Yine birbirinden ilginç ve önemli arkeolojik keşiflerin yapıldığı bir yılın ardından, Arkeofili editörleri, 2016 yılında dünya çapında yapılan, bilimsel ve tarihsel olarak en büyük öneme ve etkiye sahip arkeolojik keşifleri seçti.
Bu yılın keşifleri arasında Karadeniz’de bulunan 40’tan fazla gemi batığı, Güney Afrika’da 1.7 milyon yıllık kanser izleri, bilinen en eski elbisenin tespiti, Yunanistan’da elleri zincirli insanların gömüldüğü toplu mezar, 1500 yıllık türk mumyası, ve daha birçokları var.
Arkeoloji ve bilim adına çalışmalarını sürdüren bütün araştırmacılara, arkeologlara ve bilim insanlarına saygılarımızı sunuyor, 2017 yılında yapılacak yeni keşifleri dört gözle bekliyoruz. İşte 2016 yılında dünyanın en önemli 10 arkeolojik keşfi:
Karadeniz’de yapılan haritalama çalışmaları sırasında, tesadüfen 40’tan fazla Osmanlı ve Bizans gemi batığı bulundu. Arkeologlar uzun zamandır Karadeniz’in çok iyi korunmuş batıklara ev sahipliği yapan bir gemi mezarlığı olduğunu düşünüyordu.
Karadeniz’in yüzeyinden 1800 metre derinlikte yapılan keşif, son teknolojik aletlerle donatılmış denizaşırı bir gemi ile yapıldı. Bulunan batıkların Karadeniz kıyılarında yaşamış toplumlar adına önemli bilgiler sağlayabileceği düşünülüyor.
Bulunan batıklardan biri olan Osmanlı ticaret gemilerinden biri, özellikle günümüze kadar ulaşmış direkleri ve güvertesiyle oldukça dikkat çekici. Fotoğraflarda geminin süslemeli dümeni görülebiliyor. Araştırmacılar bu gemilerin savaşta batmış gemiler değil, ticaret gemileri olduğunu ve kıyıdan çok uzaktayken kötü hava koşullarına yenik düştüklerini söylüyor.
Haber hakkında detaylı bilgi için tıklayınız.
Ayak kemiğindeki kanser, agresif bir kanser formu olan osteosarkom olarak tanımlandı. Osteosarkom modern insanlarda genellikle genç bireylerde görülüyor ve tedavi edilmezse erken ölümle sonuçlanıyor. Araştırmacı Edward Odes, “Modern tıbbın, insanlardaki kanser ve tümörlerin nedenini modern yaşam ve çevresel etkilerden kaynaklandığını varsayma eğilimi var. Araştırmamız, bu tür hastalıkların endüstriyel toplumlar var olmadan milyonlarca yıl önce ortaya çıktığını gösteriyor.” diyor.
Haber hakkında detaylı bilgi için tıklayınız.
Güneybatı Fransa’daki Bruniquel Mağarası’nda yapılan araştırmalarda, 175.000 yıl önce yaşayan Neandertallerin inşa ettiği, taştan yapılmış dairesel yapı kalıntıları bulundu.
Dairesel yapılar, mağaranın zemininden koparılmış yaklaşık 400 adet dikitin üst üste yığılarak, bunlarla basit bir duvar yapılmasıyla inşa edilmiş. Keşif, bugüne kadar Neandertallerin yeteneklerini hafife almış olabileceğimizi gösteren kanıtlara eklenmiş oldu.
Dikitler benzer boyutlarda kesilmiş ve yaklaşık 40 cm yüksekliğinde olan iki oval halinde düzenlenmişti. Bu oval şekiller, dikey destek olarak aralara sıkıştırılan dikitlerle de ayağa kaldırılmıştı. Duvarların en büyüğü 7 metre boyundaydı.
