Bu Piramitleri, Afrika’nın İlk Uygarlıklarından Biri İnşa Etti

Günümüz Sudan’ında yer alan Nubia’nın gizemli hükümdarları, Kahire’ninkine rakip olacak yüzlerce mezar ve tapınak dikmişti.

Sudan’daki Meroe piramitlerindeki 41 mezarın çoğu, orta Nil Vadisi’nin büyük bir bölümünü yöneten güçlü Kush Krallığı’nın (MÖ 900 – MS 400) kraliyet ailesine aitti.

Gücünü tarımdan alan eski Sudan’ın büyük uygarlıkları, tanrılarını, krallarını, kraliçelerini ve soylularını onurlandırmak için güçlü tapınaklar ve mezarlar diktiler. İnşa ettikleri bu anıtsal yapılardan geriye 255 piramit kaldı. Bu sayı, komşu Mısır’ın inşa ettiği piramitlerin iki katından fazla. Buna rağmen, çok az Batılı ziyaretçi bu devasa kumtaşı kalıntıları gördü. Bunun nedeni, Sudan’ın turizm endüstrisinin iki iç savaş (1956-1972 ve 1983-2005) ve 2011’de Güney Sudan’ın kurulmasına yol açan bağımsızlık savaşı tarafından engellenmesiydi.

(İlgili: Bu 5 Antik Merkez, Kuzey Amerika’ya Hükmediyordu)

2021 darbesiyle ilgili devam eden iç karışıklık nedeniyle Sudan’a seyahat şu anda tavsiye edilmiyor. Gerginlikler yatıştığında Sudan, kalabalıktan uzak antik piramitlerin yanında kamp yapmak ve bu az bilinen firavunların gizemli saltanatını öğrenmek için eşsiz bir fırsat sunuyor. Soleb’deki muhteşem tapınaktan, dünyanın en büyük piramit koleksiyonuna sahip UNESCO tarafından tanınan Meroe’ye kadar Nil Vadisi’nde bir turla seyahat edebilirsiniz. 

Soleb tapınağı MÖ 14. yüzyılda Firavun III. Amenhotep tarafından günümüz Sudan’ında inşa edilmişti. Ziyaretçiler hala devasa sütunlarını ve görkemli kabartma oymalarını görebilirler.

Siyahi firavunlar ve bir zamanların harika şehri

Nubia bir zamanlar Mısır’ın Aswan kentinden güneye, Sudan’ın Hartum kentine kadar uzanıyordu. Afrika’nın en eski uygarlıklarından biri olan, Siyah Firavunlar lakaplı kralları MÖ 747’de Mısır’ı fetheden ve geniş toprakları yaklaşık bir yüzyıl boyunca yöneten Kush Krallığı’nın doğmasına neden oldu.

Bu olaylar, dünyanın en uzun nehri olan Nil’in kıyısında yaşandı. Victoria Gölü’nden güneyden kuzeye Akdeniz’e akan efsanevi su yolu, yaşamın kaynağı olarak kabul edildi çünkü yıllık taşkın, tarım için verimli topraklar getiriyordu.

Luksor’daki tapınakları da sipariş eden Mısır firavunu III. Amenhotep tarafından yaratılan en güneydeki yapı Soleb, Sudan’ın en iyi korunmuş tapınağı ve ülkenin başkenti Hartum’un dokuz saat kuzeyinde bulunuyor. Bu yapı bir zamanlar, ziyaret ettiğinde çocuk kral Tutankamon’un isminin geçtiği bir çift ayrıntılı oyulmuş kırmızı granit canavar olan Prudhoe Aslanları tarafından korunuyordu. Şimdi Londra’daki British Museum’da sergileniyorlar.

Meroe‘nin kuzey mezarlığında 38’i MÖ 250 ile MS 320 yılları arasında bölgeyi yöneten krallara ait 41 mezar bulunuyor.

