MS 1325’ten 1519’a dek Meksika Vadisi’nde gelişim gösteren Aztek İmparatorluğu, İspanyolların gelişinden önceki son büyük uygarlıktı.
Aztek İmparatorluğu; Orta Amerika’da, Mezoamerika tarihinin Klasik Sonrası Dönem’inde, MS 1325’ten 1521’e dek gelişim gösterdi. Şehir planlaması, mühendislik, askeri fetih ve eşsiz sanatsal yenilikler konusundaki inanılmaz başarılarıyla bilinen ve Amerika Kıtası’nın en büyük uygarlıklarından biri kabul edilen Aztek İmparatorluğu, 16. yüzyılda İspanyolların gelişinden önceki son büyük Mezoamerika uygarlığı olma özelliğini taşıyordu.
Aztekler (diğer adıyla “Mexica”lar) korku, yetenekli siyasi manipülasyon, ittifaklar ve askeri güçten oluşan bir kombinasyon ile yönetiliyordu. Aynı zamanda Aztekler ünlü zanaatkarlar, mühendisler, inşaatçılar, tacirler ve çiftçilerdi. Renkli ve karmaşık sanat eserleri, yüksek piramitlere ve büyük su kemerlerine sahip uçsuz bucaksız şehirler, oldukça verimli bir tarım sistemi ve logogramlar ile hecesel işaretlerden oluşan bir yazı sistemi yarattılar.
(İlgili: Azteklere Ölüm Getiren Hernan Cortes Kimdi?)
Günümüzde Azteklerin modern Meksika toplumu ve kültürü üzerindeki etkisi yoğun ve geniş kapsamlı olmakla birlikte mutfakta, mimaride, sanatta, edebiyatta ve daha birçok alanda görülebiliyor.
Aztek İmparatorluğu’nun Kökeni ve Gelişimi
Efsaneye göre Aztekler, Meksika Vadisi’ne Kuzey’de bir yerde olduğu varsayılan Aztlán’dan (Nahuatl dilinden gelen Aztlán kelimesi “beyaz topraklar” veya “beyaz balıkçılların diyarı” gibi anlamlara sahip.) göç etmişti. Britannica‘ya göre bu göçmenler, muhtemelen Kuzeybatı Meksika’da yaşayan ve göçebe kabilelerden gevşek bir konfederasyona dönüşen avcı-toplayıcılardı; bu insanlar Meksika Vadisi’nin yerleşik sakinlerine açıkça düşman olan yetenekli birer avcı ve savaşçıydılar.
Ağaç kabuğundan yapılmış kağıtlara yazılan ve akordeon gibi katlanan ünlü Aztek el yazmaları olan birkaç Aztek kodeksinde tasvir edildiği üzere Aztekler, Meksika Vadisi’ne baş tanrıları Huitzilopochtli’nin liderliğinde gitmişlerdi. Vadi’nin verimli tarım arazilerinin de dahil olduğu büyük bir kısmına çoktan yerleşilmişti, bu nedenle Aztekler, Texcoco Gölü’nün batı ucundaki bir adaya yerleştiler. Başkentleri Tenochtitlán’ı (günümüz Mexico City’si), bir kaktüsün üzerine tüneyen ve pençeleriyle bir yılanı kavrayan bir kartalı -Aztek ideolojisinde önemli bir sembol- gözlemledikleri noktaya inşa ettiler; bu sahne, günümüzde Meksika bayrağının üstünde yer alıyor.
Bunlarla birlikte modern arkeoloji, Azteklerin kökeni hakkında farklı bir tablo çiziyor. Daha sonraları Aztekler olarak anılacak topluluk, Meksika Vadisi’nde yaşayan ve Nahuatl dilini konuşan birçok gruptan biriydi. MS 12. yüzyılda bu topluluklardan birçoğu kendilerini bağımsız toplumlara dönüştürdü. Arizona Eyalet Üniversitesinde arkeoloji profesörü olan ve aynı üniversitedeki Teotihuacan Araştırma Laboratuvarı’nın yöneticiliğini üstlenen Michael Smith, “Bu grupların siyasi formu aslında şehir devletiydi.” diyor.
