Arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılan kemiklerden neler öğrenebildiğimiz üzerine antropolog Prof. Dr. Handan Üstündağ ile röportaj gerçekleştirdik.
Arkeolojik kazılarda sayıca en yoğun buluntulardan biri çömleklerle birlikte genellikle kemikler oluyor. Bu kemikler, antropologlar için çok önem taşıyor, çünkü kişinin cinsiyetinden, travmalarına, yaşından sağlık durumuna kadar bilgi verebiliyor. Özellikle son yıllarda gelişen teknolojiyle beraber, kemiklerden edinebildiğimiz bilgiler de giderek arttı.
Arkeolojik bağlamlarda bulunan kemiklerden neler öğrenebildiğimizi, kemiklerin nasıl günümüze kadar korunabildiğini ve daha birçok konuyu Anadolu Üniversitesi’nden Prof. Dr. Handan Üstündağ ile konuştuk.
1- Bir insan iskeleti bize neler anlatabilir? Arkeolojide insan iskeletlerinin önemi nedir?
Uzun zaman önce yaşamış bir insana ait iskelet kalıntılarını incelemek, adeta o insanla doğrudan bir bağlantı kurmak demek. Bir insanın yaşadığı hayat, bedeninde çeşitli izler bırakır. Biz de iskeletindeki izleri inceleyerek o insanın yaşamış olduğu hayatla ilgili fikir yürütürüz. Bir insana ait iskelet kalıntılarını incelerken öncelikle o bireyin ölüm yaşını ve cinsiyetini öğrenmeye çalışırız. Böylece onun kimliğiyle ilgili temel bir bilgiye ulaşmış oluruz. Ardından tüm kemiklerini ve dişlerini ayrıntılı bir şekilde incelemeye başlarız. Diş çürüklerinden yaralanma izlerine, beslenme yetersizliği nedeniyle kemikte oluşan gözeneklerden eklemlerdeki bozulmalara kadar pek çok izi kaydederiz. Her iskelet için ayrı ayrı kaydedilen izlerin bütün topluluktaki görülme sıklığını değerlendirmemiz gerekir. Böylece o topluluğun beslenme biçimi, iş bölümü, sağlık durumu ve şiddetin varlığıyla ilgili bilgilere ulaşmaya çalışırız. Bunlara ek olarak, iskelet kalıntılarına uygulanan antik DNA analizleriyle insanların coğrafi kökenlerini ve akrabalık ilişkilerini; izotop analizleriyle ise beslenmeleriyle ilgili bazı detayları ve bir yerden başka bir yere göç edip etmediklerini belirleyebiliriz.
2- İnsan kemikleri hangi koşullar altında korunur ya da tamamen yok olur?
İnsan kemikleri ve dişlerinin toprak altında binlerce yıl boyunca korunarak bugüne kadar ulaşması mümkündür. Ancak ne yazık ki kemik ve dişler her zaman bütün ve sağlam bir şekilde bulunmaz hatta bazı durumlarda hiç korunamaz ve tamamen yok olurlar. Burada çeşitli faktörler rol oynar. Bunlar arasında ısı, topraktaki nem miktarı, toprağın kimyası, toprak üstünde tarımsal faaliyetlerin olup olmaması, mikroorganizmaların ve kemirgen hayvanların varlığı sayılabilir. Bu tür faktörlerin ayrı ayrı ve birlikte kemik ve dişlerin korunma durumu üzerinde gösterdiği etkiyi belirlemek pek kolay değildir. Bu sebeple örneğin Teksas Devlet Üniversitesi Adli Antropoloji Araştırma Birimi’nde olduğu gibi bu faktörleri araştıran deneysel çalışmalar yapılır (Bkz. https://www.txst.edu/anthropology/facts/labs/farf.html).
3- İncelenen insan kalıntıları ne kadar eskiyse bize verdiği bilgiler daha mı az oluyor?
