Merkez Ürdün’de kayalık bir yamacın altında, sakinlerinin ahşap kirişten çatıları olan, duvarları ve tabanı beyaz kireçle sıvanmış evlerde oturduğu Ain Ghazal adında 10.000 yıllık bir köyün kalıntıları yatıyor.
Orada yaşamış yüzlerce insan dairesel tapınaklarda ibadet etmiş ve 90 santimetre uzunluğunda geniş gözlü, ürpertici heykeller yapmışlardı. Sevgiyle andıkları ölülerinin kafataslarını süslemek için başlarını kesip evlerinin altına gömmüşlerdi.
Fakat Ain Ghazal hakkında bu etkileyici kültür kadar arkeologların ilgisini çeken başka bir şey daha vardı: Burası tarımın doğuşundan sonra oluşan ilk tarım köylerinden biriydi.
Ain Ghazal çiftçileri, yerleşim yerinin çevresinde arpa, buğday, nohut ve mercimek yetiştirdiler. Diğer köylülerse çevre tepelerde koyun ve keçi sürülerini gütmek için bir seferde aylarca köyü terk ediyordu.
Ain Ghazal gibi alanlar insanlık tarihindeki en önemli dönüşümlerden birine, insanların bitkileri ve hayvanları evcilleştirdiği, yerleşik hayata geçtiği ve birçoğumuzun bugün içinde yaşadığı gibi bir toplum oluşturmaya başladıkları ana dair bir bakış sunuyor.
Ain Ghazal gibi alanların sağladığı tüm bilgilere rağmen arkeologlar halen büyük sorularla karşı karşıya. İlk çiftçiler tam olarak kimlerdi? Medeniyetin başlı başına bir dönüm noktası olan tarım dünyanın diğer bölgelerine nasıl yayıldı?
Ancak şimdi bazı cevaplar şaşırtıcı bir kaynaktan, Ain Ghazal ve Yakın Doğu’daki ilk yerleşimlerden çıkarılan iskeletlerdeki DNA’lardan geliyor. Bu bulgular şimdiden tarımın ve evcilleştirmenin nasıl ortaya çıktığına dair uzun zamandır benimsenmiş fikirleri tekrar gözden geçirmeye sevk ediyor.
Dahası, yeni veriler ilk çiftçilerin muazzam bir iz bırakmış olabileceğini gösteriyor. İrlanda’dan Hindistan’a, insanlar soylarını binlerce yıl önce Yakın Doğu’da arpa ve buğday yetiştirmeye başlayan insanlara dayandırıyor.
Harvard Tıp Fakültesi’nde bir doktora sonrası araştırmacı olan İosif Lazaridis “Bu henüz anlamaya başladığımız medeniyet hikayesinin bir parçası.” diyor.
Tarım devrimi türümüzü ve gezegenimizi değiştirdi. Avcı toplayıcı topluluklar bitkileri ve hayvanları evcilleştirmeye başladıkça göçebe hayatı bıraktılar ve binlerce yıl boyunca var olan köyler ve şehirler inşa ettiler.
İstikrarlı bir yiyecek stoğu, nüfusların süratle artmasına imkan tanıdı ve küçük, eşitlikçi gruplar yüzlerce kilometreye yayılan krallıklara dönüştüler.
Tarım dünya çapında birkaç küçük merkezde başladı fakat muhtemelen ilk defa günümüz Irak, Suriye, Lübnan, İsrail ve Ürdün’ünün kısımlarını içeren bir Yakın Doğu bölgesi olan Bereketli Hilal’de ortaya çıktı. Burada bulunan gelişmiş bir tarımı işaret eden ekinler, besi hayvanları, yiyecek hazırlama için aletler ve köyler gibi kanıtlar yaklaşık 11.000 yıl öncesine dayanmakta.
