakın parke taş yığınlarına işaret etti; burada hominidlerin, yırtıcıları taşlayarak savuşturmaya (yahut avlamaya) çalıştıklarını ileri sürüyor.
Onlar Afrika’dan ayrıldıklarında kendi rotalarını belirlediler. Araştırmacılar uzun zaman boyunca H. Erectus’un Afrikalı memelileri yeni uyandıklarında avlayarak silip süpürdüklerini düşünüyordu. Ancak Dmanisi’de bugüne kadar analiz edilen yaklaşık 17.000 hayvan kemiğinin tümü, Minnesota Üniversitesi’nden biyolojik antropolog Martha Tappen’e göre, Avrasya türlerine ait. Dmanisi’deki Avrasyalı olmayan tek memeli hominidler. Bunun çarpıcı kanıtı Foleye göre “Davranışlarının diğer hayvanlardan farklı olması.’’
Exeter Üniversitesi’nden paleoantropolog Robin Dennell, “Belki de hominidlerin yeni bölgelere yaptıkları riskli girişimlere izin veren şeyin, korku ve kaçmak nedir bilmeden yaptıkları avlar olabileceğini öne sürüyor. Tappen ise “ilgi çekici yeni bir fikir” diyor ama test edilmesi gerektiğini düşünüyor.
Göçebe hominidler Afrika’dan dışarı doğru çıkarken arkalarında araştırmacıların onların izlerini sürebilmesine olanak sağlayan aletler bıraktılar. Etiyopya’da, küçük beyinli Homo habilis gibi muhtemelen Homo’nun ilk mensupları tarafından üretilen en eski taş aletler, güvenilir bir şekilde 2,6 milyon yıl önceye tarihleniyor (ve muhtemelen Kenya’da 3.3 milyon yıl önceye).
(Hobbitlerin Köken Sorunu Nihayet Çözüldü)
İspanya Bugras’ta bulunan İnsan Evrimi Araştırma Ulusal Merkezi arkeologlarından Mohamed Sahnoun, Cezayir’in kuzeydoğusundaki yüksek rakımlı Ain Boucherit’te bulunan taş aletler ve kemikler sayesinde hominidlerin 2.2 milyon yıl önce Sahra’yı nemli ve yeşilken geçtiğini öne sürüyor. Onun Dmanisi toplantısında sunduğu ve aslında yayınlanmamış sonuçlarına göre bu kanıtlar kuzey Afrika’daki insan varlığının en erken kanıtı. Bir sonraki en eski endüstri, 1,85 milyon yaşında olan Dmanisi’den geliyor. Mod 1 alet kitleri Çin’de 1.7 milyon yıl önce ve Java’da 1,6 milyon yıl önce Homo erectus fosilleriyle birlikte ortaya çıktı. Foley, “Bizler bu çalışmalarla antik hominid hareketlerini ufak bir bölümünü ortaya çıkarmış oluyoruz.’’ diyor.
Bu taş kırıntıları bırakan insanların kimliği, Dmanisi fosillerinin incelenmesiyle daha da derinleşen bir sır. Kazı ekibini Georgia’daki tüm türleri H. Erectus olarak sınıflandırdı. Fakat buradakiler daha ilkel ve değişkendi. Bu nedenle araştırmacıların, bunların Homo Erectus mu, Homo Habilis mi, ayrı bir tür olan H. Georgicus mu yahut bunların üçünün karışımı mı olduğu konusunda tartışmaları var. Tabi ki bu üç tür de alanı farklı tarihlerde iskan etmiş olabilir.
Toplantıda sunulan Dmanisi kafataslarının yeni bir analizi, kafataslarının çoğunun ne kadar ilkel olduğunu vurgulayarak bu tartışmaları alevlendirdi. Şekil ve büyüklüklerini diğer birçok hominid kafatasları ile karşılaştırmak için istatistik tabanlı bir teknik kullanan paleoantropolog Philip Rightmire, Dmanisi kafataslarından yalnızca birinin 730 santimetreküp ile “Homo erectus’un sınırları içinde olduğunu belirtti. En küçüğü 540 santimetreküp olan diğerlerinin ise Homo Habilis ile daha yakın bir kümeye ait olduklarını belirtti.
