Atların Ne Zaman Evcilleştirildiğine Dair Bulgular Artıyor

Atlar, son beş bin yıldır, hızlı ulaşımın erken bir aracı olarak, savaşlarda ve sporda önemli bir rol oynadı ve insanlık tarihi ile hep iç içe oldu.

Araştırmacılar, Botai atlarının aslında Przewalski’nin atlarının ataları olduğunu keşfettiler.

Buna rağmen, modern atların ilk kez nerede ve nasıl evcilleştirildiği, onlarca yıl süren büyük araştırmalara konu oldu. Zooarkeologlar, tarihçiler ve genetik mühendislerinden oluşan büyük bir uluslararası ekip, son zamanlarda bu konuda bazı cevaplar bulmaya başladı. Sonuçlar, bunun hem atın kendisi hem de insanlık tarihi ve kültürü hakkında ne kadar çok şey ortaya çıkarabileceğini ve daha ne kadar çok şey öğrenmemiz gerektiğini ortaya koyuyor.

Toulouse Antropobiyoloji ve Genomik Merkezi direktörü ve Fransız Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezi’nde araştırma direktörü olan paleogenetikçi Ludovic Orlando, “Atlar belki de insanlık tarihi üzerinde en fazla etkiye sahip olan hayvanlar. Bize kendi ayaklarımızla ulaşamayacağımız bir hızda taşıma yapma imkanı sağladılar.” diyor.

(İlgili: Atlardan Önce, Eşek Melezleri Savaş için Yetiştiriliyordu)

Ludovic Orlando, atların insan kültürüne ne kadar dahil olduklarından, örneğin ulaşıma yardım ederek şehirlerin ilk gelişimine yardımcı olduklarından bahsediyor. Bu, teknoloji bakımından gelişmiş günümüz dünyasında unutulabilecek bir şey. Ve atlar, günümüzün günlük ulaşım ve endüstrilerinde iz bıraktılar.  “Arabalar için beygir gücü dediğimiz şey, bir aracın ata göre ne kadar hızlı olacağını ölçmek için hala kullanılan bir ölçü.

Evrimsel tarihi

Tarih boyunca önemleri göz önüne alındığında, Profesör Orlando’nun önderlik ettiği PEGASUS adlı bir proje, modern atların nasıl ve nerede evcilleştirildiğine dair birçok yönü aydınlatmaya çalışıyor. Bu, her türlü yeni bulguyu ortaya çıkardı ve en son genetik tekniklerin yardımıyla insanların ve kültürlerin hareketiyle ilgili süreç ve ilgili çıkarımlar hakkında önceki bazı önemli hipotezleri alt üst etti.

Prof. Orlando, “Ne zaman bir şeyi anladığımızı sansak, anlamadığımızı deneyimlemek bizi çok etkiledi. Yani sorduğumuz her soruyu tekrar gözden geçirdik.” diyor.

Daha önceki kanıtları tersine çeviren önemli bir bulgu, modern atların ataları hakkındaki bir hipotezi yeniden ele alan bir çalışmadan geldi. Önceki düşünce, günümüzün tüm evcil atlarının, bilinen en eski yerli at popülasyonu olan günümüz Kazakistan’ının kuzeyinde 5.500 yıl önce Botai halkı tarafından evcilleştirildiği düşünülenlerin soyundan geldiğiydi.

Ancak Prof. Orlando ve ekibi, son 5.000 küsur yılda Botai’den 20 ve Avrasya’dan 22 atın genomlarını dizileyerek ve bunları yayımlanmış 46 antik ve modern atın genomlarıyla karşılaştırarak, eski kemiklerden alınan DNA’yı analiz ettiklerinde farklı bir şey buldular.

Ekip, Botai atlarının aslında, günümüzde Moğolistan’da yaşayan 500’den fazla vahşi attan oluşan nesli tükenmekte olan bir popülasyon olan Przewalski’nin atlarının ataları olduğunu keşfettiler – burada esaret dışında soyu tükendikten sonra son otuz yılda yeniden tanıtıldılar. Gerçekten de günümüzün yerli atlarının, atalarının yüzde 3’ünden daha azını Botai atlarıyla paylaştığı bulundu.

