Napolyon Bonapart, Fransa’nın Korsika adasındaki soylu bir aileden gelip Avrupa kıtasının büyük bir çoğunluğuna hâkim oldu. 1815’de Waterloo Muharebesi’nde aldığı mağlubiyetin ardından, Güney Atlantik’te yer alan St. Helena adındaki ücra bir adaya sürgüne gönderilerek kalan günlerini burada geçirdi.
Tarihçilerin nesiller boyunca yaşamı ve imparatorluğu üzerine sayısız tarihi inceleme yaptığı Napolyon günümüzde daha çok boyunun kısalığı ile bilinse de ömrü boyunca yaptıklarının listesi oldukça uzun.
Ordudan önceki yaşamı
1769 yılında Korsika adasında Napoleone di Buonaparte ismiyle doğan Napolyon, 1796’da evlendiğinde, ismini Napolyon Bonapart’a çevirdi.
(Napolyon’un Favori Generalinin Gizemi, Rusya’da Çözülebilir)
Sözde Cenova hâkimiyetindeki Korsika, 1768 1769 yılları arasında Fransa tarafından ele geçirildiğinde hemen hemen bağımsız bir bölgeydi. Napolyon’un annesi Maria Letizia Buonaparte ve babası Carlo Maria di Buonaparte Fransız destekçisiydi ve aile Fransız hükümeti tarafından soylu olarak kabul edilmekteydi. Fransız hükümetinin bu takdiri Bonapart’ın askeri okula girmesini ve topçu subayı olarak eğitim görmesini kolaylaştırmıştı.
Bonapart, 1779-1784 yılları arasında Fransa Brienne’deki askeri okula gidene kadar Fransızcayı akıcı bir şekilde konuşamıyordu. Brienne’deki eğitimini tamamlamasının ardında, Paris’te daha ileri düzeyde bir askeri akademi olan Ecole Militaire’e katıldı. Buradan 1785’de mezun olarak Fransız ordusunda topçu subayı olarak göreve başladı.
İktidara yükselişi
1789’da başlayan ve Fransız Kralı XVI. Louis’nin boynunu vurduran Fransız Devrimi, Bonapart’ın askeri becerisini kullanıp iktidara yükselişine uygun bir yol hazırlayan istikrarsız bir siyası ortam yaratmıştı.
Yükselişi, monarşi yanlısı bir grup Fransız’ın 1793’de İngilizler’in yardımıyla Toulon kentini le geçirmesiyle başladı. Cumhuriyetçi hükümet kenti geri almak için askeri bir keşif düzenlemeye karar verince harekâtın önderlerinden biri olarak görevlendirilen Napolyon geliştirdiği savaş planıyla kentin geri alınmasını sağladı. Ardından 1795’de, Paris’deki bir isyanı bastırmada askeri kuvvetlere yardım etti.
(Hunlar: Attila’nın Ardındaki Amansız Savaşçılar Kimdi?)
1796’da Napolyon, İtalya’daki Fransız kuvvetlerinin komutanı olarak atandı ve emrindeki birlikler yalnızca bir yıl içerisinde İtalya’nın büyük bir çoğunluğunu Avusturya’nın ise bir kısmını hâkimiyetleri altına aldı. Ele geçirilen topraklar Fransa’ya para ödemek ve mal vermek zorunda bırakıldı. Napolyon, düşman kuvvetlerini köşeye sıkıştırıp bölmek için hızlı yürüyüşler kullanmıştı. Askerlerini, savaş olduğunda düşman kuvvetlerini sayıca geçecek şekilde stratejik bir şekilde konuşlandırıyordu. Askerlerine övgüler yağdırıyor morallerini yüksek tutmaya çalışıyordu.
İtalya’daki başarısı Fransa’daki şöhretini daha da artırınca Fransız cumhuriyetçi hükümette daha itibarlı bir pozisyona getirildi. 1798’de, Osmanlı İmparatorluğu’nun hâkimiyetinde bulunan Mısır’a gönderilen askeri keşif birliğine önderlik etti. Hedefi Mısır’ı ele geçirip Orta Doğu’yu fethetmekti.
Kuzey Mısır’ı ele geçirmede başarılı olsa da keşif İngilizlerin Nil Muharebesi’nde Fransız donanmasını mağlup etmesiyle kesintiye uğradı. Bu durum, Fransa’nın Napolyon’un yorgun düşmüş birliklerinin ihtiyaçlarını karşılamasını ve takviye asker yollamasını güçlendirdi.
Keşif, askeriden ziyade bilimsel alanda daha başarılıydı. Napolyon giderken çok sayıda bilim insanını da yanında götürmüş böylece Mısır’daki antik anıtlar hakkında önemli miktarda bilgi elde edilmişti. Bilimsel getirilerin en önemlisi ise Antik Mısır hiyerogliflerinin deşifre edilmesini sağlayan bir bulgu olan Rosetta Taşı’nın keşfedilmesiydi.