Nahuatl dilinde şehir devleti kelimesini “altepetl” kelimesi karşılıyor. Antik Yunan’ın birçok şehir devleti gibi Meksika Vadisi’nin şehir devletleri de kendi orduları, yerli kimlikleri, siyasi ve dini yapıları olan bağımsız politik oluşumlardı. “Tıpkı Atina gibi Aztek şehir devleti Tenochtitlán da kademeli bir ittifak ve askeri üstünlük programı ile askeri ve politik bir ün kazanmayı başardı.” diyor Smith.
Efsaneye göre ilk başta Aztekler, tarım yaparak ve gittikçe büyüyen küçük yerleşimler inşa ederek adalarında kıt kanaat yaşıyorlardı. Acımasız savaşçılar genelde bölgedeki diğer halklarla savaşıyordu. Geri kalan zamanlarında ise Vadi sakinlerinin dahil olduğu birçok savaşta paralı askerlik yapıyorlardı. World History Encyclopedia‘ya göre silah zoruyla, ittifakla ya da akıllıca yaptıkları siyaset ile -veya bu üçünün birleşimi sayesinde- Aztekler, zaman içinde çevredeki kabileleri ve bölgedeki şehir devletlerini yönetir hale geldiler. Azteklerin yükselişinden önce Meksika Vadisi’ndeki baskın politik ve kültürel güç olan Tolteklerin çöküşünde Azteklerin de payının olabileceği düşünülüyor.
1427 yılında Aztekler ile Azcapotzalco şehrinden Tepanecleri karşı karşıya getiren bir mücadele olan Tepanec Savaşı patlak verdi. Bu mücadele, Tepanec Kralı Tezozomoc’un ölümünden sonra güç yarışına giren iki Tepanec yöneticisi arasında fittillenen iç savaş nedeniyle daha da hızlandı. Aztekler bu yöneticilerden biri olan ve Tezozomoc’un oğlu Maxtla’ya karşı mücadele veren Tayahuah’ın tarafını tutuyordu. Başlangıçta savaş, Azteklerin aleyhinde seyrediyordu; Aztek hükümdarı Chimalpopoca, çatışmada öldürüldü. Fakat yeni Aztek hükümdarı Itzcóatl (hükümdarlık: 1428-1440) başa geçtikten sonra savaşta ani bir değişim yaşandı. Birkaç şehir devletiyle koalisyon yapan Itzcóatl; Azcapotzalco şehrine doğru ilerlerdi, Maxtla’yı alaşağı etti ve şehri ele geçirdi.
Bundan hemen sonra, 1428’de, Itzcóatl; bölgedeki daha güçlü iki şehir devleti Texcoco ve Tlacopan adlı komşu devletler ile ittifak oluşturdu. Bilim insanları tarafından Aztek İmparatorluğu’nun başlangıcı olarak görülen (Diğer bazı bilim insanları ise imparatorluğun çok daha erken bir tarihte, Tenochtitlán’ın kuruluş tarihi olan 1325’te başladığını iddia ediyor.) bu ittifak, “Üçlü İttifak” adıyla biliniyordu. İlk olarak üç şehir, Vadi’yi nispeten eşit şekilde yönetiyordu. Fakat zamanla Aztekler, bölgenin tek politik gücü ve hakimi haline geldiler.
“Aztekler, ‘dolaylı yönetim’ adı verilen bir politika ile yönetiliyordu.” diyor Smith. “Bu, doğrudan yönetimin tam tersi bir siyasi yönetim biçimiydi ve fethedilen grubun politik, kültürel veya dini kurumlarına doğrudan müdahale etmiyordu. Bir şehir veya toprak Aztek İmparatorluğu’na borçlu olduğu vergiyi zamanında ve olması gerektiği kadar ödediği sürece Aztekler yerel liderlere karışmıyordu.”