Araştırmacılar yazdıkları makalede bu dairesel yapıların mağaranın girişinden 336 metre içerde olduğunu belirtiyor. Makalede “Yapıların mağaranın girişinden 336 m içeride olması, bu dönemdeki insanların çoktan yeraltı ve yeraltı ortamı konusunda uzmanlaştığını gösteriyor. Bu da insanın modernleşmesinde büyük bir adım sayılabilir” deniliyor.
Haber hakkında detaylı bilgi için tıklayınız.
Kenya’nın kuzeyindeki Turkana Gölü yakınlarındaki Nataruk kazı alanında 10.000 yıl önce katliama kurban gitmiş 27 kişiye ait iskeletler bulundu. Bu kişilerin öldükten sonra gömülmediği, toprak üstünde öylece bırakıldığı belirtildi.
27 kurbanın en az sekizinin kadın olduğu, altısının çocuk olduğu belirtiliyor. Kafatasları parçalanmış bu insanlar, sopalarla vurularak ya da ok ve bıçakla öldürülmüşler. Kabilenin dört bireyinin ise ellerinin bağlı olduğu kesin olarak saptanmış durumda. Hamileliğinin son dönemlerinde bir kadının da vahşice öldürülerek Kenya Lagünü yakınlarındaki sığ suya atıldığı belirtildi.
Birçok bilim insanı, tarihteki savaşların, insanlar yerleşik hayata geçtikten sonra yaşanmaya başladığını savunuyor. Ancak bu son arkeolojik keşifte iskeletleri bulunan insanların muhtemelen yerleşik hayata geçmemiş avcı toplayıcılar olduğu, veavcı toplayıcı katliamına ilişkin bilinen en eski örneklerin de bulunduğu belirtiliyor.
Haber hakkında detaylı bilgi için tıklayınız.
Mısır’da bulunan Tarkhan Elbisesi’nin dünyanın bilinen en eski elbisesi ve en eski dokuma kumaşı olduğu kesinleşti. Radyokarbon testleri elbisenin 5,500 yaşında olduğunu ortaya koydu. Bu hafta yayınlanan makalede keten elbisenin %95 ihtimalle MÖ 3482-3102 yıllarına tarihlendiği açıklandı.
Kıyafetin Mısır’n en eski kıyafeti ve dünyada bilinen en eski dokuma kıyafet olduğu önceden de düşünülüyordu, fakat kıyafetin tam yaşı belli değildi. Yeni radyokarbon testi sonuçları, elbisenin İlk Hanedanlıktan da daha geriye tarihlenerek, sanılandan da daha eski olabileceğini düşündürüyor.
Elbise, Kahire’ninn 50 km güneyindeki modern ismi Tarkhan olan Antik Mısır mezarlığında bulundu. Elbise üç parça dayanıklı el dokuması keten kumaştan yapılmıştı. Keten kumaşın doğal açık gri renkli çizgileri bulunuyordu. Elbisenin kolları ve üst kısmı da pililiydi. Elbisenin etek kısmı korunmadığı için kesin uzunluğunu bilmek mümkün değil, fakat boyutları bir genç kıza ya da ince bir kadına uygun olacağını gösteriyor.
Haber hakkında detaylı bilgi için tıklayınız.
Sibirya’daki Denisova mağarasında, 50.000 yıl öncesine tarihlenen ve devekuşu yumurtasından yapılmış boncuklar bulundu. Mükemmel bir şekilde delinmiş boncuklar, 50.000 yıl önceki akrabalarımız Denisovalıların zanaatkarlıkta geldiği noktayı gösteriyor. Arkeologlar boncukların Üst Paleolitik döneme tarihlendiğini belirtiyor.
Boncuklar yaklaşık olarak bir cm çapında. Araştırmacı Kozlikin şu anda boncuklar hakkında bilmediklerinin, bildiklerinden çok daha fazla olduğunu söylüyor. Mesela boncukların nerede yapıldığı hala anlaşılabilmiş değil.
