2023 yılının sonuna gelirken, yıl boyunca Anadolu’nun dört bir yanında yapılan önemli arkeolojik keşifleri sizin için derledik.
Arkeologlar hem masa başında, hem de arazide çoğunlukla kızgın güneşin altında ter dökerek bir kazı sezonu daha geçirdi. Bu yıl da Anadolu’nun farklı noktalarında birçok arkeolojik keşfin yapıldığı önemli bir yıl oldu ve bu keşifler bize yapıldıkları dönem hakkında çok önemli bilgiler veriyor. Arkeofili editörleri, 2023 yılında Türkiye’de öne çıkan en heyecan verici arkeolojik keşifleri seçti.
Şimdi sizi birbirinden önemli arkeolojik keşiflerle baş başa bırakıyoruz. İşte 2023 yılında Türkiye’de yapılmış arkeolojik keşiflerden öne çıkanlar:
10- Amasra’da 1.800 yıllık Aphrodite heykeli
Bartın’ın Amasra ilçesinde tarihi Bedesten bölgesinde yapılan sondaj çalışmalarında yaklaşık 1.800 yıllık Aphrodite heykeli ortaya çıkarıldı.
Amastris Antik Kenti kazı çalışmalarında “Gynmnasium” olarak tescilli Bedesten olarak isimlendirilen yapı içerisinde zemin tespiti için yapılan sondaj kazılarında, yüzeyin yaklaşık 3,70 metre altında, MS 2. yüzyıla ait olduğu düşünülen bir heykel ortaya çıkarıldı. 1.53 cm boyundaki heykel, ilk olarak Nymphe heykeli olarak tanımlansa da, daha detaylı yapan incelemelerde hem Aphrodite hem de Nymphe özellikleri taşıdığı anlaşıldı. Araştırmacılar, heykelin tip olarak Aphrodite’e benzediğini, fakat suyla ilişkili bir yapıda bulunması ve özellikle kolunu dayadığı suyla ilişki kısım gibi özellikleri nedeniyle “su perisini” andırdığını söylüyor.
Bilimsel Danışman: Doç. Dr. Fatma Bağdatlı Çam
9- Balıkesir’de 2.500 yıllık bir zar oyunu
Balıkesir’de yer alan Daskyleion Ören Yeri’nde, üzerinde “Bagabazos’un zar oyunu” yazan 2.500 yıllık bir zar oyunu tablası bulundu.
Tablanın üzerinde Frig alfabesiyle “Bagabazos’un zar oyunu” ya da “Bagabazos zar oyuncusu” yazıyor. Bagabazos, Persli bir kişiydi ve Eski Yunan kaynaklarında ismi Megabazos olarak telaffuz ediliyordu. Milattan önce 5. yüzyıla ait bu oyun tablasına benzer bir arkeolojik bulgu Anadolu’da ilk defa keşfediliyor.
Kazı Başkanı: Prof. Dr. Kaan İren
8- Çorum’da daha önce bilinmeyen bir antik dil
Hititlerin başkenti Boğazköy – Hattuşa’da, şimdiye kadar bilinmeyen bir dilde yazılmış bir Hint-Avrupa dili keşfedildi.
Araştırmacılar ritüelistik bir metnin içinde geçen bu dili, Hitit merkez bölgesinin kuzeybatı ucunda, muhtemelen modern Bolu veya Gerede bölgesinde yer alan Kalaşma ülkesinin dili olarak tanımladı. Hititler, ritüelleri yabancı dillerde kaydetmeye ilgi duyuyorlardı. Hitit kralının kâtipleri tarafından yazılan ritüel metinleri, çeşitli Anadolu, Suriye ve Mezopotamya geleneklerini ve dilsel ortamlarını yansıtıyor. Nitekim Boğazköy-Hattuşa’daki çivi yazılı metinler, Hititçe ile yakından ilişkili diğer iki Anadolu-Hint-Avrupa dili olan Luvice ve Palaca’nın yanı sıra Hint-Avrupa kökenli olmayan bir dil olan Hattice’den de pasajlar içeriyor. Şimdi ise bunlara bir de Kalaşma dili eklendi. Kalaşma dilindeki bu metin henüz büyük ölçüde anlaşılmaz durumda. Ancak MÖ 2. binyılına ait Anadolu’da henüz bilinmeyen bir Hint-Avrupa dili olduğu kesinlik kazandı. Kalaşma dilinin, Geç Tunç Çağı Anadolusundaki diğer Luvi lehçeleriyle ne kadar yakından ilişkili olduğu incelenecek.
Kazı Başkanı: Prof. Dr. Andreas Schachner
7- Muğla’da antik heykeltıraşın orijinal eseri
Muğla’da yer alan Stratonikeia Antik Kenti’nde, antik dönem mitolojisinin ilham perilerinden olan dans eden mousa heykeli ortaya çıkarıldı.