I. Moctezuma’nın 1440’tan 1469’a dek süren hükümdarlığı sırasında Aztekler sınırlarını güneyde Oaxaca Vadisi’ne, batıda Pasifik’e ve doğuda Meksika Körfezi’ne doğru genişlettiler. Moctezuma aynı zamanda Güney Meksika’da yaşayan Mikstek kavimleri ile başarılı bir savaş sürdürdü. İmparatorluğa eklenen bu yeni bölgeler ile birlikte ticari mallar, haraçlar ve vergiler Tenochtitlán şehrine akmaya başladı. Bu mallar arasında her iki deniz kıyısından gelen deniz kabukları, yeşim taşları, papağan tüyleri ve güneydeki tropikal ormanlarda yaşayan kedigillere ait postlar olduğu kadar imparatorluğun her bir köşesinden gelen değerli taşlar ve altın ile gümüş gibi metaller de yer alıyordu.
Metropolitan Sanat Müzesi’nin Antik Amerika Kıtası kategorisindeki sanat eserlerinin yardımcı küratörlüğünü üstlenen Laura Filloy Nadal, “Her bir hükümdarın Aztek topraklarını zaman içinde fetihler ve ittifaklar sayesinde genişletmesi ile birlikte Aztek İmparatorluğu yavaş yavaş büyüdü.” diyor. “Bu fetihlerin amacı yalnızca yeni topraklar kazanmak değil aynı zamanda Mezoamerika’nın dört bir yanındaki materyallere ve mallara erişim sağlamaktı.”
1486’dan 1502’ye dek hüküm süren Ahuitzotl ise I. Moctezuma’nın torunuydu ve oldukça başarılı bir askeri liderdi. Seleflerinin tamamından daha hırslı askeri seferler düzenleyerek günümüzde Meksika ve Guatemala’nın güney sınırını oluşturan yerler kadar uzaktaki topraklar da dahil olmak imparatorluğa büyük toprak parçaları kazandırdı. Huastecler ve Zapotecler gibi birkaç Mezoamerika halkına karşı başarılı askeri harekatlar yürüttü. Ahuitzotl aynı zamanda Tenochtitlán’ı binalar, tapınaklar ve saraylar ile süsleyen azimli bir liderdi; devasa Templo Mayor’u (Büyük Tapınak) yeniledi, imparatorluğu sahilden sahile ve kuzeyden güneye birleştiren çok kollu bir yol ağı oluşturdu.
Ahuitzotl, Azteklerin kurban töreni uygulamasını desteklemesiyle de tanınıyor. İnsan kurban etme, uzun bir süre boyunca Aztek kültürünün ayrılmaz bir parçası olarak varlığını sürdürdü fakat Ahuitzotl genellikle savaşta ele geçirilmiş esirleri Huitzilopochtli Tapınağı’nda kurban ederek bu uygulamayı hayal dahi edilemeyecek noktalara taşıdı. Britannica‘ya göre Ahuitzotl, 1487 yılında Tenochtitlán’daki yeni bir tapınağa ithafen yapılan şenlikler sırasında yaklaşık 20.000 esiri kurban etmişti.
Aztekler imparatorluklarını kapsamlı bir vergileme sistemi sayesinde ayakta tuttular ve güçlendirdiler. “Bu yalnızca haraç ya da tek seferlik bir ödeme değildi.” diyor Smith. “Aztekler, Romalılar ve Yunanlarınkiyle kıyaslanabilecek derecede düzenli, sofistike bir vergileme sistemine sahipti.” Para biriminin Mezoamerikan biçimi olan kakao çekirdekleri ve pamuklu kumaş, sıradan insanların Aztek derebeylerine ödedikleri birincil vergi biçimiydi. Kakao çekirdekleri küçük parasal işlemlerde kullanılırken pamuklu kumaşlar daha büyük işlemlerde kullanılıyordu.