Bir ihtimale göre yumurta kabukları buraya Trans-Baykal ya da Moğolistan’dan getirilmiş ve burada işlenmiş olabilir. Diğer bir ihtimal ise boncukların takas yoluyla başkalarından alınması. Kozlikin, “Ne açıdan bakarsak bakalım, o dönemde Denisova mağarası teknolojide oldukça iyiydi ve dış dünyayla bağlantıları vardı.” diyor. Denisova mağarasında daha önce de ince bir iğne, bilezikler ve boncuklar keşfedilmişti.
Haber hakkında detaylı bilgi için tıklayınız.
Atina yakınlarındaki bir toplu mezarda ortaya çıkarılan yaklaşık 80 adet zincirli iskelet, Atina’daki bir tiranı devirmek isteyen bir soylu olan Kylon’un öldürülen destekçilerine ait olabilir. Kylon İsyanı Atina’da MÖ 632 yılında gerçekleşmişti.
Toplu mezar, Atina’dan 4 km uzaklıktaki bir liman olan Phaleron’da büyük bir mezarlığın kazısında keşfedildi. Phaleron’daki bu mezarlık MÖ 8. ile 5. yüzyıl arasına tarihleniyor ve burada aralarında çocuk ve elit olmayan insanlar da olmak üzere yaklaşık 1,500 iskelet bulunuyor. Mezarlıkta, yaklaşık 80 kişilik bir grubun yanyana gömüldüğü bir toplu mezar bulundu. Yunan Kültür Bakanlığı’nın açıklamasına göre bu gruptakilerin 36 tanesinin elleri demir prangalarla bağlanmış durumda. İskeletlerin yakınında bulunan birkaç çanak çömlek parçası ise, bu tutsakların MÖ 650 ila MÖ 625 yıllarında öldüğünü gösteriyor.
Bu tarih, mezardakileri MÖ 632’de gerçekleşen bir darbeyle ilişkilendirebilir. MÖ 632 yılında eski bir Olimpiyat şampiyonu ve bir soylu olan Kylon, Atina’daki akropolü ele geçirmeye çalıştı. Kylon’un başlattığı ayaklanma bastırıldı. Kylon kaçmayı başarmasına ve ilk başta öldürülmeyeceklerine dair destekçilerine söz verilmesine rağmen, destekçileri idam edildi.
Haber hakkında detaylı bilgi için tıklayınız.
Eski örnekleri yeniden inceleyen bir DNA araştırması, Aborijinlerin Avustralya’da yaşayan ilk halk olduğunu kanıtladı. Araştırmacı Lambert “Önceki araştırmalarda kullanılan örnekleri, daha gelişmiş teknolojiyle yöntemleriyle yeniden inceleyerek, Aborijinlerin ilk Avustralyalı olduğunu destekleyen güçlü bir kanıt elde ettik.” diyor.
Başka bir araştırmada ise Avustralyalı Aborjin erkeklerinin tüm Y kromozomu dizilimi ilk kez tamamlandı. Current Biology isimli dergide yayınlanan çalışmaya göre bu dizilim, Aborjinlerin yerel genetik tarihinin kıtaya 50.000 yıl önce gelen ilk yerleşimcilere dayandığını ortaya koydu.
Haber hakkında detaylı bilgi için buraya ve buraya tıklayınız.
Peru’daki Caral uygarlığına ait bir balıkçı kenti olan Aspero’da yapılan arkeolojik kazılarda üst sınıfa ait bir kadının 4,500 yıllık mezarı bulundu. Gömüldüğü yer ve gömülme şekli, 40 yaşlarındaki bu kadının üst sınıfa mensup olduğunu gösteriyor. Kadın ayrıca, And kültürlerinde bir otorite sembolü olan Spondylus deniz kabuklarıyla süslenmişti. Kadının yanında bulunan 4 tane “tupus”, yani kuş ve maymun motifli kemik broş da bu kültürde birer statü sembolü sayılıyor.