1990’larda arkeologlar büyük ölçüde Bereketli Hilal’de tarımın Ürdün ve İsrail’de, güney Levant olarak bilinen bölgede başladığı kanısına vardılar. Smithsonian Ulusal Doğa Tarihi Müzesi’nde kıdemli bir bilim insanı olan Melinda A. Zeder, “Model her şeyin burada başladığı ve sonra belki insanlar da dahil her şeyin buradan yayıldığı şeklinde.” diyor
Fakat geçtiğimiz yıllarda Dr. Zeder ve diğer arkeologlar bu kanıyı bozdular. Araştırmaları Bereketli Hilal’de ve diğer birkaç alanda, yaklaşık aynı zamanlarda tarımın icat edildiğini gösteriyor. Örneğin İran’ın Zagros Dağları’nda Dr. Zeder ve ekibi yaklaşık 10.000 yıl öncesine dayanan, yabani keçilerin yüzlerce yıllık bir süreçte aşamalı olarak evcilleştirilmesinin kanıtlarını buldular.
Ayrıca, bitkilerin yetiştirilmesi de düşünülenden daha eski bir zamana dayanıyor olabilir.
1980’lerde, o zaman İbrani Üniversitesi’nde bulunan Dani Nadel ve meslektaşları Taberiye Gölü’nün kıyılarında Ohalo II olarak bilinen 23.000 yıllık bir alanı kazdılar. Bölgede altı adet çalı baraka vardı. Geçen yıl Dr. Nadel’in eş yazarı olduğu bir çalışma barakalardan birinde 150.000 tane, daha sonra ekin olarak kullanılacak badem, üzüm ve zeytin gibi çeşitli kömürleşmiş tohum ve meyve bulunduğunu gösterdi. Ohalo II’de bulunan bir taş bıçak tahılları toplamak için bir orak olarak kullanılmış gibi görünüyordu. Büyük yassı bir taş, tohumları öğütmek için kullanılıyordu. Açıkça görülüyor ki buranın sakinleri çiftçiliğin başladığı düşünülen zamandan çok önce yabani bitkileri yetiştiriyordu.
“Arkeolojik kayıtlarda gördüğümüz korunmuş çok az şeye dayanarak bu durumun ani bir değişim olduğu izlenimine kapıldık.” diyor Dr. Zeder. “Şimdi gerçekten kaynakların denendiği uzun bir süreç olduğunu anlıyoruz.”
Birçok bilim insanı insanların tarıma çevresel etkilerden doğan bir mecburiyetten geçtiklerini öne sürüyor. Belki Yakın Doğu’nun iklimi sertleşmiş, belki de avcı toplayıcı nüfusun ihtiyacı mevcut yabani yiyecek kaynaklarını aşmış olabilir.
Fakat “kaynakları denemek” insanların çaresiz kaldıkları zamanlarda yapacağı türden bir şey değildir. Dr. Zeder bunun yerine tarımın iklimsel değişimlerin Yakın Doğu’daki yabani bitki ve hayvan türlerinin çeşitliliğini değiştirmesiyle tarımın ortaya çıktığını savunuyor.
Birçok farklı topluluk fazladan yiyecek üretmenin yollarını denemeye başladı, bu da sonunda yeni bir yaşam biçimine, daha istikrarlı toplumsal gruplar halinde yerleşmeye başlamalarına olanak sağladı.
Genetik bilimciler uzun zamandır Ain Ghazal gibi yerlerde keşfedilen insan kalıntılarındaki DNA ile tarımın kökeniyle ilgili bu bulmacayı çözmeye yardımcı olup olamayacaklarını merak ediyordu.
Antik genetik materyaller iskeletlerde binlerce, bazen yüz binlerce yıl dayanabilir. Bilim insanları, eski insanların ve Neandertaller gibi soyu tükenmiş akrabaların bütün genomlarını dizileyebilmişlerdi.
Ancak Yakın Doğu’daki iskeletlerden DNA almak için gerçekleştirilen birkaç girişim sonuçsuz kaldı. Bölgenin şartları antik DNA’nın dayanabilmesi için uygun değil gibi görünüyor.
“Genetik olarak Yakın Doğu keşfedilmemiş bir bölgeydi.” diyor Harvard Tıp Fakültesi’nde bir genetik bilimci olan David Reich.
