2022 Türkiye’sinden 7 Talihsiz Arkeoloji Olayı

Talihsiz arkeoloji olaylarını derlediğimiz bu liste, birbirinden trajikomik hikayeleriyle bizleri her seferinde şaşırtmaya devam ediyor.

Türkiye’de kültürel miras bilinci geniş bir kesime yayılabilmiş değil. Toplum olarak yabancı ülkelere kaçırılan kültürel varlıklar sinirimizi bozuyor, ancak yapılan definecilik faaliyetleri gayet normal karşılanıyor. Oysa ki bir eserin diğer ülkelere kaçırılma macerası çoğunlukla definecilik faaliyetiyle başlıyor. Bir de yetkili eller tarafından yaratılan tahribat söz konusu. Kültürel miras bilinci oturmadıkça, sahte diplomalar, definecilik faaliyetleri, uygun olmayan restorasyon projeleri, eser kaçakçılığı vb tüm faaliyetler devam ediyor.

Ancak yine de, arkeoloji dünyasında yaşanan bu kadar kötü olayı görerek, Türkiye’nin dört bir tarafındaki bilimsel çalışmaları görmezden gelmek olmaz. “Türkiye’de güzel şeyler de oluyor!” demek istiyorsanız, sizi 2022 yılında Türkiye’de öne çıkan arkeolojik keşiflere göz atmaya davet ediyoruz.

7- “Biz yaptık oldu” usulü restorasyon

Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Gürün’ün Datça’da tarihi Çeşmeköy Camii’nin restorasyonuyla ilgili paylaşımı tepkilere yol açtı.

Tarihi yapının özgün hali ile hiç benzemeyen restorasyon fotoğraflarını paylaşan Gürün şöyle dedi: “Neydi? / Ne Oldu? Datça-Cumalı Mahallesi Çeşmeköy Mevkii’nde bulunan tarihi Çeşmeköy Camii’nin restorasyon çalışmalarını tamamladık. Kültürel mirasımızı koruyup, gelecek nesillere aktarmaya devam edeceğiz.” Restorasyonu yeni tamamlanan Çeşmeköy Camii’nin, Türkiye’nin de imzacısı olduğu Uluslararası Restorasyon ve Koruma Teknikleri Bildirgesi Venedik Tüzüğü’nün maddelerine aykırı olduğu görülüyor. Twitter’da gelen tepkilerden bazıları şöyle:

  • Gelecek nesillere başka bir şey aktarmış oldunuz, lütfen aktarmaya devam etmeyin. (Prof Dr Engin Akyürek)
  • Tekrar eski haline getirilirse olağanüstü bir restorasyon çalışması olacak. (Vedat Milor)
  • Neydi/ Ne oldu bu ülkenin kültürel travması olmaya başladı… (Meral Akçay)

6- Büyükşehir Belediyesi olarak tarihe iz bırakmak

Sultanahmet meydanında Hipodrom’dan kalan Yılanlı Sütun’un üzerine, 2007’deki restorasyon sırasında “Sur AŞ 2007” yazısının kazındığı ortaya çıktı.

Yılanlı Sütun, İstanbul’un Klasik döneminden günümüze kadar ulaşmış en eski büyük boyutlu anıtlarından biri. MÖ 479 yılında Pers ordusu karşısında birleşen Yunan kent devletlerinin kazandığı zafer anısına yapılan anıt, önce Delphi’deki Apollo mabedine dikilmişti. Daha sonra 324 yılında İmparator Konstantin tarafından İstanbul’a getirildi. Yunanların Perslere karşı Platea’de kazandıkları zafer üzerine elde ettikleri ganimetlerle, Delphi’de tanrı Apollon’a sunulan “üç ayaklı kazan”ın bir parçasıydı. Birbirine dolanmış üç yılan gövdesi biçimli sütunun üzerinde, savaşa katılan 31 Yunan kent devletinin isimleri yazılıydı. Artık 32 isim yazılı: “Sur AŞ 2007”

5- Beykoz’da büyüyünce müze olmak isteyen bir işyeri

Yanlış görmüyorsunuz. Fotoğrafta gördüğünüz her şey tarihi eser. Üstelik burası bir müze değil, Beykoz’da bir işyerinin bahçesi. 