Napolyon’un birlikleri Mısır’da sekteye uğramışken Fransa’da da durumlar iyi değildi. Avusturya ve Rusya İngiltere ve Osmanlı’yla birleşerek Fransa’ya savaş açmıştı. İç işlerde de durum karışıktı. Monarşi yanlıları hükümeti devirmeye çalışırken isyanlar da ardı ardına patlak veriyordu. Durumdan faydalanan Napolyon, 1799’da Mısır’ı terk edip Fransa’ya yol alarak kendisine “Birinci Konsülü” unvanıyla Fransa’ya hükmetme imkânı tanıyacak askeri bir darbeye önderlik etti.
Napolyon 1802’de çok önemli bir dizi askeri başarıya imza attı: Fransa’daki isyanları bastırdı, İtalya’yı fethetti ve diğer ülkeleri ordularını savaş alanında mağlup ederek barış istemeye zorladı.
I. Napolyon Bonapart, Fransız İmparatoru
Birinci Konsül olarak etkisi giderek artan Napolyon ve 1804’de bir referandum sonrasında Fransız imparatoru seçildi. Yeni imparator gücü elinde tutabilmek için, hiçbir karşıtlığa mahal vermeyecek ağır bir sansür uygulamaya başladı. Çok sayıda resmini yaptırıp kamu binalarında sergiletmeyi de ihmal etmedi.
Germaine de Stael, Napolyon’un kendisine ve Fransa’ya yöneltilen bir eleştiri olarak yorumladığı bir roman yazınca 1803’de Fransa’dan sürgün edildi.
Napolyon bunların yanı sıra, Kod Napolyon olarak bilinen bir kanun metni de düzenlemişti. Metinde inanç özgürlüğünü sağlayan hükümler yer alsa da kocalarının üzerlerinde ağır bir tahakküm kurduğu kadınlara verilen haklar oldukça kısıtlıydı.
Fransa Napolyon’un yönetimi altındayken genellikle diğer ülkelerle savaş halindeydi. Avusturya ve Prusya’ya ağır mağlubiyetler yaşatmışsa da İngilizlerin devasa donanma kuvvetleri Napolyon’un Büyük Britanya’yı ele geçirmesini olanaksızlaştırmıştı. Avrupa’daki ülkelerin Büyük Britanya’yla ticaret yapmasını engellemek için “kıta ablukası” bile uygulamıştı.
Zaman ilerledikçe, Napolyon’un düşmanları da Fransız ordusunu yenebilmek için yeni taktiler kullanmaya başladı. 1804’de köleliği yeniden getirmeye çalışan Fransız birlikleri Haiti’de yerli halk tarafından büyük bir mağlubiyete uğratıldı. Fransız ordusunu yenmek için gerilla taktiğini kullanmışlardı. Mağlubiyetten sonra Napolyon Louisiana’yı ABD’ye satarak Avrupa kıtasındaki seferlere yoğunlaştı.
Napolyon Avrupa’daki Hâkimiyetini Nasıl Kaybetti?
Amerika’da karşısına çıkan gerilla taktiği Avrupa’da da Napolyon’un peşini bırakmamıştı. Ordusu 1808’de İspanya’yı ele geçirdikten sonra İspanyollar Fransız birliklerini pusuya düşürerek direnmiş ardında halkın arasına karışarak gizlenmişlerdi. Fransızlar köyleri yakıp yıksa da İspanyollar kuvvetleri asla teslim olmadı. Napolyon yüz binlerce birliği İspanya’da tutmak zorunda kaldı. Süregelen bu çatışmalar Fransız ordusunu öylesine yormuştu ki Napolyon bu direnişe “İspanyol ülseri” adını verdi. Benzer gerilla taktikleri Napolyon karşıtlarınca Güney İtalya’da da kullanılmaya başlandı.
Napolyon en büyük mağlubiyetini 1812’de Rusya’yı ele geçirmeye çalışırken aldı. Gerçekte 400.000 askeriyle Moskova’yı ele geçirmiş, ancak zaferi pek uzun sürmemişti. Azalan erzak ve malzemeleri Napolyon’u birliklerini geri çekmeye zorlamıştı. Zorlu kış şartlarında geri çekilirken çok sayıda askerini açlık, hastalık ve Rus saldırıları sebebiyle kaybetti.
Yıl 1813 olduğunda ise Napolyon saldıran değil savunan tarafa geçmişti. Bu kez saldıranlar Rusya, Büyük Britanya, İspanya, Avusturya ve Prusya’ydı. 1814’de bu ülkelerden birlikler Nisan ayında Paris’e vararak Fransa’yı ele geçirdi. Tahtan çekilmeye zorlanan Napolyon Akdeniz’deki Elba Adası’na sürgüne gönderildi.
Napolyon 1815’de Fransa’ya tekrar dönüp tahta geçse de Waterloo Muharebesi’nde mağlup olana kadar yalnızca 100 gün iktidarda kaldı. Bu kez, Fransa’dan çok uzakta Güney Atlantik’te yer alan St. Helena adasına sürgün edildi. İngiliz muhafızların yakın gözetiminde tutulan Napolyon 1821’de mide kanserinden ölene kadar altı yıl boyunca bu ücra adada yaşadı.
Live Science. Owen Jarus. 3 Eylül 2019.
You must be logged in to post a comment Login