Ancak artık durum böyle değil. Yakın zamanda gerçekleşen iki çalışmada Dr. Reich’ın da aralarında bulunduğu genetik bilimciler ilk çiftçilerin kemiklerinden diğer insanlarla olan ilişkilerini tespit etmeye yetecek kadar DNA bulup çıkarmak üzere yeni yöntemler kullandılar.
Dr. Reich ve University College Dublin’de bir arkeolog olan Ron Pinhasi ve Harvard’dan Dr. Lazaridis’in de aralarında bulunduğu meslektaşları Yakın Doğu’da bulunan 44 kalıntı grubundan genetik materyal çıkardılar. Materyaller İran’daki ilk çiftçiler ve Ain Ghazal gibi Güney Levant’ta bulunan bir diğer alandan çıkarılan kemiklerden çıkarılan DNA’ları içeriyor. Dr. Reich’ın ekibi bölgedeki avcı toplayıcılara ait çok daha eski, neredeyse 14.000 yıl öncesinden genetik materyal keşfetti.
Yeni sonuçlar yine aynı çıkarıma işaret ediyor: Her bölgedeki ilk çiftçiler daha eski avcı toplayıcıların soyundan geliyor. Dahası, her topluluğun on binlerce yıla dayanan kendine ait belirgin bir soyu var.
Her biri diğerinden genetik olarak Avrupalılarla Çinliler kadar farklı. Ve bu gruplar avcı toplayıcılardan gelişmiş çiftçilere dönüştükleri tarım devrimi boyunca farklı kaldılar. “Bu grupların birbirinden ne kadar farklı olduğunu görmek oldukça şaşırtıcıydı” diyor Dr. Lazaridis. “Olmuş olduğunu düşünebileceğiniz her şeyden daha uç bir durum.”
Dr. Reich ve diğerleri bulguların Bereketli Hilal çevresindeki insanların birbirlerinden bağımsız olarak çiftçi olduklarını gösterdiğini öne sürüyorlar. “Tarımı geliştiren, genişleyen ve diğer tüm toplulukları işgal eden bir Yakın Doğu topluluğu yok.” diyor Dr. Reich.
Arkeologlar genetik bilimcilerden gelen yeni sonuçları memnuniyetle karşıladılar. Fakat şimdilik veriyi farklı yollarla yorumluyorlar.
Dr. Zeder antik DNA’nın Bereketli Hilal’deki çiftçilerin birbirlerinden bağımsız olarak, belki defalarca tarımı icat ettiği bir senaryoyu desteklediğini söylüyor. Fakat Harvard’da bir arkeolog olan Ofer Bar-Yosef gelişmiş tarımın yalnızca bir defa geliştirildiğini ve daha sonra hızla bir topluluktan diğerine yayıldığını öne sürüyor.
Bereketli Hilal’deki arkeolojik alanların kesin tarihlenmelerine dikkat çekiyor. Gelişmiş tarımın kanıtlarının bulunduğu en eski alanlar Güney Levant değil, Kuzey Suriye ve Güneydoğu Türkiye’de yer alıyor. Dr. Bar-Yosef tarımın burada başladığını düşünüyor.
Yosef, Bereketli Hilal’in diğer kısımlarındaki insanların tarımla ciddi olarak uğraşmadığını, ancak bilim insanlarının Neolitik paket olarak adlandırdığı, ekinler ve besi hayvanları kombinasyonu ve onları idare edecek teknolojiyle temasa geçtiklerinde bu uygulamaları kalıcı olarak edindiklerini iddia ediyor.
“Tarımla ilgili kanıtların bulunduğu alanların tarihlerinin haritasını çıkarın ve çekirdek alandan uzaklaştıkça daima daha geç bir tarih göreceksiniz.” Yeni genetik sonuçlar açıkça bu tarım teknolojisinin Bereketli Hilal’den yayıldığını, fakat bunu paylaşan toplulukların diğer topluluklarla birbirine karışmadığını gösteriyor.
Yeni araştırma ayrıca tarım Bereketli Hilal boyunca yayıldıktan sonra bile insanların binlerce yıl boyunca genetik olarak izole kaldıklarını gösteriyor.