Milattan önce 2. yüzyılın meşhur heykeltıraşlarından Philiskos’un yaptığı bilinen ve Zeus ile Mnemosyne’nın kızları olan ilham perilerinden ‘dans eden mousa’nın Anadolu ve Yunanistan gibi dünyanın farklı bölgelerinde sadece Roma Dönemi kopyaları biliniyordu. Ancak Roma Dönemi’nde kopyaları yapılan bu heykellerin Hellenistik orijinali daha önce bulunmamıştı. Şimdi ise Stratonikeia Antik Kenti’nde Roma Hamamı’nın Frigidarium bölümünde yapılan kazılarda, kaidesiyle birlikte yaklaşık 2.175 yıllık dans eden mousa heykeli bulundu. Başı ve kolları eksik olarak bulunan heykel, Hellenistik Dönem’e ait Philiskos’a ait bilinen tek orijinal heykel olma özelliğini taşıyor. Daha önce bu heykelin orijinalinin Karia Bölgesi’ndeki kentlerden birisinde yapılmış olduğu tahmin ediliyordu ancak hangi antik kentte yapıldığı tam olarak bilinmiyordu. Söz konusu heykel, Hellenistik Dönem’in ünlü heykeltıraşı Philiskos’un Stratonikeia’da çalışmış olduğunu göstermesi açısından önem taşıyor.
Kazı Başkanı: Prof. Dr. Bilal Söğüt
6- Çankırı’da Afrika homininlerinin atası (Paleontoloji)
Çankırı yakınlarındaki Çorakyerler Fosil Lokalitesi’nde, 8,7 milyon yıl öncesine tarihlenen ve daha önce bilinmeyen bir primat fosili ortaya çıkarıldı.
Bulgular, Afrika maymunlarının ve insanların atalarının dokuz ila yedi milyon yıl önce Afrika’ya göç etmeden önce Avrasya’da evrimleştiği teorisine ağırlık kazandırıyor. Anadoluvius turkae adı verilen primat fosilinin analizi, Akdeniz fosil maymunlarının çeşitli olduğunu ve erken homininlerin (Afrika maymunlarını (şempanzeler, bonobolar ve goriller), insanları ve onların fosil atalarını içeren grup) bilinen ilk yayılımının bir parçası olduğunu gösteriyor. Anadoluvius turkae, muhtemelen büyük bir erkek şempanze (50-60 kg), ya da dişi bir gorilin (75-80 kg) ortalama büyüklüğüne oldukça yakın olmalıydı. Kuru bir orman ortamında yaşıyordu ve muhtemelen zamanının büyük bir kısmını yerde geçiriyordu. Bulgular, Anadoluvius turkae’nin şempanze, bonobo, goril ve insanı ortaya çıkaran evrim ağacının bir dalı olduğunu ortaya koyuyor.
Kazı Başkanı: Prof. Dr. Ayla Sevim Erol
5- Düzce’de Büyük İskender portresi
Düzce’de yer alan Prusias ad Hypium Antik Kenti’nde, Büyük İskender’i tasvir eden bir heykel başı ortaya çıkarıldı.
Konuralp bölgesindeki antik kentin tiyatrosunda sürdürülen kazılarda, Makedonya Kralı Büyük İskender’e ait olduğu belirlenen portre başı bulundu. Yaklaşık 23 cm boyundaki portrede, alnın hemen üzerinde yer alan, yukarıya ve ardından yanlara doğru taranmış saç bukleleri, yani “anastole” tipi saç betimlenmiş. İdealize edilmiş yüz, başın yana çevrilmiş olması, hafif kalkık kaşlar ile doğru orantılı hafif yukarı bakan gözler ve hafif aralanmış dudaklar da bu portrenin Büyük İskender’i tasvir ettiğini gösteriyor. Büyük İskender her ne kadar Helenistik dönemde yaşamış olsa da, Prusias ad Hypium’da bulunan portre başı bu döneme tarihlenmiyor. İskender portreleri yapma geleneği, tüm Antik Çağ heykel sanatı boyunca bir gelenek haline gelmişti ve Roma İmparatorluğu Dönemi’nde de tüm Akdeniz coğrafyasında devam etmişti. Bu heykel başında göz bebeğini belirginleştirmek için kullanılan matkap, eserin Geç Antoninler Dönemi’nde (MS 161-192) yapıldığına işaret ediyor.
Bilimsel Danışman: Prof. Dr. Musa Kadıoğlu
4- Karahantepe’de anıtsal bir insan heykeli
Şanlıurfa’da Taş Tepeler projesi kapsamında kazılan ve Göbeklitepe ile çağdaş olan Karahantepe’de 2,3 metre yüksekliğinde bir insan heykeli bulundu.