Aztekler oldukça etkili, iyi eğitilmiş bir ordu sayesinde düşman toplumları savuşturdular ve imparatorluklarını yaşattılar. World History Encyclopedia‘ya göre Azteklerin erkek çocukları, çok küçük yaşlardan itibaren özel askeri birliklerde savaş için eğitiliyordu. Bunlar arasından gelecek vadedenler, ordunun üyesi yapılıyordu; burada ilk olarak diğer savaşçıların silah ile mühimmat taşımasına yardım ediyorlar ve arada sırada avcı birliği olarak hareket ediyorlardı. Daha sonraları bu genç savaşçıların göğüs göğse mücadele etmesine izin veriliyordu. Aztek savaşlarının esas amaçlarından biri, ritüel kurbanında kullanılmak üzere esir yakalamaktı; hatta bir Aztek savaşçısı, savaşta yakaladığı esir sayısı ile orantılı şekilde başarılı sayılıyor ve statü kazanıyordu ve Çiçek Savaşı adıyla da bilinen bütün savaşlar, sadece ve sadece düşman savaşçıları esir etme amacıyla komşu gruplarla yapılmıştı. 20 esir yakalayan bir savaşçı, Aztek ordusunun “jaguar birimi” ya da “kartal birimi” gibi seçkin savaş birimlerine katılmakta özgürdü.
16. yüzyılın başlarına gelindiğinde Aztek İmparatorluğu gücünün zirvesini yaşıyordu. Aztek devleti valiler, savaşçılar, mahkemeler, vergi toplayıcıları ve sivil ve dini memurlardan oluşan karmaşık bürokratik sistemi ile iyi organize edilmişti. Bu hiyerarşik piramidin tepesinde, Nahuatl dilinde “tlatoani” diye adlandırılan hükümdar vardı. Britannica‘ya göre bu hükümdar, 207.200 kilometrekareye yayılmış yaklaşık 5-6 milyon insana hükmediyordu. Bu engin bölge, 400 ila 500 civarı şehir devleti içeriyordu.
Azteklerin Başkenti Tenochtitlán
Günümüzde Tenochtitlán, modern Meksika’nın altında gömülü durumda. Yaklaşık 500 yıl önce Aztek başkenti, 400.000 civarı sakini ile büyüyen bir metropoldü; bu sayı, şehri o dönemdeki birçok büyük Avrupa şehrinden daha büyük hale getiriyordu. Şehri göl kıyısıyla bağlayan jilet gibi dümdüz yollar ve geniş caddeler ile süslenmiş Tenochtitlán piramitler, tapınaklar, saraylar, temiz su için kullanılan yapay depolar ve bahçelere sahipti. Hatta uzaktaki Sierra Madre Dağlarından şehre su taşıyan büyük bir su kemeri bile vardı. Aztekler şehrin sakinlerini “chinampas” yani “yüzen bahçe”lerden oluşan sofistike bir tarım sistemi ile besliyorlardı; bu yüzen bahçeler, birbirini izleyen çamur, sopa ve bitki katlarının küçük bir ada oluşturana dek üst üste eklenmesiyle oluşturuluyordu. HortTechnology adlı dergide 2020 yılında yayımlanan bir araştırmaya göre yüzen bahçeler oldukça verimli ve sürdürülebilirdi.
World History Encyclopedia‘ya göre şehrin merkezinde “Kutsal Bölge” olarak bilinen ve tanrıların tapınakları ile bir anıtsal top sahasını kapsayan bir alan vardı. Kutsal Bölge’deki en dikkat çekici tapınak, “Templo Mayor” ya da “Büyük Tapınak”tı. Şehrin ufuk çizgisine hükmeden bu yüksek piramit, iki tapınakla taçlandırılmıştı: Bu tapınaklardan biri Huitzilopochtli’ye, diğeri ise yağmur tanrısı Tlaloc’a adanmıştı. Her biri bazalta oyulmuş büyük yılan kafaları nezaretindeki iki paralel merdiven, piramidi zemin seviyesinden yukarı doğru taşıyordu.