Dmanisi hominidleri de modern insanlar gibi yürüyemiyorlardı. Üçayak parmağı kemiğinin kesitlerinin yeni bir analizi, kortikal kemiğin (yoğun dış tabaka), modern insanın ayak parmaklarında olduğu gibi aynı şekilde desteklenmediğini gösterdi. Muhtemelen hominidlerin ayak parmakları arasındaki kuvvetler daha farklı şekilde dağıtılmaktaydı. Los Angeles’daki Güney Kaliforniya Üniversitesi ve Gürcistan Ulusal Müzesi’nden Tea Jashashvili diyor ki: “Onlar belki biraz daha fazla şempanze gibi yürüyorlardı, belki de ayaklarının dış kenarlarını daha fazla itiyorlardı.”
New York’taki Amerikan Doğa Tarihi Müzesi’nden paleoantropolog Ian Tattersall: “Eğer çok fazla ilkel özellik varsa, neden ona Homo Erectus diyorlar?” diyor. “İnsanlar, Homo erectus’un ne olduğu sorusundan kaçınıyor. Sürekli yeni şeyler ortaya çıkıyor ve araştırmacılar sınıfları yeni çalışmalara uyacak şekilde büyütüyorlar.’’
Foley Ventures ise “H. erectus’un ne anlama geldiğiyle ilgili en ufak bir fikrim yok’’ diyor.
Gerçekten de, Homo erectus Java adasındaki Trinil, Güney Afrika, Doğu Afrika, Gürcistan, Avrupa ve Çin dâhil olmak üzere kabaca 300,000’dan 1,9 milyon yıl önceye kadar geniş bir zaman ve mekanı kapsıyor. Johanson: “Onlar her şeyi Homo Erectus’un bu devasa coğrafi mesafesine, zaten özünde tüm dünyaya yayıldığı düşünülüyor, ve muazzam genişlikteki zaman aralığına koymaktalar’’ şeklinde bir eleştiri getiriyor.
Rightmire, diğer hiçbir türün Dmanisi örnekleriyle daha iyi uyuşmadığını söylüyor. Örneğin damak ve kafatası şekilleri, Homo habilis ile değil, Homo Erectus’unkilerle uyuşuyor.
Ponce de León, “Kafatasının büyüklüğü ve yüz şekli, hem modern insanlar hem de şempanzeler de dahil olmak üzere diğer türlerden daha büyük değildir, özellikle de çenenin ve yüzün bir ömür boyunca büyümesini göz önünde bulundurursak. Gürcistan Ulusal Müzesi genel müdürü ve Dmanisi ekibinin başı David Lordkipanidze, “Fosillerin küçük boyları ve beyinleri Homo habilis ile en iyi şekilde uysa da, nispeten uzun bacakları ve modern vücut oranları onları Homo erectus’a yerleştirir’’
Dmanisi halkının kesin kimliği ne olursa olsun, onları araştıran araştırmacılar, alandan gelen fosillerin ve eserlerin zenginliğinin insanlık destanındaki kritik bir an için nadir kanıtlar sunduğuna katılıyorlar. Onlar, kıtaları geçmek için teknolojik bir devrim yahut özellikle büyük bir beyine gerek olmadığını gösteriyorlar. Ve onlar Asya’nın tüm köşelerine yayılan bu ilk gözetmenler için bir başlangıç hikâyesi öneriyorlar: Belki de ilkel Homo Erectus grubunun bazı üyeleri Dmanisi insanlarını daha doğuya itmiş olabilirler ve onların yavruları da daha sonra büyük beyinli Homo Erectus’lara dönüştüler Java’da olduğu gibi.
Bu rüzgârlı tepede ölen antik insanlarla ilgili kalan gizemlere rağmen, burası Gürcistan’ın ötelerine kadar uzanan araştırmacılara önemli dersler veriyor.
Science Mag. 22 Kasım 2016.
You must be logged in to post a comment Login