Ayrıca, bu bulgu, atların bir kereden fazla evcilleştirildiğini ve aynı zamanda, Przewalski’nin atlarının, Botai atlarının geriye kalan vahşi torunları olmak yerine, dünyadaki son gerçek vahşi atlar olduğuna dair önceki inancın hatalı olduğunu ima etti.

 Prof. Orlando, “Bu gerçekten akıllara durgunluk veren bir şeydi. Tüm evcil hayvanların ataları olduğunu düşündüklerimiz, aslında sadece vahşi olanların atalarıydı.” diyor.

Yeni araştırmalar

Her ne kadar son zamanlarda Botai atlarının evcilleştirilmesi konusunda bazı anlaşmazlıklar olsa da, bu, mevcut yerli ırkların başka bir yerden gelmiş olması gerektiği anlamına geliyordu.

Prof. Orlando, “Bugün bildiğimiz atların ortaya çıkmasına neden olan evcilleştirme sürecinin gerçek kaynağını ortaya çıkarmak için bu araştırma açık kapı bıraktı.” diyor.

Bunun temeline inmek isteyen Orlando ve arkeoloji, paleogenetik ve dilbilim dahil olmak üzere farklı alanlardan 161 başka araştırmacıdan oluşan devasa bir ekip, ağı çok daha geniş bir alana yaydı.

Ekip, MÖ 50.000’e kadar uzanan Avrasya genelindeki 273 antik at genomunu ve 10 modern genomu inceledi ve kemik örneklerinin yaşını belirlemek için kullanılan radyokarbon tarihlemesiyle bunların zaman içindeki yayılımını haritaladı. Bu, araştırmacıların aradığı atılıma yol açmaya yetecek kadar kanıt sağladı ve Nature’da yayımlanan bir çalışmada sonuçlar bildirildi.

Araştırmacılar, günümüzün evcilleştirilmiş atlarının, günümüz Rusya’sında Don ve Volga nehirlerinin yakınındaki bir bölgede, Batı Avrasya bozkırlarından MÖ 2.200 civarında ortaya çıktığını buldular.

Daha sonra hakimiyet alanları hızla genişledi ve sonraki birkaç yüz yıl içinde batıda Atlantik’ten doğuda Moğolistan’a kadar tüm vahşi at popülasyonlarının yerini aldılar.

Prof. Orlando, “Hemen hemen bir gecelik bir süreçti. Bir bölgeden başladı ve ateş gibi tüm dünyaya yayıldı.” diyor.

Araştırmacıların sırasıyla sırt ağrısı, davranış ve saldırganlık ile ilişkili olan iki gende (GSDMC ve ZFPM1) buldukları uyarlamalar, diğer popülasyonların önündeki başarılarını açıklamaya potansiyel olarak yardımcı oldu. Bu nedenle, bunlarda görülen değişiklikler, atları daha evcilleştirmiş ve onlara binilmelerini kolaylaştıran daha güçlü bir sırt sağlamış olabilir.

Prof. Orlando, “Belki de bu at türü, doğru mutasyonları onları daha evcilleştirecek ve aynı zamanda eşya taşıma konusunda daha istekli hale getirecek şekilde yeniden bir araya getiren şanslı türdü.” diyor.

Tarih ve kültür

Bulgular ayrıca, atların tarihine ilişkin içgörünün insan göçlerinin ve kültürlerin gelişiminin resmini nasıl etkileyebileceğini göstererek, insanların yayılımına ışık tutmaya yardımcı oluyor.

