Sanılanın aksine arkeolojik alanlarda bulunan insan beyinlerinin sayısı oldukça fazla. Peki beyinler nasıl bozulmadan günümüze kalabiliyor?
Yeni bir araştırmaya göre bilim insanları, bazıları 12.000 yıldan daha eski olan 4.400’den fazla insan beynini gün yüzüne çıkardı ve bu beyinlerin sanıldığından daha az nadir olduğunu ortaya koydu.
Arkeologlar şansları yaver giderse yüzlerce ya da binlerce yıldır korunmuş insan kemikleri ya da dişleri bulurlar. Fakat çok nadiren tendon, kas ve deri bulurlar, çünkü yumuşak doku zamanla parçalanma eğiliminde olur. Yine de bu kuralın büyük bir istisnası var: insan beyni.
Yayımlanan yeni bir makaleye göre, dünyanın pek çok yerinde, bazıları 12.000 yıllık kadar eski olan 4.400’den fazla korunmuş insan beyni keşfedildi. Ve 1.300’den fazla vakada beyin, belirgin bir açıklama olmaksızın, genellikle hayatta kalan tek yumuşak dokuydu.
(İlgili: Vezüv Patlamasında Ölen Kişinin Beyin Hücreleri Bulundu)
Araştırmanın yazarlarından Oxford Üniversitesi’nde paleobiyolog olan Alexandra Morton-Hayward, ilk olarak cenaze levazımatçısı olarak çalışırken beyinlerle ilgilenmeye başladı. Beyinlerin tipik olarak diğer organlardan daha hızlı çürüdüğünü, sıvıya dönüştüğünü ve geride sadece boş bir kafatası bıraktığını fark etti. Ancak bazen de “beyin hâlâ mükemmeldi, tıpkı bir jöle gibi”.
Morton-Hayward daha sonra doktora öğrencisi olduğunda, Florida’da 8.000 yıllık insan iskeletlerinin kafataslarının içinde bulunan bozulmamış beyinler hakkında bir şeyler okudu. İlgisini çekince, korunmuş insan beyinlerine atıfta bulunan daha fazla makale aramaya karar verdi.
Araştırması sırasında, korunmuş beyin bulmayı nadir ve olağandışı bir fenomen olarak tanımlayan bir dille tekrar tekrar karşılaştı. Ancak giderek daha fazla makale okudukça ve laboratuvarına örnekler getirdikçe, bunların daha önce düşünüldüğünden çok daha yaygın olduğunu fark etti.
Yeni makale için Morton-Hayward ve meslektaşları, arkeolojik kayıtlarda tanımlanan bilinen korunmuş insan beyinlerini katalogladılar. Bu kapsamlı veri tabanını oluşturmak, onların daha geniş bir çerçeveden bakmalarına ve kalıpları aramalarına olanak sağladı.
Morton-Hayward, Science dergisinde yayınlanan makalesinde, korunmuş beyinlerin “normal, mükemmel” insan beyinlerine benzediğini, ancak normal boyutlarının yaklaşık beşte biri kadar olduklarını söylüyor. Tipik olarak “tofu benzeri bir kıvama” sahip olduklarını da ekliyor. Bu beyinler, bataklık cesetlerinde ve Güney Amerika volkanlarının tepesinde İnka insan kurbanlarının yanı sıra Orta Çağ mezarlıklarında, Mısır nekropollerinde ve İspanya İç Savaşı’ndan kalma toplu mezarlarda bulundu.
Birçok vakada, beynin korunması dehidrasyon veya donarak kuruma gibi bilinen kuvvetlerle kolayca açıklanabiliyordu. Beyinlerin neredeyse yüzde 38’i kurumuş ve yüzde 30’u sabunlaşmıştı. Bu, vücuttaki yağlardan mezar mumu olarak bilinen koruyucu bir madde üreten kimyasal bir işlem.
Yaklaşık yüzde 38’i susuz kalmış, yüzde 30’u ise vücuttaki yağlardan mezar mumu olarak bilinen koruyucu bir madde üreten kimyasal bir işlem olan sabunlaşmıştı. Yüzde 2’den daha azı donmuş ve yüzde 1’den daha azı tabaklanmıştı.
Ancak beyinlerin yüzde 30’undan biraz fazlası, henüz keşfedilmemiş gizemli bir süreçle korunmuştu.
Morton-Hayward, “Bu bilinmeyen mekanizma diğerlerinden tamamen farklı. Bunun en önemli özelliği, elimizde sadece beyin ve kemiklerin kalmış olması. Deri yok, kas yok, bağırsak yok.” diyor.
Araştırmacılar bu beyinlere ne olduğunu bilmiyorlar, ancak gemi batıkları ve kurşun tabutlardan tümülüsler ve sığ mezarlara kadar çok çeşitli ortam ve iklimlerde bulunduklarını biliyorlar.
Morton-Hayward, “Ortak çevresel faktörlerin yokluğu, beynin kendisinde korunmasını sağlayan bir şeye işaret ediyor” diyor.
Bir olasılık, arkeolojik alanlardaki demir gibi bazı maddelerin varlığının, beyin dokusunu daha kararlı hale getiren kimyasal bir reaksiyonu tetikliyor olabileceği. Araştırmacıların bu teoriyi test etmeleri gerekiyor, ancak eğer doğruysa, demans gibi nörodejeneratif hastalıklar hakkında yeni bilgiler sunabilir.
Daha genel olarak, yeni makale arkeologların saha araştırması yaparken korunmuş beyinler için daha tetikte olmaları gerektiğini öne sürüyor. Bu organlar, genellikle çevrelerindeki renklerle aynı renkte oldukları için kolayca gözden kaçabilir.
Avustralya’daki James Cook Üniversitesi’nde arkeolog olan ve araştırmada yer almayan Brittany Moller, “Bu nedenle, arkeolojik kazılar sırasında beyin materyalinin ne olduğu anlaşılamadığı için sıklıkla atılması muhtemel” diyor.
Çalışma aynı zamanda korunmuş beyinlerin daha önce düşünüldüğü kadar nadir olmadığını gösterdiğinden, araştırmacıları organları dikkatlice saklamak yerine analiz etmeye de teşvik edebilir. Şu anda, korunmuş beyinlerin yüzde 1’inden daha azı incelenmiş durumda.
Morton-Hayward, “Eğer değerli, türünün tek örneğiyseler, onları analiz etmek ya da rahatsız etmek istemezsiniz” diyor.
Smithsonian Magazine. 20 Mart 2024.
Makale: Morton-Hayward, A. L., Anderson, R. P., Saupe, E. E., Larson, G., & Cosmidis, J. G. (2024). Human brains preserve in diverse environments for at least 12 000 years. Proceedings of the Royal Society B.
Bir Turist, Sahil Barında Roma Lahdinin Masa Yapıldığını Fark Etti
Antik Mısır Valisinin Kızı İdi’ye Ait 4.000 Yıllık Mezar Bulundu
Elazığ’da Tesadüfen Bulunan Devasa Mozaik Gün Yüzüne Çıkıyor
Getty Müzesi, 2.500 Yıllık Bronz Sediri Türkiye’ye İade Etti
Eski Toplumlardan Sıcaklarda Evleri Serin Tutmak için Beş Ders
You must be logged in to post a comment Login