“Eğer birbirleriyle konuşuyorlardıysa bile diğer topluluklarla evlenmiyorlardı.” diyor Gutenberg Üniversitesi’nden araştırmacılarla iş birliği yapan Londra Üniversite Akademisi’nde bir genetik bilimci olan Garret Hellenthal.
Fakat DNA araştırması ayrıca bu uzun süreli izolasyonun ani ve şaşırtıcı bir şekilde sonlandığını gösteriyor.
“Genetik olarak Yakın Doğu keşfedilmemiş bir bölgeydi.” diyor Harvard Tıp Fakültesi’nde bir genetik bilimci olan David Reich.
Ancak artık durum böyle değil. Yakın zamanda gerçekleşen iki çalışmada Dr. Reich’ın da aralarında bulunduğu genetik bilimciler ilk çiftçilerin kemiklerinden diğer insanlarla olan ilişkilerini tespit etmeye yetecek kadar DNA bulup çıkarmak üzere yeni yöntemler kullandılar.
Yaklaşık 8.000 yıl önce Bereketli Hilal halkları arasındaki bariyerler kalktı ve genler bütün bölge boyunca akmaya başladı. Yakın Doğu bir homojen insan karışımına dönüştü.
Neden? Dr. Reich büyüyen çiftçi toplumların ticaret ağlarıyla birbirlerine bağlanmaya başladıklarını düşünüyor. İnsanların bu güzergâhlar üzerinde ilerlediler ve diğer topluluklarla evlenmeye ve birlikte çocuk sahibi olmaya başladılar. Genler yalnızca Bereketli Hilal boyunca akmadı — ayrıca dışarıya doğru dalga dalga yayıldılar. Bilim insanları üç kıtadaki yaşayan insanlarda ilk çiftçilerden DNA tespit etti.
“Her yöne doğru bir genişleme var gibi görünüyor,” diyor Dr. Lazaridis.
Türkiye’deki ilk tarımcılar 8.000 yıl önce ülkenin batı kısımları boyunca ilerlediler, Boğaz’ı geçtiler ve Avrupa içlerine yol aldılar. Orada çiftçilerle karşılaşmadılar. O zaman Avrupa 30.000 yıldır avcı toplayıcı topluluklara ev sahipliği yapıyordu. Çiftçiler, onların alanlarının çoğunu zapt edip tarım arazisine dönüştürdü ve çoğu zaman onlarla birbirine karışmadı.
Avcı toplayıcılar yüzlerce yıl boyunca var olmayı sürdürdü fakat sonunda daha büyük olan tarım topluluklarına karıştı. Bugün Avrupalılar soylarının çoğunu bu iki gruba dayandırabilir.
Günümüz İran’ında bulunan ilk çiftçilerse doğuya yayıldı. Sonunda torunları kendilerini günümüz Hindistan’ında buldular. Bugün DNA’ları Hintlilerin genomlarının önemli bir kısmını oluşturuyor.
Peki Ain Ghazal halkı? Onların nüfusları ise Doğu Afrika’ya yayıldı ve beraberlerinde mahsüller ve hayvanlar götürdü. Doğu Afrikalılar Güney Levant’ın ilk çiftçilerin soylarını sürdürüyorlar — Somali’de insanların DNA’sının üçte biri buradan geliyor.
Dr. Reich Bereketli Hilal’den daha sistematik bir şekilde numune elde ederek ilk çiftçiler hakkında daha fazla bilgi edinmeyi umuyor. “Bu eşsiz ve özel numuneler kolaylıkla elde edilir şeyler değiller.”
Fakat Bereketli Hilal’in genetik haritasındaki en çok göze çarpan boşluklardan bazılarını doldurmak konusunda pek iyimser değil. Henüz kimse bilinen en eski tarım yerleşimlerinde yaşamış insanlardan DNA çıkarabilmiş değil. Ve yakın bir zamanda tekrar deneyebilecekler gibi görünmüyor; zira bunun için Suriye iç savaşının ortasına dalmaları gerekiyor.
NY Times. 17 Ekim 2016.
You must be logged in to post a comment Login