Wawa köyünden Nil’in batı yakasına küçük bir mavna atın ve yakında Soleb’in ana salonunun kumtaşı sütunlarını göreceksiniz. Kaidelerine, Siyah Firavunlar tarafından savaş esiri olarak alınan, elleri arkadan zincirlenmiş Asurluların resimleri oyulmuş.

Kerma, Soleb’in birkaç kilometre güneyinde, insanların Nil kıyısında minyatür fincanlarda çay demlediği çadırların arkasında yer alıyor. Yaklaşık 5.500 yıl önce kurulan bu antik başkent, Western Defuffa adlı devasa bir kerpiç tapınağın etrafında gelişmişti. Kentte en parlak döneminde 10.000 kişi yaşıyordu; bugün kerpiç kalıntılarda sadece yuva yapan kırlangıçlar kaldı. Yakınında ise Afrika’nın en eski mezarlıklarından biri var.

Kerma nekropolünün yakınında eski bir oyma parçası. Sudan’ın bu bölgesi Paleolitik çağlardan beri iskan görüyor.

Büyüleyici mezarlar ve göz kamaştırıcı duvar resimleri

Güneyde, arabayla bir saatten biraz fazla uzaklıkta ve yavaş yavaş kum tarafından yutulmakta olan Eski Dongola yer alıyor. Burası, MS 600 yılında bir kale ile birlikte inşa edildi, Makuria’nın Orta Çağ Nubia krallığının başkenti olarak hizmet etti ve sarayları, evleri ve Hıristiyan kiliselerini içerecek şekilde genişledi. Bu merkez, Sudan’ın Darfur kasabası ile Mısır arasında fildişi ve köle taşıyan binlerce deve kervanının takip ettiği Darb al-Arba’in’de (Kırk Gün Yolu) önemli bir duraktı.

En iyi korunmuş olan yapı, 1317’de camiye dönüştürülen ve 1969’a kadar kullanımda kalan Taht Salonu’nu çevreleyen soluk sütunları olan Eski Granit Sütunlar Kilisesi. Şu anda, 17. yüzyıldan kalma dikkat çekici kubbeli mezarlar içeren yakındaki bir İslam mezarlığı ile birlikte ziyaretçilerin erişimine açık. Oradan Nil doğuya doğru bir döngü yaparak sizi Kush Krallığı’nın kraliyet ailesi tarafından kullanılan bir mezarlık olan El – Kurru’ya getiriyor.

Kerpiç tüneller, odaların girişlerini kaplıyor, bunların başında Kral Tanutamun’un (MÖ 653 civarında öldü) mezarı geliyor. Düzensiz sığ basamaklar, biri diğerine açılan kubbeli odaların ikilisini ortaya çıkarana kadar karanlığa iniyor. Beyaz alçı duvarları, koyu sarı ve sarı renklerde girift duvar resimleriyle kaplı.

Sudan’daki Nuri piramitleri MÖ 650 ile 300 yılları arasında inşa edildi. En ünlü mezar, Mısır’ı fetheden Kral Taharqa’ya ait.

Arka duvarda, Tanutamun’un kalbinin hakikat tanrıçası Maat tarafından bir tüye karşı tartıldığını gösteren dikkat çekici bir sahne var. Bunun bir kişinin iyi ve kötü işlerini gösterdiğine ve kralın ruhunun cennete geçip geçemeyeceğini belirlediğine inanıyorlardı. 

Nehrin yukarısındaki Nuri’de daha fazla kraliyet mezarı ortaya çıktı. Bir zamanlar 70’ten fazla piramit vardı, ancak şu anda sadece 20 tane kaldı. En ünlü mezarlar, Mısır’ı fetheden Siyah Firavun Kral Taharqa’ya ve arkeologların yükselen yeraltı suları nedeniyle ulaşmak için tüplü dalış yapmak zorunda kaldıkları Kral Nastasen’e aitti.

Nuri, Kush Krallığı’nın ilk başkenti olan bitişikteki Napata kasabası için kraliyet nekropolü olarak hizmet etti. Hem mezarlık hem de yerleşim yerinin kalıntıları, 104 metre yüksekliğindeki kumtaşı bir tepe olan Jebel Barkal’dan Nil’in karşısında uzanıyor. Buranın zirvesinden, gözleri ve kulakları zamanla yıpranmış, sıra sıra kırık sütunlar ve dev taş koç çiftleri dahil Nuri kalıntılarını görebilirsiniz.