İstanbul, Beykoz’da düzenlenen tarihi eser operasyonunda, gözlerinize inanamayacağınız kadar tarihi eser ele geçirildi. Yetkililer, eserlerin incelenmesi için üç müzeden dokuz kişilik bir ekip kurdu fakat yığın halindeki eserlerin incelenmesi için görevlendirilen uzmanların sayısı az geldi. Beykoz’da farklı noktalara düzenlenen operasyonda, yetkililerin “10 tır dolusu kadar” olarak belirtiği sayıda tarihi eser ele geçirildi. Operasyon yapılan iş yeri sahibinin 30 yılda 10 müze açacak kadar eser topladığı belirtildi.  İş yeri sahibinin söz konusu eserleri replika olarak tanıttığı ve hem yurt içinde, hem de yurt dışında sattığı ortaya çıktı. Sayısız pitos ve amforalardan oluşan binlerce tarihi eserin büyük bir kısmının denizden çıkarıldığı, bir kısmının ise Anadolu’nun farklı yerlerinden getirildiğini belirlendi. Bulunan eserler o kadar fazlaydı ki, hepsinin incelenebilmesi için İstanbul Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü, Türk İslam Eserleri Müzesi Müdürlüğü ve Askeri Müzesi Müdürlüğü’nden dokuz kişilik özel bir ekip oluşturuldu. Şüphelinin yaklaşık 30 yıldır tarihi eserleri topladığı ortaya çıktı.

4- Osmanlı motiflerinde şeytan aramak (ve parçalamak)

Önce hedef gösterilen Eyüp Sultan Türbesi’nin çini levhaları, bir kişi tarafından çekiçle parçalandı.

2021 yılının Kasım ayında, bir grup insana Eyüp Sultan Türbesi’ndeki çinileri anlatan bir şahıs, söz konusu Rumi motiflerini göstererek ve eliyle vurarak, bu çiniler üzerinde şeytan motifi olduğunu iddia etmişti: “Google’da şeytan yazıp aratabilir misiniz? Bunu kim yaptı buraya? Bunu bir sormak lazım kendimize. Ne zamandan beri ihanete uğruyoruz? Biz Müslümanız, bunu görmemiz lazım.” Mart ayında ise, TRT 1’de yayınlanan ‘Alişan ile Hayata Gülümse’ programında, bir seccade motifinde ‘şeytan’ görüntüsü arandı. Ekrana verilen bir seccadenin motiflerini yorumlayan Prof. Dr. Ali Akpınar ile Alişan, bir motif için ‘şeytan ‘benzetmesi yaptı. En nihayetinde “deli raporu” olduğu söylenen bir şahıs, türbedeki çini levhayı çekiçle parçaladı. Ancak söz konusu Rumi motifin, Selçuklu’dan Osmanlı’ya kadar en çok kullanılan motif olduğu ortaya çıktı.

3- Tarihi saat kulesine plastik saat takmak

Antalya’nın tarihi Kaleiçi Saat Kulesi’ndeki orijinal saatin çalınıp yerine plastik saat takıldığı ortaya çıktı.

 Kaleiçi Saat Kulesi’nin devam eden restorasyonu sırasında kulenin tepesine 19. yüzyıl başlarında takıldığı belirtilen orijinal saatin çalındığı, yerine plastik saat takıldığı anlaşıldı. Plastik saati tarihi taşlara tutturmak için kullanılan demir çerçevelerin de yıllar içerisinde ağırlıklarıyla tarihi taşları çatlattığı belirlendi. Kulenin Helenistik döneme ait burçlar üzerinde yer aldığı, ve Bizans döneminde yapıldığı belirtiliyor. 1900’lü yılların başında 2. Abdülhamid döneminde inşa edilen saat kulesindeki orijinal saatlerin 1988 yılında çalınmış olabileceği tahmin ediliyor. Yetkililer ise şu açıklamayı yaptı: “Nasıl çalınmış olabileceğine ilişkin kurumsal bir araştırma gerekiyor. Koruma Bölge kurulları ve Saat Kulesi 2019 yılına kadar mülkiyeti belediyede olduğu için belediye arşivlerinin incelenmesi gerekiyor.”

