Peru’da bulunan ve ilginç anatomik özellikleri nedeniyle “uzaylı” olarak anılan iskelete yapılan analizler, etik sınırını aşmış olabilir.
Peru Atacama Çölü’nde 2003 yılında, ciddi bir biçimde uzamış kafatasına sahip şekilde bulunan küçücük bir iskelet, bu normal dışı görüntüsüyle ilk başta insanlarda yeryüzü dışından gelen bir varlıkmış izlenimi uyandırdı.
O günden beri, neredeyse 15 cm uzunluğunda olan iskeletin, araştırmacıların “Ata” adını verdiği bir insan fetüsüne ait olduğu, yapılan DNA test sonuçlarına göre onaylandı. Ama, araştırmayı yürüten ve sonuçlarını Mart ayında yayınlayan bilim insanları, araştırma süresince kullandıkları metodlar bakımından ateş hattına tutuldular.
(Uzaylı Olduğu Söylenen 500 Yıllık İskelete Genetik Test Yapıldı)
International Journal of Paleopathology dergisinin Temmuz sayısında, başka bir grup bilim insanı, geçmişte yapılmış olan bu çalışma hakkındaki analizlerini yayınladılar. Bu analizlerde, iskeletin sözde anormalliklerinin (eksik kaburga kemiği gibi), önceki grubun cenin gelişimiyle ilgili bilgi eksikliğini ortaya koyduğunu, hatta bu bilgi eksikliğinin araştırmacıları iskelete zarar vererek gereksiz şekilde DNA çıkarttığına dikkat çektiler.
Yeni çalışmanın eş yazarlarından West Florida Üniversitesi Antropoloji bölümünde yardımcı Profesör Kristina Killgrove, önceki çalışmanın “yeterli bir etik beyan veya arkeolojik izin”den mahrum olduğunu ve çalışmalarının Şili vatandaşı olan bir araştırmacı içermediğinden ötürü, insan kalıntılarına yaygın olarak kullanılan protokolleri uygulamaktan kaçınmış olabileceklerini belirtiyor.
Yeni yapılan değerlendirmede, önceki çalışmanın öne sürdüğü şekilde, mumyalanmış iskeletin garip görünümlü kafatası ve vücudunun bir “anormallik” sonucu ortaya çıkmasından ziyade, bilakis, prematüre doğum sonrası ölen vücudun gömülmesi üzerine, yeraltının ısı ve basıncı sebebiyle sıkışmış ve uzamış olabileceği üzerinde duruluyor.
Ayrıca, yeni değerlendirmenin yazarları, önceki çalışmada mumyanın büyüklüğüne açıklama olarak sunulan “yeni mutasyonları” da sorguluyor. Bu önerilen mutasyonların ise, fetüsün şüphelenilen yaşındaki (15 hafta) bir bireyin iskelet gelişiminde bir etkisi olmayacağını öne sürüyorlar.
Kalıntıların sadece birkaç on yıllık olduğu düşünülürse, Mart ayında yayınlanan çalışmanın etik kaygıların üzerinde durmaması da yeni çalışmanın üzerinde durduğu başka bir nokta. Üstelik, dokudan DNA izolasyonu yapıldığı bölgede çeşitli hasarlara sebep olabildiği için, bunun üzerine çokça kısıtlama bulunuyor. Önceki çalışmada ise belirsiz olan konulardan biri ise DNA örneklemesinin yapılmasına gerçekten ihtiyaç olup olmadığı.
Yeni çalışmanın yazarlarına göre “Ata’dan herhangi bir genomik analiz örneği almanın arkasında bir bilimsel dayanak yok çünkü iskelet gayet normal, tüm genom analizi ise tamamen gereksiz ve etik dışı.”
(Uzaylı Teorilerinin Altında Kanıksanmış Bir Irkçılık Yatıyor)
Sonuç kısmında ise yazarlar, bu konuda önemli bir uyarıda bulunuyorlar; “DNA araştırmacılarının açık bir içeriği ve yasallığı olmayan veya özel koleksiyonlara ait kalıntıları içeren araştırmalara dahil olurken dikkatli olmaları gerekiyor.”
Live Science. 19 Temmuz 2018.
Makale: Halcrow, S. E., Killgrove, K., Schug, G. R., Knapp, M., Huffer, D., Arriaza, B., … & Gunter, J. (2018). On engagement with anthropology: A critical evaluation of skeletal and developmental abnormalities in the Atacama preterm baby and issues of forensic and bioarchaeological research ethics. Response to Bhattacharya et al.“Whole-genome sequencing of Atacama skeleton shows novel mutations linked with dysplasia” in Genome Research, 2018, 28: 423–431. International journal of paleopathology, 22, 97-100.
You must be logged in to post a comment Login