Jebel Barkal’ın batı tarafında, Amun’un karısı Mut Tapınağı’na açılan ufalanan bir taş kapı çerçevesi var. Spot ışıkları, Taharqa’nın beyaz kil, koyu sarı ve masmavi renklerde taç giyme törenini anlatan ayrıntılı duvar resimlerini aydınlatıyor.

Meroë’deki piramitler.

Dünyanın en büyük piramit grubu

Son olarak, Nil, imparatorluk MS 400 yılında çökene kadar Kush başkenti ve Sudan’ın en iyi korunmuş piramitlerinin bulunduğu Meroë’nin yanından geçiyor.

Son olarak, Nil, MS 400’de imparatorluk çökene kadar Kush başkenti Meroë’yi geçer. 400 yaşında ve Sudan’ın en iyi korunmuş piramitlerine ev sahipliği yapıyor. Piramitlerin 200’den fazlası kumların arasına dağılmış vaziyette duruyor. Granit ve kumtaşı tabanlarına fil, zürafa ve ceylan desenleri işlenmiş, bu da buranın bir zamanlar verimli otlaklar olduğunun kanıtı.

Mero’daki arkeolog ve site yöneticisi Mahmoud Suliman, bunun dünyadaki en büyük piramit koleksiyonu olduğunu söylüyor: “2019 devrimi sırasında fotoğrafları hem panolarda, hem reklamlarda hem de tablolardaydı. Piramitler kimlik duygumuzla çok yakından ilişkili olduğu için insanları bir araya getirdi.”

Herodotus’un yazılarında bahsettiği bu yapıların, kum tepeleri tarafından yutulmaya direndikleri için cüretkâr bir görünüşleri var. Aslında, ilk etapta bunların inşasına yol açan bir direniş eylemiydi. MÖ 3. yüzyılda, Kush Kralı Arakamani (Ergamenes), Meroitik krallığın güce susamış yüksek rahiplerinden bıkmıştı. Bu yüzden ona intihar etmesi için emir gönderdiklerinde, bunun yerine hepsini öldürterek karşılık verdi.

Kush Krallığı’nın hükümdarları, burada, yüksekliği 9 ila 30 metre arasında değişen, Mısır yakınlarındaki piramitlerden çok daha kısa olan dik eğimli yapıların altına gömüldü.

İsyanla birlikte yeni bir kültürel çağ başladı: kudretli Mısır tanrısı Amun-Ra, aslan tanrı Abedemak seviyesine düşürüldü, hala deşifre edilmemiş Meroitik yazı yaratıldı ve orduyu kandake olarak bilinen savaşçı kraliçeler yönetti. Mezarların içinde kralların oymaları, tanrılardan daha uzun betimlenmiş. Bunu Mısır’da göremezsiniz. Burada krallar ölüm dışında her şeyi kontrol ediyordu.

Bu güçlü bir mesaj ve yeni bir ulusal gurur dalgasına ilham kaynağı oldu. Antik Yunan’ın günümüz Avrupa kültürünün büyük bir kısmını nasıl şekillendirdiği gibi, Nubia da Sudan’ı şekillendirdi. Ulusun benlik ve kimlik duygusunun üzerine inşa edildiği temel oldu. Bu tarihi anlamak, Sudan için ileriye dönük bir yol öneriyor.

Hartum merkezli Sudanlı dövüş sanatçısı Aya Allam’a göre, “Bunlar oldukça popüler krallar ve kraliçelerdi. Bir zamanlar büyük bir ulus olduğumuzu ve bir kez daha büyük olabileceğimizi hatırlatıyorlar.”


National Geographic. 29 Aralık 2022.

Ankara Üniversitesi, Tarih Öncesi Arkeolojisi bölümünden mezun.

You must be logged in to post a comment Login