Gerçekçi bir yüz ifadesiyle tarih öncesi sanatın eşsiz örneklerinden biri olarak değerlendirilen heykel, oturur pozisyonda iki eliyle erekte haldeki penisini tutan bir insanı tasvir ediyor. Söz konusu heykel, yaklaşık 20 metre çapında, köşeleri yuvarlatılmış özel bir yapıda, sekinin içerisinde zemine sabitlenmiş olarak bulundu. Sekinin üzerinde taş tabaklar ve bir de akbaba heykeli vardı. Bu özel yapı terk edilmeden önce heykelin burnu, çenesi ve başka kısımları bilinçli olarak kırılarak tahrip edilmiş. Heykelin kaburgaları, omurgası ve omuz kemiklerinin çıkık halde gösterilmiş olması ölü bir insanı anımsatıyor olsa da, oturur bir vaziyette olması canlı bir bireyi tasvir ettiğini düşündürüyor. Araştırmacılar, aynı bedende ölüm ve yaşamı bir araya getiren bir sembolizmi düşünebileceğimizi söylüyor.
Kazı Başkanı: Prof. Dr. Necmi Karul
3- Osmaniye’de Anadolu Tanrıçası Kubaba’ya adanan tapınak
Osmaniye’de yer alan Kastabala Antik Kenti’nde, tanrıça Kubaba’ya adandığı düşünülen yaklaşık 2.500 yıllık tapınağın kalıntıları ortaya çıkarıldı.
Ovalık Kilikya’nın en eski tek kutsal kenti olan Kastabala, Anadolu’nun yerli halkı Luvi ve Hurri kültür bölgesinin merkezinde yer alıyor. Antik kentteki Sütunlu Cadde kazılarında yeni ortaya çıkarılan tapınak kalıntıları, mimari bezemeye göre, MÖ 540’lara, yani Arkaik Dönem’e tarihleniyor. Kalıntılar, Ionik yivli sütun tamburları, Ionik sütun başlığı ve büyük düzgün kesme taş bloklardan oluşuyor. Kastabala’nın hinterlandında bulunan Aramice yazıtlarda Kastabaliya ve Kubaba’nın topraklarından bahsedilmesi, bulunan mimari kalıntıların Hitit ve Luvi Tanrıçası Kubaba ile ilişkilendirilmesini sağlıyor. Anadolulu özelliklerini Hellenistik ve Roma Dönemlerinde dahi korumuş bir kent olan Kastabala’daki Kubaba Pirvaşua kültü, Hellenistik ve Roma Dönemlerinde Artemis Perasia kültü olarak devam etti. Araştırmacılar, bulunan tapınağın Kubaba’ya adanmış Ionik tarzda bilinen tek tapınak olduğunu ve Yunan-Roma tapınak mimarisinden farklı olduğunu düşünüyor.
Kazı başkanı: Doç. Dr. Faris Demir
2- Burdur’da bir ‘hortlak’ mezarı
Burdur’da yer alan Sagalassos Antik Kenti’nde, canlanıp yaşayanları rahatsız etmesinden korkulan birinin mezarı bulundu.
Kasıtlı olarak bükülmüş çiviler dökülen ve yalnızca iki düzine tuğlayla değil, aynı zamanda bir sıva tabakasıyla da kapatılan yakılarak gömülmüş mezar, Sagalassos’ta insanların “huzursuz ölülerden” korktuğunu gösteriyor. MS 100 ila 150 yıllarına tarihlenen sıra dışı mezarın kenarlarına 41 bükülmüş çivi atılmış, hâlâ için için yanan ateşin üzerine 24 tuğla özenle yerleştirilmiş ve onun üzerine de bir kireç sıva tabakası yerleştirilmiş. Yetişkin bir erkeğin yakılması ve aynı yere gömülmesi Roma döneminde alışılmadık bir uygulamaydı. Ölüyü gömülme yerinde yakmak, kille kaplamak ve bükülmüş çiviler atmanın her biri Roma dönemi mezarlıklarından bilinmesine rağmen, üçünün kombinasyonu daha önce görülmemişti. Adamın ölüm nedeninin travmatik, gizemli veya bulaşıcı bir hastalık veya cezanın sonucu olup olmadığına bakılmaksızın, yaşayanları ölen kişinin hayata dönüşünden korkutmuş gibi görünüyor.
Kazı başkanı: Doç. Dr. Peter Louis Mariette Talloen
1- Göbeklitepe’de gerçek boyutlu ve boyalı domuz heykeli
Şanlıurfa’da yer alan Göbeklitepe’nin D yapısında, kireçtaşından yapılmış, gerçek boyutlu ve üzerindeki boyaları hâlâ duran bir yaban domuzu heykeli bulundu.
Yüzeyinde kırmızı, beyaz ve siyah pigment kalıntıları görülebilen domuz heykeli, o dönemden günümüze uzanan nadir boyalı heykellerden biri olma özelliğini taşıyor. Söz konusu heykel, D yapısında, merkezdeki iki dikilitaşın ortasındaki aksın bir kenarında ortaya çıkarıldı. Heykelin üzerinde durduğu sekide, ‘H’ şeklinde bir sembol, bir hilal, iki yılan ve üç insan yüzü veya maskesinin tasvirleri yer alıyor. Heykelde tasvir edilen yaban domuzu, Göbeklitepe’de daha önce bulunan bütün hayvan tasvirleri gibi atak pozisyonunda, dişleri görünür şekilde saldırgan betimlenmiş.
Kazı Başkanı: Prof. Dr. Necmi Karul
You must be logged in to post a comment Login