Bunu satır aralarını okumak olarak da düşünebiliriz. Ortaçağ katipleri dönemin edebiyatını ve evraklarını yazıyla kaydederken, sıklıkla parşömen -hayvan derisinden yapılmış kağıt benzeri bir materyal- üzerine yazıyorlardı. Bilmedikleri şey, parşömende, Ortaçağ hayatıyla ilgili bilgi sağlayabilecek DNA’ları da bulunduruyor olmalarıydı. Hatta bu veriler eski belgeleri nasıl daha etkin bir şekilde koruyacağımız konusunda da bize ipucu sağlayabilir.
Yedi yıl önce, Danimarka’daki Kopenhag Üniversitesi’nden Matthew Collins ve meslektaşları, gelişmiş genetik analiz tekniklerini hayvan derisinden sayfaları olan orta çağ belgelerine uygulama fikriyle yola çıktılar.
Collins “Bu ölü ineklerin üzerinde yazılı bir tarih olduğunu fark ettik ve neden bundan faydalanmayalım dedik.” diye belirtiyor.
Collins ve İngiltere York Üniversitesi’nden İrlanda’daki Dublin Trinity College’dan araştırmacılar, DNA’nın neler gösterebileceğini görmek için diğer metinlerin yanı sıra York İncil’lerine de yöneldiler. York İncil’lerinin MS 1000 yılları civarında yazılmış olduğu düşünülüyor.
Standart Antik DNA çalışmalarında genetikçiler, antik hayvanların kemiklerinden fiziksel olarak analiz materyali çıkarırlar. Ancak bu yöntemin paha biçilemez el yazmalarına uygulanması oldukça tehlikeli sonuçlar doğurabilir.
Bunun yerine, ekip konservatörlerden yardım istedi. York İncilleri gibi kitaplar periyodik olarak silgilerle temizleniyor. Bu silgi atıkları ise genellikle atılıyor, ancak Collins ve meslektaşları içlerinde mevcut olduğu düşünülen olası proteinler ve DNA için bu atıkları dikkatle topladılar ve analiz ettiler.
Proteinler, kitap sayfalarını hazırlamak için hangi hayvanların kullanıldığının anlaşılmasında kullanıldı ve York İncillerinin sayfaları için koyun derisinden faydalanıldığı ortaya çıktı. Ayrıca DNA analizi sayesinde parşömenler için kullanılan hayvanların cinsiyetleri de belirlenebildi; hayvanların çoğunun dişi olduğu ortaya çıktı. Gelecekte, böyle bir bilginin varlığı, hangi hayvancılık popülasyonlarının parşömen üretimine katkıda bulunduğunun anlaşılmasına yardımcı olabilir. Hatta bu bilgiler, kitapçıların belirli tür hayvanlarda salgın hastalık sonrasında periyodik olarak hammaddelerini nasıl değiştirdiklerini bile gösterebilir.
Konservatörlerin ilgilendiği daha önemli bir nokta ise Saccharopolyspora da dahil olmak üzere bazı bakterilerin DNA’sının saptanabilme olasılığıdır. Bu tür bakteriler, eski parşömen elyazmalarında gelişebilecek nahoş lekeler ile ilişkilendirilir. Bu bakterilerin yerleri tespit edilebilirse, konservatörler bu lekelerin el yazmalarında görülme ihtimaline karşı önlem alabilirler.
Cambridge Üniversitesi Kütüphanesi’nden kitap ve belge konservatörü Emma Nichols, sadece kullanılan hayvanın türünü bile bilmenin faydalı olduğunu söylüyor. Bunun nedeni, konservatörler sıklıkla yedek materyalleri orijinal olarak kullanılanlarla eşleştirmeye çalışırlar, böylece koruma çalışmaları belgeye olabildiğince uyumlu bir şekilde yapılmış olur.
DNA analizi diğer sırları da açığa çıkartıyor. Örneğin, ruhban sınıfı yeminlerini ederken düzenli olarak bu sayfalara dokunuyor ve hatta bu sayfaları öpüyorlardı. Bu sayfalarda da yüksek seviyede insan DNA’sı ile bulundu.
North Carolina Eyalet Üniversitesi’nden İngiliz Profesör Timothy Stinson, “Çığır açıcı” olarak nitelendirilen araştırmalara alışkınız ve bu terimi bu çalışma için kullanmak abartı olmaz”. Bin yıldan daha uzun süredir besi hayvan kayıtlarının yıldan yıla Avrupa kütüphanelerinde esasen korunmuş olduğuna dikkat çekti.
Glasgow Üniversitesi’nden M. A. Michael, “Sanat ve beşeri bilimler ve fen bilimleri arasında daha sık görülmesini istediğimiz iş birliği budur” diyor.
Michael, bulguların bir kısmında – bir kitapta hangi sayfaların en sık kullanıldığını keşfetmek gibi – bilim insanlarının zaten bildiği söylüyor. Ancak, bu tür bir analizle hayvan dağılımının haritalanmasının olasılığının yeni olduğunu belirtiyor.
Ekip, aynı teknikleri başka bir metne, 12. yüzyıldan kalma Cambridge Üniversitesi Corpus Christi Koleji’ne ait Luke İncili’ne de uyguladı. Kitapta buzağı, koyun, keçi ve iki tür geyik derisinden yapılmış gerçek bir hayvan koleksiyonu olduğunu keşfettiler.
New Scientist. 27 Temmuz 2017.
Makale: Teasdale, M. D., Fiddyment, S., Vnouček, J., Mattiangeli, V., Speller, C., Binois, A., … & Bradley, D. G. (2017). The York Gospels: a one thousand year biological palimpsest. bioRxiv, 146324.
You must be logged in to post a comment Login