Keşfi yapan arkeolog Ruth Shady ve ekibi, mezarın Amerika’nın en eski sosyal organizasyonu olan Caral uygarlığının dinamiklerini anlamak için önemli olduğunu söyledi. Shady: “Bu keşif cinsiyet eşitliğine dair kanıt da sunuyor. Yani hem kadınlar hem de erkekler 4,500 yıl önce toplumun ileri gelenlerinden olabilir ve üst sınıflara dahil olabiliyordu” diyor.
Haber hakkında detaylı bilgi için tıklayınız.
Moğolistan’daki Altay Dağları’nda Türk kökenli olduğu düşünülen 1,500 yıllık bir mumya bulundu. Yanında bir yay olmadığı için bir kadına ait olduğu düşünülen mezarda, kurban edilmiş bir at ile at takımlarının yanı sıra, çok iyi korunmuş durumda olan renkli işlemeli çantalar, 4 farklı kıyafet ve yastıklar da bulundu.
Bulunan insan kalıntıları keçeye sarılıydı. Araştırmacılar bulunan mezarın, Orta Asya’da bulunan ilk eksiksiz Türk mezarı olduğunu söylüyor. Mumyanın bulunduğu mezarda bir 4-8 yaş arasında bir at, eyer, dizgin, kilden bir kap, ahşap bir kase, bir demir kazan, yastıklar, bir koyun kafası, içine bir koyunun sırtı konulmuş keçeden bir seyahat çantası, keçi kemikleri, ve çanağı taşımak için kullanılan bir çanta da vardı.ve “Dööl” adı verilen dört farklı geleneksel Moğol kıyafeti bulundu.
Müze yetkilisi Sukhbaatar bu mezarın bize Türki insanların inanışlarını ve ritüellerini ortaya çıkaracağını söyledi ve ekledi: “Burada bulduğumuz şeylerden ve bunların türlerinden mezarı tarihlememiz mümkün. Şimdiki kesin olmayan tahminlerimize göre bu mezarın MS. 6. yüzyıla tarihlendiğini öngörüyoruz.”
Haber hakkında detaylı bilgi için tıklayınız.
Yıllar önce İngiltere’nin güneydoğusundaki Sussex kentinde bir sahilde bulunan kahverengi taşın, bir dinozor beyni fosili olduğu anlaşıldı. Taşı özel bir mikroskop kullanarak detaylı bir şekilde inceleyen araştırmacılar, dünyada ilk kez bir dinozor beyni bulunduğunu duyurdu.
Beyin, 133 milyon yıl önce yaşamış bir erken Kretase dönemi dinozorunun kafatası içinde fosilleşmiş. Günümüze kadar inanılmaz derecede iyi korunmuş beyin fosili, ikonik bir otçul tür olan İgunodonun bir akrabasına ait.
Normal şartlar altında bu tür hassas iç dokular çok hızlı çürümeye başlar. Fakat bu dinazor bir bataklıkta öldüğü ve kafası çamura gömülü kaldığı için beyninin korunmuş ve fosilleşmiş olduğu düşünülüyor.
Yüksek çözünürlüklü taramalar, dinozorun beyin zarının ve beyin yapısının, günümüzde yaşayan timsah ve kuşlarla benzerlikler gösterdiğini ortaya çıkardı
Haber hakkında detaylı bilgi için tıklayınız.
1453’te Ölen Son Bizans İmparatoru’nun Nadir Portresi Bulundu
2.700 Yıllık Assur Başkenti Horsabad’ta Yeni Keşifler Yapıldı
Göbeklitepe Aslında Ne Anlatıyor? Kimler, Neden, Nasıl Yaptı?
Afyon’da Homo erectus ve Neandertal İzleri: Yavuz Aydın Röportajı
You must be logged in to post a comment Login