Bizim berberiler olarak bildiğimiz Kuzey Afrika halkı, kendilerine Amazigh ve çoğul anlamda İmazighen diyor. Bu kelimenin anlamı ise “özgür insan” anlamına geliyor. Berberiler hakkında bildiklerimizin ötesinde bilmediklerimiz çok daha baskın durumda. Bu kalabalık kadim halk, bir Arap boyu gibi algılanıyor ancak gerçek bu değil.
Berberiler, Araplar öncesinde bölgede yaşamış olan bir halk olarak kendilerini tanımlıyor. Aslında 325 milyonluk Arap dünyası içerisinde sayılan bu topluluklar, Arap halkından oldukça farklılaşmış ve 7 yüzyıldaki Pan-Arabizm ile Arap olarak tanımlanma serüvenleri başlamakta.
Ancak berberilerin özgün karaktere ve geçmişe sahip bir Kuzey Afrika halkı olduğunu söylemek gerekir. Berberi adı, Araplar’dan köken, gelenek, dil, edebiyat, sanat ve tarih açısından oldukça farklı bir grubu temsil eden bir isim.
Berberiler bugün itibari ile Fas, Cezayir, Tunus, Libya, Mısır, Mali, Nijer ve Mauretania’da dağınık gruplar halinde yaşıyor. Dil olarak Afro-Asya dil ailesi içerisindeki Amazigh dillerini konuşuyorlar.
Minimum rakamlarla Fas’ta 14 milyon, Cezayir’ de 9 milyon ve dağıldığı diğer bölgelerde daha küçük boyutlu kitleler halinde hayatlarına devam ettikleri biliniyor. Ancak köken üzerinden tahmini nüfus sayımları, Berberi nüfusunun bölgede yaklaşık olarak 23 milyon ile 50 milyon civarında bir nüfusa sahip olabileceğini gösteriyor.
Berberi ismi aslında Romalıların bu topluluklara bir çeşit yakıştırması ve bilindiği kadarıyla bu halkın bireyleri bu isimden bir şekilde rahatsızlık duyuyor. Özgür insan tabirini sahipleniyorlar. Bildiğimiz kadarıyla İspanya’yı işgal eden Orta Çağ Arap kültürü, o bölgeye Arap Müslüman kültürünü ve Arapça’yı kabul eden Berberiler tarafından taşındı.
Bugün özellikle Fas ve Cezayir nüfusunun oldukça baskın bir kısmı (%65 – %75) berberi nüfusundan oluşmakta. Ancak bizim bildiğimiz anlamda turistik berberi gruplar ise bütün bir Kuzey Afrika coğrafyasına dağılmış bulunuyor. Çivit renkli giysileri, devam ettikleri göçebe hayatları ile hala Kuzey Afrika coğrafyasını adımlayan daha küçük boyutlu kabileler de mevcut.
Peki çoğunluğu Berberi olan Fas ve Cezayir’i niçin Arap olarak bilmekteyiz? Bunun aslında çok da şaşırtıcı olmayan bir nedeni var. Arapların bölgedeki politik üstünlüğü ve kültürel baskınlığı bu duruma kaynaklık ediyor.
Arap siyasi azınlığının Berberiler karşısındaki sindirme politikası yüzyıllardır süregelmekte. Son yıllarda Ay ışığı olarak adlandırılan Kuzey Afrika’nın batısında berberilerin ulusal kimliklerini koruma ve baştan yaratma çabaları hız kazanmış durumda. Fas ve Cezayir okullarında berberilik müfredatta bulunuyor. Hatta bu hakkı kazanmak için 2000’lerin başlarında bölgede bazı gösteriler de yapılmıştı.
Yapılan araştırmalarda berberi toplumunun bölgedeki varlığı tarihöncesi dönemlere kadar uzanıyor. Mağara kaya sanatı resimlerinde ya da Neolitik dönem topluluklarında Berberi topluluğun izlerini gösteren bazı detaylar mevcut.
Ancak bir bütün olarak tüm bir Berberi tarihi okuması aslında bu geniş topluluğun tarihsel durumundan dolayı pek mümkün değil. Mesela Berberi halkları bütün bir coğrafyayı kapsayan tek bir imparatorluk kurmamışlardır Bunun yerine farklı coğrafi bölgelerde daha küçük boyutlu krallıklar kurmuşlar ve bu krallıklar uzun ömürlü olmamıştı.
Berberi bölgesinde pek çok tarihi “süper gücün” hakim olduğunu bilmekteyiz. Romalılar, Yunanlar, Bizans, Osmanlı büyük Arap krallıkları gibi güçler bölgede uzun dönemler boyunca hakim oldu.