Nadal’a göre Templo Mayor’un tabanı kuzeyden güneye 78 metre, doğudan batıya ise 83.6 metre uzunluğundaydı. Yüksekliği ise 45 metreydi; bu, modern Meksika’nın hemen doğusunda konumlanan Kolomb Öncesi Teotihuacan şehrinde yer alan ve Mezoamerika’nın ikinci en büyük piramidi olan Ay Piramidi ile kıyaslanabilir bir uzunluktu. Templo Mayor’un yapımında kullanılan materyaller arasında volkanik taşlar, toprak, kireç taşı, kum ve tahta yer alıyordu.
Nadal, “Templo Mayor 1914 yılında keşfedilmiş olsa da 1978 yılında Meksikalı Arkeolog Eduardo Matos Moctezuma ve meslektaşları piramidi yüzlerce yıl boyunca kaplayan toz topraktan arındırana dek burada kapsamlı bir kazı yapılmadı.” diyor. “Moctezuma ile meslektaşları, yapının ilk inşaatı 1325 yılında başlasa da tapınağın yüzyıllar boyunca en az altı kez yenilendiğini ve İspanyol işgalci Hernán Cortés’in 1519’da oraya ayak basmasından hemen önce son halini aldığını keşfettiler.”
Aztek Dini
Aztekler politeistti yani her biri birbirinden farklı güçlere, mizaçlara ve sembollere sahip bir tanrılar topluluğuna inanıyorlardı. ThoughtCo’nun aktardıkları doğrultusunda bazı tahminlere göre Aztek panteonu en az 200 tanrıdan oluşuyordu. Dört büyük tanrı ve çok sayıda küçük tanrı vardı. Aztek panteonunun baş tanrısı, Britannica‘ya göre ismi “solak sinek kuşu” veya “güneydeki sinek kuşu” anlamlarına gelen savaş tanrısı Huitzilopochtli’ydi. Huitzilopochtli güneş ve ateş ile ilişkilendiriliyor ve genelde renkli sinek kuşu tüyleriyle bezenen ve bir elinde kalkan diğer elinde ise yılan taşıyan bir savaşçı olarak resmediliyordu. Yüzünün alt kısmı maviyken üst kısmı siyahtı.
Huitzilopochtli ile hemen hemen eşit derecede önemli diğer bir tanrı ise ismi “tüylü yılan” anlamına gelen Quetzalcoatl’dı. Quetzalcoatl ışık, bilgelik ve sanat tanrısıydı; rüzgar ve Venüs gezegeni ile ilişkilendiriliyordu. Aztek kültürüne göre Quetzalcoatl insanlığa kitaplar (kodeksler), takvim ve mısır gibi birkaç hediye vermişti ve bazı tasvirlere göre insan kurban etme uygulamasına karşı bir duruş sergiliyordu. Quetzalcoatl’a dair en eski bahisler, Kolomb Öncesi Teotihuacan bölgesinden geliyor; bu alanda şehrin sanatında tüylü yılan motiflerinin yaygın olduğu görülebiliyor. Yucatán’da yaşayan Mayaların da Quetzalcoatl’a “Kukulcan (Kukulkan)” adı altında taptığı biliniyor.
İsmi “dumanlı ayna” anlamına gelen Tezcatlipoca ise Azteklerin adalet, yeryüzü, kehanet, büyü ve gece tanrısıydı. “Görünmez tanrı” olarak resmedilse de Aztek sanatında çoğunlukla yüzü siyah ve sarı çizgilerle boyalı ve başının üstünde balıkçıl tüyleri, el ve ayak bileklerinde deniz kabukları, elinde ise bir kalkan yer alır vaziyette tasvir ediliyordu. Ayrıca geleceği görmek ve insanların düşüncelerini anlamak için kullandığı obsidiyen bir ayna taşıyordu. Toltekler ve Mayalar gibi diğer Mezoamerika toplumları da Tezcatlipoca’ya tapıyordu.
