St. Giles Katedrali’nin altında bulunan kafatasları 12. yüzyıldan bir erkeğin ve 16. yüzyıldan bir kadının olası yüzlerini ortaya çıkardı.
Bilim insanları fosilleşmiş insan kalıntılarına baktıklarında, etkileşim genellikle tek taraflıdır: Onlarca veya yüzlerce yıldan sonra yeraltında, kemiklerde pek bir ifade kalmaz. Yine de, yüz rekonstrüksiyonu sayesinde, araştırmacılar şimdi Edinburgh’un en eski sakinlerinden ikisinin kalıntılarını yeniden değerlendiriyorlar.
Bir kadın ve erkeğe ait iki fosil, kentin İskoçya Kralı I. David’in yönetimine geçtiği 12. yüzyılın başlarına kadar, mezar yeri olarak kullanılan St. Giles Katedrali’nin altında bulundu. Her iki birey de bilim için yeni olmamasına rağmen, yüzleri yakın zaman önce gün yüzüne çıktı.
Kadının yüz rekonstrüksiyonu üzerinde çalışan adli sanat ve yüz kimliği bilim insanı Karen Fleming, “Kalıntıları fiziksel olarak inceleyebilmek büyüleyici ve bu, atalarımızın hayatlarına önemli bir bakış açısı kazandırdı.” diyor.
Bundan önce Fleming, dişsiz bir Demir Çağı druid (kelt rahip sınıfı üyesi) kadının üç boyutlu balmumu rekonstrüksiyonunu oluşturmuştu.
Arkeologlar 1980’lerde St. Giles Katedrali’nde ilk kazılara başladığından beri, 12. ve 16. yüzyıllar arasında beş mezarlığa yayılan 110’dan fazla kişi ortaya çıkarıldı. Binanın kendisi on yıllar boyunca genişledikçe, mezar kapasitesi de artmıştı. Ferguson’a göre üst sınıflar katedralin iç mekanlarında, halktan olan kimseler ise dış mekanlarındaki mezarlara gömülüyordu.
Adli sanatçı Lucrezia Rodella, buradaki en eski kalıntılar arasında, yaklaşık 170 cm uzunluğunda olan 30’lu yaşlarının sonunda veya 40’larının başındaki 12. yüzyıldan kalma bir erkeğin kalıntıları olduğunu söylüyor. Adamın kafatası büyük oranda sağlamdı, sadece birkaç dişi eksikti. Bu da yüzünü sıfırdan inşa etmeyi oldukça basit hale getirdi. Rodella ona ela gözler, kahverengi saçlar ve belirgin, hafif eğri bir burun verdi. Ancak, bir engel vardı; adamın alt çenesi eksikti. Sanatçı bu bölümü sakal ile kapattı.
(Roma İmparatorlarının Hiper Gerçekçi Heykelleri Yapıldı)
İkinci şahıs, yüksek statüdeki bir kadındı ve 16. yüzyıldaki ölüm tarihi ile katedralin mezarlık zaman çizelgesinin diğer ucunda yer alıyor. Ölümü sırasında diğer erkek ile hemen hemen aynı yaştaydı, ancak cildinde, dokularında ve kemiğinde iz bırakan deforme edici bir hastalık olan cüzzamdan muzdarip gibi görünüyor. Fleming, bunu yansıtmak için, kadının enfeksiyon nedeniyle körleşmiş olabilecek sağ gözünün altına bir cilt yarası ekledi.
İskoçya Milli Kütüphanesi’ne göre, cüzzam Orta Çağ boyunca ve sonrasında yüzyıllarca çevredeki bölgeyi muzdarip etti ve hastalığın bulaştığı kişilerin nüfusun geri kalanından ayrılması anlamına gelen “cüzzamlı hastaneleri ve evleri”nin kurulmasına neden oldu.
Arkeologlar 2006 yılındaki bir yayında, kadının ölümünün kesin nedenlerinin anlaşılamamasına karşın, katedralde bakteriyel enfeksiyona yenik düşen en az beş kişiden biri olduğunu belirtti.
Katherine J. Wu, 13 Ocak, 2020
You must be logged in to post a comment Login