Bölgede yaklaşık olarak MÖ 2000’den beri Amazigh dillerinin konuşulduğu biliniyor. 1. yüzyılda Yunanistan, Kartaca ve Romalıların hakim olduğu bölgenin yerli sakinleri konumdaydı.
Yine aynı dönemlerde bir dizi Berberi krallığı kurulmuştu. Mauri, Masaesyli, Massyli, Musulami, Gaetuli, Garamantes gibi krallıklara ek olarak Kartaca ve Roma etkisinde bir dizi berberi krallığı biliniyor.
Bu krallıklardan Nimidia ve Mauretania, 2. yüzyılın sonlarından tamamı ile Roma hakimiyeti altına girmişlerdi. Ancak diğer krallıklar ise 429 Vandal istilası, 533 Bizans fethi sonrasında 7. 8. yüzyıllardaki Arap istilasına kadar yaşamışlardır.
Zaten bir şekilde bu krallıkların sonunun gelmesinin ardından Arapların bu bölgedeki üstünlüğü günümüze kadar devam etti.
Kronolojik olarak baktığımızda Berberilere dair ilk kayıtlar Antik Mısır’dan bilinmekte. MÖ 3000’e tarihlenen bazı kayıtlarda bölge halkı hakkıında bazı bahisler mevcut. Daha sonrasında ise MÖ 1000’de Fenikeliler ile yapılan ticaretten yine bugün Berberi olarak bildiğimiz topluluktan bahsediliyor.
Berberilerin ana dili olarak Tamazight denilen dil gösteriliyor. Bu dil Antik Mısır dili ile beraber Afro-Asya dil ailesinin Afrika dalına ait. Bu dil de farklı lehçeler ile birbirinden ayrılıyor. Oldukça köklü bir dil olduğu düşünülen bu dil, etnologlar tarafından Eski Fenike dili ile karşılaştırılıyor.
Tamazight dilinde yalnızca üç adet sesli harf bulunıyor (a, i, u,). Ancak sesli harflerdeki bu tasarruf, 38 adet sessiz harf ve eklemeler ile gideriliyor. Aksan işaretleri ve harf çiftlemeleri gibi uygulamalar ile kullanım genişletiliyor.
Berberi ekonomisi büyük ölçüde çiftçiliğe dayalı. Buna ek olarak dokuma, çanak çömlek, metal işçiliği, deri işçiliği ve yerel ve uzun mesafeli ticarete bağımlı durumda.
Berberi konutları, mağaralardan düz çatılı veya kırma çatılı evlere ve çadırlara kadar geniş bir çeşitliliğe sahipt. Daha doğrusu konutlar, kalelerden, çadırlara kadar değişiyor. Konutu ne biçimde olduğu fark etmeksizin evin yöneticisi ise o evin kadınıdır. Kadınlar için ev etrafındaki birkaç buluşma noktası varken, erkekler için ise çok daha geniş bir alan ayrılmış durumda. Ancak bu anlayış Arap etkisinden biraz daha izole olan bazı kabilelerde çok daha farklı. Mesela Orta Sahra’nın göçebe kabilelerinden Tuareg kabilesinden kadınlar kocalarını seçerler ve tüm kabileyi kadınlar yönetir. Bir çeşit anaerk olarak özetleyebileceğimiz bu durum, bölge hakkında kültürel bir ön yargıya sahip kişiler için oldukça şaşırtıcı olabilir.
Geniş bir coğrafyada hiç de azımsanmayacak olan büyük bir halk olan Berberiler, yaklaşık olarak bu bölgedeki ilk kültürel izlerini 12.000 yıl önce bırakmışlar ve o dönemden bu döneme yaşamlarını sürdürmüşler. Kuzey Afrika’nın özel ve zorlayıcı şartları karşısında binlerce senelik bir gelenekle yaşamlarını bütün asimilasyon çabaları arkasında kendi tecrübeleri ile sürdürmekteler. Politik ve kültürel bir azınlık muamelesi gören halk, kendi gücünün farkına yavaş yavaş varmakta.
Bütün büyük güçlerin binlerce yıldır sahip olduğu kaynaklar yüzünden ilgi odağı olan bölge, bugün yine ilgi odağı konumunda. Bitmek bilmeyen savaşlar, bazı kazanımlar, bağımsızlık mücadeleleri kazanmışlar, bazı bölgelerde din kisvesi altındaki kaynak savaşlarının tarafı oldular. Sömürgecilikten kurtulmak için büyük savaşlar vermiş olan bu kadim halk, tarihin en büyük devamlılıklarından birini göstererek kendi coğrafyalarında yaşamlarına devam etmekte.
You must be logged in to post a comment Login