İskelet kalıntılarında önemli olan eskilik değil korunma durumu ve bütünlüktür. İyi korunmamış ve tam olmayan iskeletler doğal olarak bize daha az bilgi verir. Her ne kadar iskelet kalıntıları zaman içerisinde bozunuma uğrama eğilimi gösterseler de bazen görece daha eski olan kalıntılar daha iyi korunmuş olabilirler. Bu durumun nedeni iskeletin toprak altında maruz kaldığı etkenlerdir. Dolayısıyla da daha eski olup daha iyi korunmuş olan iskeletler, daha yeni fakat daha kötü korunmuş olanlardan daha fazla bilgi sağlayabilir.
4- İnsan kemiklerinde fosilleşme ne zaman başlıyor? Yani bir kemik, kendi özgün yapısını ne zamandan itibaren kaybetmeye başlıyor?
Fosilleşmenin gerçekleşmesi için bazı özel koşulların yerine gelmesi ve en azından on bin yıl kadar bir sürenin geçmiş olması gerekir. Eğer fosilleşmeyi sağlayacak koşullar oluşmazsa iskelet kalıntıları zamanla yok olur. Fosilleşme koşulları ve süresi iskelet kalıntılarının bulunduğu ortama göre değişiklik gösterdiği için bu soruya net bir cevap vermek zordur.
5- Bir iskelete bakarak cinsiyetini anlamanın yolları var mı?
Evet, bir insanın iskeletine bakarak cinsiyetini tahmin edebiliriz. Burada özellikle “tahmin etmek” diyorum çünkü morfolojik özelliklere bakarak aslında bireyin cinsiyeti hakkında bir tahmin yürütüyoruz. İskeletin bazı kısımları kadın ve erkeklerde farklı bir görüntüye sahiptir. En belirgin farklılığı kalça kemerine ait kemiklerde görürüz. Kadınların doğurganlık özellikleri kalça kemiklerinin belirli bir anatomik yapıda olmasına neden olur. Kafa kemikleri ve iskeletin diğer kısımlarında da cinsiyete özgü bazı farklar gözlemlenebilir. Ancak bu farklar bazen çok belirgin değildir ve bizim için bir cinsiyet tahmininde bulunmak zor olabilir. Bunun nedeni cinsiyete özgü morfolojik özelliklerin dereceli olması ve her insanda aynı şekilde olmamasıdır. İskeletin korunma durumunun kötü olması ve bazı kemiklerin eksik olması da cinsiyet tahminini zorlaştırır. Ayrıca çocuklarda cinsiyete özgü morfolojik özellikler belirgin olmadığı için cinsiyeti tahmin etmek neredeyse imkânsızdır. Öte yandan başka yöntemlerle de cinsiyeti belirlemek mümkündür. Günümüzde artık antik DNA ve protein analizleri sayesinde iskelet kalıntılarından kromozomal cinsiyet belirlenebilmektedir.
6- İskelet kalıntılarından bir kişinin diyeti ya da hastalıkları nasıl anlaşılıyor?
Kemik ve diş kalıntıları bir insanın beslenmesi ve sağlığıyla ilgili çeşitli ipuçları sağlayabilir. Örneğin kötü ya da yetersiz beslenme metabolizmada bozulmaya yol açabilir ve bu durum kemiklerde eğrilikler ve gözenekler gibi değişimler meydana getirebilir. Ayrıca birçok hastalık kemik dokuda çeşitli lezyonlara yol açabilir. Bu bazen kemik dokuda bozulma bazen de yeni kemik oluşumları şeklinde ortaya çıkabilir. Paleopatologlar yani iskelet kalıntılarındaki hastalık izleri konusunda uzmanlaşmış antropologlar bu izleri ayırt ederek hastalığı teşhis edebilirler. Bu izlerin iskelet topluluklarındaki görülme sıklığını belirleyerek geçmişte belli hastalıkların ne kadar yaygın olduğu ve hangi insan gruplarını daha çok etkilediği de saptanabilir. Bunlara ilaveten iskelet kalıntılarından izotop analizleri yaparak beslenmeyle ilgili bazı bilgilere ulaşılabilir. Örneğin karasal veya denizel kökenli besinlerin tüketilmiş olması veya tahıl kaynağının türü karbon ve azot analizleriyle anlaşılabilir. Antik DNA analizleriyle de bazı enfeksiyon hastalıklarına sebep olan bakterilerin varlığı saptanabilir.
