Hunlar: Attila’nın Ardındaki Amansız Savaşçılar Kimdi?

Hunlar Avrupa’nın çoğunu yağmaladılar ve Roma’nın yıkılışı için suçlandılar, ancak arkeolojik kayıtlar daha az şiddet içeren bir hikaye öneriyor.

Fransız ressam Eugene Dlecroix’nın Attila’yı at sırtında gösteren tablosu

MS 370 dolaylarında, akınlar halinde ilerleyen Hunlar, Cermen kabilelerini fethederek ve diğer halkları korkutup gittikçe büyüyen topraklarından kaçırarak Batı Avrupa’nın büyük bir çoğunluğunu hâkimiyeti altına almıştı. Peki, Avrupalılarca gaddar ve barbar olarak görülen bu göçebe topluluk böylesi sert bir ünü hak ediyor mu?

Bu soruyu cevaplamak oldukça güç. Tarihçi Peter Heather, Hunların yazılı tarihlerindeki yetersizlikler ve belirsiz kökenleri sebebiyle günümüzde hala gizemlerini koruduğunu söylüyor. Hunların günümüz Kazakistan’ından geldiği ve MS yaklaşık 350’den sonra batı bozkırları boyunca yayıldığı düşünülüyor. Bazı araştırmacılarsa Hunların MÖ 3. yüzyılın sonları ve 2. yüzyılın başlarında Asya’nın büyük bir bölümünü birleştiren göçebe kabileler bütünü “Hiung-nu”lardan türemiş bir Türk kabilesi olduğuna inanıyor.

(Vandallar: Bu Kötü Ünü Hak Ediyorlar Mı?)

Hunlar Kara Deniz boyunca ilerledikçe, yollarına çıkan insanlara da saldırdı. Hunların saldırısı üzerine Vandallar, Vizigotlar, Gotlar ve diğer grupları da içine alan bu insanlar Roma’ya doğru ilerlemeye başladı. Hun akınlarıyla tetiklenen bu göç dalgaları Roma İmparatorluğu’nun istikrarını zedeleyerek Hunların ölüm saçan bir ün kazanmasına yol açtı.

En bilinen hükümdarları Attila bu algıyı güçlendirdi. MS 440 ve 453 yılları arasında, Hunları akınlar halinde Galya da dâhil Avrupa’nın büyük bir kısmı boyunca ilerletmişti.  Taşkınlıkla yaptığı yağmalamalar, ne zaman yeni toprağa adımlarını atsalar oradaki insanlara tarif edilemez korkular yaşatan bir halka önderlik eden Attila’nın tarihi kayıtlara Flagellum Dei (Tanrının Kırbacı) olarak geçmesine neden oldu.

Hunların yaptıkları amansızca yağmalamalar ve gösterdikleri şiddet hükümdarlarının “Tanrının Kırbacı” olarak anılmasına yol açtı.

Ünleri Avrupa’nın hafızasında ne kadar kötü olsa da arkeolojik kayıtlar farklı bir hikaye anlatıyor. 2017’de, arkeolog Susanne Hakenbeck, günümüz Macaristan’ında eski bir Roma eyaleti olan Panunya’ya gömülmüş Hun kemiklerini analiz etti. İzotop analizi Hunların Romalılarla bir arada bulunup kültürel bir etkileşime girdiğini gösterdi. Hakenbeck, Hun tarihinin yalnızca bir savaş hikâyesinden ibaret olmadığını, gerçekte Hunların sınır ötesi etkileşimler kurup sınır ötesi bir uyum becerisi gösterdiğini söylüyor.  

(Dünyanın Çoğunu Fetheden Büyük İskender Kimdi?)

Attila, Roma’yı hiçbir zaman fethetmemiş ve imparatorluğu MS 469 dolaylarında çökmüş olsa da halkı barbarlıkla anılmaya devam etti. MS altıncı yüzyılda yaşamış Bizanslı tarihçi Jordanis’in “güvenilmez bir kabile” olarak bahsettiği Hunlar Roma İmparatorluğu’nun yıkılışıyla ilişkilendirildi. Ancak, modern tarihçiler Hunların bu çöküşte sanılandan daha az bir rol oynağına ve imparatorluğun süregelen istikrarsızlığının onu barbar akınlarına açık hale getirdiğine inanıyor. 

Hunların korku saçan bir topluluk olduğuna yönelik algı yalnızca geçmişte değil modern anlaşmazlıklarda da kendi gösterdi. Alman imparatoru II. Wilhelm’in 1900 yılında yaptığı bir konuşmada askerlerini Hunlar kadar acımasız olmaya teşvik emesi Hun kelimesinin Almanya’yla bağdaşlaştırılmasına sebep oldu öyle ki I. Dünya Savaşı sırasında “Hun” Almanların bir lakabı haline gelmişti.  Bugün Hun kelimesi dünyanın bazı kesimlerinde hala barbar, yıkıcı ve zorba kimseleri ifade etmek için kullanılıyor.


National Geographic. Erin Blakemore. 12 Eylül 2019.

Ege Üniversitesi Mütercim Tercümanlık bölümü mezunu. Arkeoloji ve özellikle sanat tarihini çok seviyor.

You must be logged in to post a comment Login