Bunların yanında Aztekler, ismi “bir şeyleri filizlendiren” anlamına gelen yağmur tanrısı Tlaloc’a da tapıyordu. Tlaloc Mezoamerikan sanatında genellikle jaguarınkine benzer çıkıntılı köpek dişlerinin yer aldığı bir maske takar şekilde resmediliyordu. Tlaloc yağmura ek olarak tarım, doğurganlık ve fırtına ile de ilişkilendiriliyordu. ThoughtCo‘ya göre Tlaloc, MÖ 1200’den MÖ 400’e dek modern Meksika eyaletlerinden Veracruz ve Tabasco’da gelişim gösteren Olmek kültürü kadar erken bir dönemde bile yer alan tasvirleri ile en eski Mezoamerika tanrılarından biriydi.
Aztek İmparatorluğu’nun Çöküşü
Nadal, “II. Moctezuma dönemine gelindiğinde, 16. yüzyıl başlarında, Aztek İmparatorluğu en geniş haline ulaşmıştı.” diyor. “İmparatorluk, günümüzde büyük oranda Meksika’nın orta kısmını kaplayan en az 61 şehre bölünmüştü.” Fakat 1519’da Cortés, Aztek İmparatorluğu’nu istila etti. 500 İspanyol asker eşliğinde Veracruz’a ayak bastı ve Aztek yönetimiyle ters düşen birkaç yerli grupla ittifak yaparak ülkenin iç kısmına doğru ilerlemeye başladı; bu gruplardan biri de Tlaxcala’da yaşayan, Nahuatl dilini konuşan, hiçbir zaman Aztek egemenliği altına girmeyen ve Azteklere şiddetle kafa tutan Tlaxcalalılardı.
Cortés Tenochtitlán’a ulaştığında her biri Aztek İmparatorluğu’nu devirme ve şehri yağmalama niyetinde olan binlerce askeri komuta ediyordu. Yeni hükümdarları Cuauhtémoc’un yönetimindeki Aztekler ilk başta sert bir şekilde direndiler. Fakat yüksek kaliteli demir silahlar, arkebüzler (fitilli tüfekler), toplar ve hem İspanyol hem Tlaxcalalı süvariler, Aztekler için çok fazlaydı. 1521’de Cortés ve müttefikleri şehri ele geçirmeyi başardılar.
Fakat Aztekleri yok oluşa götüren tek faktör silahlar değildi.
Smith’in söylediklerine göre Avrupa’dan gelen hastalıklar, özellikle de çiçek hastalığı, Cortés’in zaferinde önemli bir rol oynamıştı. “Yerlilerin bu hastalığa karşı bağışıklığı yoktu ve hastalık, binlerce kişiyi öldürerek bölgeyi yıktı geçti.”
A Pest in the Land: New World Epidemics in a Global Perspective adlı kitabın yazarı olan Tarihçi Suzanne Alchon, Aztekler ve diğer yerli halklar da dahil olmak üzere Meksika Vadisi sakinlerinin dörtte biri ila yarısının hastalıktan öldüğünü belirtiyor.
Bugün popüler hayal gücünde Aztekler, doğru ya da yanlış, öncelikle kan donduran insan kurban etme ritüeliyle uğraşan azılı savaşçılar olarak biliniyorlar. Fakat Smith’e göre Aztekler bundan çok daha fazlasıydılar: Belki de Mezoamerika’nın en sofistike uygarlığını yarattılar ve o dönemde Avrupa’da yürütülenlerle yarışan, hatta bazen onları geçen devasa mühendislik ve inşaat projeleri ile ilgilendiler. Aztek sanatçıları, Amerika Kıtası’nın en karakteristik sanat eserlerini oluşturdular; bu eserlere ait harika taş, tüy ve seramik parçaları şimdi dünya etrafındaki müzelerde sergileniyor.
Live Science. 16 Ağustos 2022.
You must be logged in to post a comment Login