Yapılan araştırmaya göre, ilk kez seçkin Moğol İmparatorluğu halkının Tibet sığırı sütü içtiği bir tarih belirlendi.
Uluslararası bir araştırma ekibi, eski diş taşlarında bulunan proteinleri analiz ederek, Tibet sığırı (yak) da dahil olmak üzere birçok geviş getiren hayvandan süt tüketimine dair doğrudan kanıtlar sağlıyor.
Buna ek olarak, araştırmacılar hem atlarla hem de geviş getiren hayvanlarla ilişkili süt ve kan proteinlerini keşfettiler.
Çalışma, donmuş topraklarda istisnai bir şekilde korunan seçkin bir Moğol Dönemi mezarlığından yeni protein bulguları sunuyor. Bu, arkeolojik bir bağlamdan elde edilen ilk Tibet sığırı sütü örneği olma özelliğini taşıyor.
Önceki araştırmalar, sütün Moğolistan’da 5.000 yıldan fazla bir süredir kritik bir kaynak olduğunu gösteriyor. Sığır, koyun, keçi ve hatta at sütünün tüketimi güvenli bir şekilde tarihlenirken, şimdiye kadar insanların Tibet sığırından süt içmeye ne zaman başladıklarını belirlemek zordu.
(İlgili: Sütçülük, Eski Moğolistan’da Dramatik Değişimlere Yol Açtı)
İnsanların bu ikonik türü ne zaman ve nerede evcilleştirdiğini anlamak, nadiren bulunan Tibet sığırı kalıntıları ve bu hayvanların sanatsal tasvirleriyle sınırlı kaldı. Ancak bunların vahşi mi yoksa evcil mi olduğu belli değil.
Kuzey Moğolistan’da seçkin bir Moğol dönemi mezarlığının keşfi, araştırmacılar için şaşırtıcıydı.
Alicia Ventresca-Miller, “En önemli bulgumuz, bogtog adı verilen huş ağacı kabuğundan bir şapka ve altından beş pençeli bir ejderhayı betimleyen ipek cüppelerle gömülmüş elit bir kadındı. Proteomik analizlerimiz, yaşamı boyunca Tibet sığırı sütü içtiği sonucuna vardı. Bu sonuç, bu ikonik hayvanın bölgedeki uzun süreli kullanımını ve seçkin yöneticilerle olan bağlarını doğrulamamıza yardımcı oldu.” diyor.
Sisle kaplı yüksek rakımlı bir sırt boyunca yer alan bölge, tabu anlamına gelen “Khorig” adını taşıyor. Araştırmacılar, bir Cizhou gemisinde tasvir edilen beş pençeli bir ejderha ve geleneksel bir cüppe veya geyik de dahil olmak üzere yönetici seçkinlerle bağlantıların kanıtlarını bulduklarından, bu mezarlığın elitlere özel olduğu kabul edildi.
Arkeologlar, mezarların yakınında yüzeye dağılmış ipek ve deri parçalarını toplamak ve korumak için yıllarını harcadılar. Ne yazık ki, son birkaç on yılda donmuş toprak erimeye başladı ve alanlar yoğun bir şekilde yağmalandı.
Julia Clark, “Gördüğümüz yağma derecesi emsalsiz. Yüzeyde bulabildiğimiz neredeyse her mezar, son zamanlarda yağma faaliyetleriyle yok edildi.” diyor.
Arkeologlar uzun zamandır bu bölgenin önemli olduğundan şüpheleniyorlar ve burası günümüzde sığır gütmenin başlıca alanlarından biri olmaya devam ediyor. Yağmacılara çok şey kaybedilirken, mezarlardan geriye kalanlar donmuş toprak içinde hala iyi korunmuş olarak duruyor.
Uluslararası bir araştırma ekibi, Moğol dönemi seçkinlerinin diyetlerini belirlemek için diş taşının proteomik analizini kullandı. Farklı bireyler tarafından tüketilen süt, kan ve diğer dokularla ilişkili proteinler buldular.
Paleoproteomik uzmanı Shevan Wilkin, “Gerçekten heyecan verici olan şey, inekler ve Tibet sığırları arasında, en yaygın olarak bulunan süt proteinindeki amino asit dizisinde yalnızca tek bir fark olması. Ve burada, Tibet sığırı, Bos mutus’a özgü olan kısmı elde etmeyi başardık.” diyor.
Donmuş toprak çevre koşullarının mümkün kıldığı inanılmaz koruma seviyesi sayesinde ekip, arkeolojik örneklerden ilk kez elde edilen ilgi çekici proteinleri tespit edebildi. Bunlar, daha önce diş taşından elde edilmemiş olan at sütü lor proteinlerinin yanı sıra keçi ve at kanı proteinlerini içeriyordu.
University of Michigan. 31 Mart 2023.
Makale: Ventresca Miller, A.R., Wilkin, S., Bayarsaikhan, J. et al. (2023). Permafrost preservation reveals proteomic evidence for yak milk consumption in the 13th century. Commun Biol 6, 351.
You must be logged in to post a comment Login