2- 42 yıl boyunca sahte diplomayla restorasyon yapmak

Antalya’da tam 42 yıl boyunca restorasyon çalışmalarına ve arkeolojik kazılara katılan mimar diplomalı bir kişinin diploması sahte çıktı.

42 yıldır mimar ve şantiye şefi olarak çalışan, Antalya’da restorasyon çalışmalarında ve arkeolojik kazılarda görev alan bir kişinin diplomasının sahte olduğu anlaşıldı. İhbar üzerine ilgili birimler, kişinin özel ve kamu projeleri öncesinde ibraz ettiği noter onaylı mezuniyet geçici belgesini Gazi Üniversitesi ile paylaştı. İlk yapılan incelemede; belge suretinin sahte, bazı bilgilerin ise başka bir mezuna ait olduğu tespit edildi. Antalya Valiliği, ilgili şahısın 2016 yılında Selçuklu dönemine ait Av Köşkü’nün ve 2018 yılında yine Selçuklu dönemine ait Antalya Mevlevihanesi’nin restorasyonunda görev aldığını belirledi. Hıdırlık Kulesi ve çevresinde 2021 yılında başlatılan arkeolojik kazılarda da şantiye şefi olarak görev yaptığı tespit edildi.

1- Ayasofya’yı yemek

Camiye çevrilmesinden sonra 2022 yılı içinde Ayasofya’dan ardı ardına tahribat haberleri geldi. İnsanlar bu anı bekliyormuşçasına Ayasofya’yı yemeye (gerçek anlamda) başladılar.

Nisan ayında Doğu Roma kaynaklarında, Nuh’un Gemisi’nin tahtalarından yapıldığı söylenen Ayasofya’nın İmparator Kapısı, kimliği belirsiz kişilerce parçalandı. Hatta ahşap kapının bazı kişilerce kutsal sayılarak yendiği iddia edildi. Olayın gündem olmasının ardından Vakıflar Genel Müdürlüğü, “Ufak bir dokunma ile tahribat oluşmuş… Takdir edersiniz ki çok kalabalık.” dedi.

Mayıs ayının başlarında ise Ayasofya’nın tarihi su haznesinin kapağının kırıldığı ortaya çıktı. Fotoğraflarda, tarihi su haznesinin kapağının kırıldığı ve insanların ayakkabılarını içine koyduğu görülüyordu. Olayın gündem olmasından sonra yapılan resmi açıklamada özetle “Parça orijinal değildi ve görüntü eski.” dendi.

Son olarak ise Ayasofya’da duvar sıvalarının torbalara doldurularak götürüldüğü iddia edildi. Sosyal medyada paylaşılan bir fotoğrafta, iki kişinin elleriyle duvarlardan sıvaları sıyırarak bir torbaya doldurdukları görüldü.

BONUS

Diyarbakır’ın Göbeklitepesi sular altına gömülüyor

Diyarbakır’da, Göbeklitepe ile çağdaş özel yapıların bulunduğu Gre Fılla Höyüğü sular altında kalıyor.

Diyarbakır’da yer alan ve Çanak Çömleksiz Neolitik döneme tarihlenen Gre Fılla Höyüğü, kısa süren kazılar sonrasında baraj suları altında kalıyor. Gre Fılla Höyüğü’nde çukur tabanlı yapılar bulundu. Bu yapılardan birinde steller var ve bunlar Göbeklitepe ile çağdaş. Araştırmacılar, bu alanları, çevresindeki insanların toplu halde sosyalleşebileceği ortak olarak kullanabileceği aynı zamanda inanç bağlamında ritüellerini de gerçekleştirdiği alanlar olarak tanımlayabileceklerini söylüyor. Günümüzden 11.000 ila 12.000 yıl öncesine ait bu yerleşim yerinde dört yıldan beri süren kazılarda en eski yerleşik topluluklara ait bulgulara rastlandı. Gre Fılla’daki bulgular, 2022 yılında Türkiye’deki en önemli arkeolojik keşif seçildi. Şimdi ise sulara terk ediliyor.

Arkeofili editöryel servisi. İletişim: arkeofili@gmail.com

You must be logged in to post a comment Login