Örneğin daha önce, biniciliğin, Hint-Avrupa dillerinin çoğalmasına yardımcı olarak, MÖ 3.000 civarında Yamnaya olarak bilinen bir kültürden gelen bozkır pastoralistlerinin Avrupa’ya yayılmasıyla bağlantılı olduğu varsayıldı. Bununla birlikte, bunun, çalışmanın önerdiği gibi, atın evcilleştirilmesinden önce gerçekleştiği göz önüne alındığında, ikisinin bağlantılı olmadığını gösterdi. Prof. Orlando, “Bu, yine beklemediğimiz başka bir keşifti.” diyor.

Bunun aksine, atların evcilleştirilmesinin yayılmasının zamanlaması, Asya’da savaş arabaları ve at gemleri gibi binicilik ekipmanlarının yayılımı ve orada Hint-İran dillerinin yayılmasıyla aynı zamana denk geliyordu. Prof. Orlando, “Bu, bizi dünyanın öbür ucuna götürmede atın önemini gösteriyor.” diyor.

PEGASUS projesi sırasındaki diğer araştırmalar, insanlar ve atları arasındaki ilişki hakkında daha fazla bulgu üreterek, evcilleştirme için seçici üreme ile ilişkili adaptif mutasyonlara ışık tuttu.

Örneğin, bu mutasyonlarla ilişkili varyantları tanımlayan araştırmacılar, MÖ birinci yüzyılda Orta Asya bozkırlarında yaşayan göçebe İskit çobanlarının, meme bezlerinin gelişiminin yanı sıra farklı kürk renkleri ve güçlü ön ayaklar için seçilen üreme stratejilerini kullandıklarını buldular.

Detaylı bir bakış

Bu arada, bu alandaki araştırmalar sadece tarih ve evrim hakkında fikir vermekle kalmıyor, aynı zamanda atların refahı ve korunması için potansiyel önlemler de sağlıyor. O dönemde insan olmayan bir organizma için bugüne kadarki en büyük DNA zaman serisi olarak sunulan bir çalışmada, araştırmacılar genetik çeşitliliğin atların ilk evcilleştirilmesinden sonra bin yıl boyunca korunduğunu, ancak son iki yüzyılda yüzde 16 düştüğünü ortaya çıkardı. Bu, modern ıslahın olası olumsuz etkilerini araştırmak için bir temel oluşturabilir.

Atların geçmişini bilmek, yeniden vahşileştirme gibi faaliyetler yoluyla koruma stratejilerine de katkıda bulunabilir. Prof. Orlando, “Bu soruları yanıtlamak yalnızca bilimsel bir alıştırma değil, gerçek dünyada da sonuçları var. Karar vericileri, yeniden vahşileştirme veya koruma için hangi popülasyonlara öncelik verilmesi gerektiği konusunda bilgilendirebiliriz.” diyor.

Projenin şimdiye kadarki bulgularından sonra, Prof. Orlando geçmiş hakkında daha ince ayrıntılara girmeyi umuyor ve daha keşfedilecek çok şey var. Prof. Orlando, “Tarihin bazı bölümlerini, bazı uygarlıkların atlar sayesinde diğerleri üzerinde sahip olabileceği güç açısından yeniden ele almak istiyoruz. Belki bazı uygarlıklar, diğerlerinin sahip olmadığı bir tür at elde etmeyi başardıkları için büyük bir avantaj elde etmiş olabilirler.” diyor.

Prof. Orlando, PEGASUS’un Avrasya’nın dört bir yanından eşi görülmemiş bir at fosili örnekleri koleksiyonu oluşturmaya çalışmasıyla, bu tür bulguların zenginliği ve modern genomik dizileme tekniklerinin yeteneklerinin, biyoloji ve sosyolojiden arkeolojiye tarihten dilbilimine kadar her türlü alandaki gelişmeleri ortaya çıkarma fırsatları yarattığını söylüyor.

“Ve bu teknikler, olayların akışının zaman içinde nasıl geliştiğine dair anlayışımızı zenginleştirmeye devam etmeyi vaat ediyor.”


Horizon: The EU Research & Innovation Magazine. 26 Ocak 2022.

Orta Doğu Teknik Üniversitesi Tarih bölümü öğrencisi.

You must be logged in to post a comment Login