7- Antropologlar için bir iskeletin bize en çok bilgi veren kısmı neresi olabilir?
İskeletin kısımlarıyla ilgili böyle bir ayrım yapmak doğru olmaz. İskeletin her parçasından çok değerli bilgiler elde edilebilir. Örneğin bir dişten beslenmeyle ilgili bilgiler edinirken bir parmak kemiğinden cüzzam hastalığı hakkında bir şeyler öğrenebiliriz. Bir kaburga parçasında akciğerdeki bir enfeksiyonun izini, bir kafatası parçasında ise şiddet izini saptayabiliriz. Küçücük bir kemik parçasından izotop veya DNA analizi yapılabilir ve önemli bilgilere ulaşılabilir.
8- Bir kişinin bir savaşta ya da fiziksel bir darbeyle öldüğünü nasıl anlıyoruz? Kemiklerdeki kırılmaların ölmeden önce mi öldükten sonra mı oluştuğu nasıl ayırt edilebilir?
Kemiklerdeki yaralanma izlerinin yani kırıkların, kesiklerin ve darbelerin ne zaman gerçekleştiğini ve bireyin ölümüne sebep olup olmadığını anlamak mümkündür. Bir yaralanma gerçekleştikten sonra kemik doku kendini hızla tamir etmeye başlar. Bazı kemik yaralanmalarının tamamen iyileştiğini ve kırıkların kaynadığını gözlemleriz. Bu durumda bireyin yaralanma olayından sonra uzun süre yaşadığını söyleyebiliriz. Eğer kemikteki kesik veya kırığın kenarında hiç iyileşme izi yoksa yaralanma nedeniyle öldüğünü düşünebiliriz. Bazen de yaranın kenarında hafif bir iyileşme belirtisi görülür ki bu durumda bireyin yaralanmadan sonra kısa bir süre örneğin birkaç hafta hayatta kaldığını tahmin edebiliriz. Öte yandan bireyin ölümüne sebep olan yaralanma yumuşak dokuda olabilir ve ölümü aslında bir savaş yarasından olsa da biz bunu iskelete bakarak anlayamayız. Ayrıca, bireyin ölümünden sonra iskeletin gömülü olduğu yerde toprak baskısıyla oluşan bazı kırıklar da olabilir. Bunların şekli ve kırılma biçimi farklı olduğu için inceleme sırasında anlaşılır.
9- Bir kişinin hayatı boyunca yaptığı fiziksel aktiviteleri de kemiklerinden takip edebilir miyiz? Örneğin bir kişinin binici olması, ağır işçi olması, okçu olması gibi sonuçlara varılabiliyor mu?
Evet, bunu takip edebiliriz. Bedensel hareketler kaslar ve eklemler aracılığıyla gerçekleşir. Sürekli tekrarlanan ve belli bir efor gerektiren hareketlerde rol oynayan kaslar zamanla güçlenir ve bazen de hem kaslar hem de eklemler zorlanır. Bu durumda doğrudan eklemlerde veya kasların kemiğe bağlandıkları yerlerde birtakım değişimler ortaya çıkar. Bu değişimlerin varlığını ve şiddetini gözlemleyerek ne tür bir hareketin sonucunda oluştuğunu tahmin etmeye çalışırız. Bu hareketler ancak insanların hayatları boyunca her gün veya sık sık yaptıkları fiziksel etkinliklerle oluşabilir. Örneğin belli besin maddelerini hazırlama (tahıl öğütme gibi), dokumacılık, binicilik, odun taşıma, taş işleme gibi işler böyledir. İzlerin farklı gruplardaki, örneğin kadınlar ve erkeklerdeki yaygınlığına ve şiddetine bakarak incelenen topluluktaki iş bölümü hakkında da bilgi edinebiliriz.
10- Modern zamanlardan önce insanların ömürlerinin çok kısa olduğuna dair bir genel kabul var. Bu ne kadar doğru? Gerçekten insanlar 25-30 yıl mı yaşıyordu?
İskelete bakarak cinsiyeti nasıl tahmin ediyorsak aslında ölüm yaşını da “tahmin ediyoruz”. İskelet hayat boyunca gözle görülür bir değişim geçirir. Büyüme, gelişme ve yaşlanma süreçlerinde iskelette ortaya çıkan değişimlere bakarak o bireyin kaç yaşlarında ölmüş olduğunu tahmin ederiz. Çocukların büyüme ve gelişme sürecinde geçirdiği değişimler çok belirgindir ve yaşlarını tahmin etmek görece kolaydır. Ancak yetişkin insanlarda ölüm yaşını tahmin etmek daha zordur. Yetişkin bir bireyin genç, orta yaşlı veya yaşlı olduğu anlaşılabilir. Ancak özellikle “yaşlı” olarak tanımladığımız bir bireyin tam olarak kaç yaşında olduğunu söyleyemeyiz. Bununla birlikte bir topluluktaki çocuk, genç, orta yaşlı ve yaşlı bireylerin oranı da bize o dönemde insanların ne kadar uzun yaşadıkları hakkında bir bilgi verir. Eğer toplulukta yaşlı bireylerin oranı fazla ise birçok insanın uzun yaşadığı sonucunu çıkartabiliriz. Geçmiş topluluklara yönelik demografik çalışmalarda genellikle topluluğun ortalama yaşı veya yaşam beklentisi verisi kullanılır. Ortalama yaşın çok düşük yani genç çıkmasının nedeni aslında bebek ve çocuk ölüm oranlarının yüksek olmasıdır. İncelenen iskelet serisinde ne kadar çok bebek ve çocuk varsa ortalama ölüm yaşı ve yaşam beklentisi o kadar düşük olacaktır. Sadece yetişkinlerin ortalaması alınsa bile genç yaştaki ölümlerin oranı fazla ise ortalama ölüm yaşı düşük olur. Sonuç olarak ortalama ölüm yaşının 30 olması kimsenin 30 yaşından fazla yaşayamadığı anlamına gelmez.
11- Son yıllarda, binlerce yıl önce ölmüş kişilerin kemiklerinden ya da DNA’larından yola çıkılarak birçok rekonstrüksiyon yapılıyor. Bu rekonstrüksiyonlar gerçeği ne kadar yansıtıyor? Bunlara güvenebilir miyiz?
Evet, yüzün canlandırılması işlemi bilimsel ve güvenilir bir metottur. Bir bireyin yüz iskeletinin üzerine kıkırdak, kas, yağ ve deri dokularını yerleştirerek yüzünün nasıl göründüğü ortaya çıkarılabilir. Antik DNA aracılığıyla da saç ve göz rengi gibi detaylar tespit edilebilir. İskelet kalıntılarından yüzün canlandırılması uzun yıllardır yapılan bir işlemdir ve birçok teknik uygulanır. Bazı araştırmacılar kil kullanarak elle çalışırken bazı araştırmacılar bilgisayar programlarına başvurur. Bahsi geçen kas kalınlığı gibi bilgiler için topluluklara ait ortalama veriler ve istatistiksel hesaplamalar kullanılır. Elbette uygulanan tekniklerin belli hata payları vardır, ancak bu sanıldığı kadar yüksek değildir. Yüzün canlandırılması adli antropolojide de yaygın olarak kullanılan bir işlemdir ve kimliği bilinmeyen bireyleri saptamak için başvurulur.
You must be logged in to post a comment Login