2016’nın son ayı Aralık’ta, dünya çapında yapılan en ilginç arkeoloji haberlerini bu listede derledik.
Bilim insanları, İstanbul’daki Ayasofya’nın eşsiz sesini dijital olarak yarattılar ve dinleyicileri Orta Çağ’a geri döndürdüler.
Eski kilise ve şimdi bir müze olan Ayasofya, İstanbul’un uzun geçmişinde önemli bir yer tutuyor. Araştırmacılar, dinleyicileri zamanda yolculuk ettirebilmek için, Ortaçağ’daki Ayasofya’nın yüce sesini dijital ortamda canlandırdı.
Araştırma hakkında detaylı bilgi için tıklayın.
Mısır’daki Sahra Çölü’nde yer alan 5000 yıllık bir kaya resminde, iki ebeveyn, bir bebek ve Doğu yıldızı bulundu. Araştırmacılar bu sahneyi, İsa’nın doğumu ikonografisine benzetti.
Kırmızımsı kahverengi bir aşı boyası ile resmedilmiş sahne, Nil vadisi ile Gilf Kebir Platosu arasında yapılan bir gezi sırasında Sahra Çölü’ndeki küçük bir mağaranın tavanında bulundu. İtalya Gezegen Bilimleri Müzesi’nden jeolog Marco Morelli, “Bu sahne İsa’nın doğuşunu simgeleyen ikonografiye oldukça benziyor fakat bu olaydan yaklaşık 3000 yıl öncesine tarihleniyor.” diyor.
Araştırma hakkında detaylı bilgi için tıklayın.
Uluslararası bir araştırma ekibi, Sahra Çölü’nde insanların bitki pişirdiğine dair dünyada bilinen en eski kanıtları tespit etti.
Kuzey Afrika’da son buzul çağının bitiminden hemen sonra yaşamış insanların kullandığı kaplarda tespit edilen kalıntılara dayanarak bitkileri pişirdiği anlaşıldı. Bilim insanları, sırlanmamış pişirme kaplarında organik yağ kalıntıları tespit etti. Yapılan araştırmada tespit edilen organik kalıntılara dayanarak, incelenen kapların yarısından fazlasında bitki pişirildiği ortaya çıktı. Analizler, kaplardaki kalıntıların içinde yağ asitlerinin bir karışımını ve özellikle bitkileri gösteren palmitik asitten stearik aside yüksek bir oran olduğunu gösterdi.
Araştırma hakkında detaylı bilgi için tıklayın.
İspanya’da 1.2 milyon yıllık bir hominin diş plağını inceleyen araştırmacılar, çiğ yemek kalıntıları tespit etti ve ateş kullanımına dair hiçbir iz bulamadı.
İspanya’nın kuzeyindeki Sima del Elefante’de 1.2 milyon yıllık hominin diş plağını inceleyen araştırma ekibi, Avrupa’nın ilk insanlarının yedikleri yiyecekleri tespit edebilmek için mikrofosilleri ayrıştırdı. Bu mikrofosillerin içinde, pişmemiş hayvan dokusu, çim tüketimini gösteren pişmemiş nişasta granülleri, bir çam türüne ait polen taneleri, böcek parçaları ve olası kürdan parçası tespit edildi. Ayrıca diş plaklarında, normalde ateşe yakınlığın açık bir göstergesi olan mikro-kömür teneffüs edildiğine dair bir iz bulunamadı.
Araştırma hakkında detaylı bilgi için tıklayın.
İtalya’da bir müzede sergilenen bir çift mumyalanmış bacağın, Firavun 2. Ramses’in favori eşi kraliçe Nefertari’ye ait olduğu ortaya çıktı.
Uluslararası bir araştırma ekibi, mumyalanmış bacaklar hakkında bilgi edinebilmek için paleopatoloji, antropoloji, genetik ve kimyasal analizler yaptı ve radyokarbon yöntemi ile tarihlendirme yapıldı. Araştırmacılar tüm analizlerin sonucunda en olası senaryonun, bu mumyalanmış bacakların Kraliçe Nefertari’ye ait olduğunu açıkladı.
Araştırma hakkında detaylı bilgi için tıklayın.
9.500 yıl önce Eriha’da yaşayan bir adamın yüzü, kapsamlı analizlere dayanarak yeniden canlandırıldı. Bu yeni alçı modeli, Filistin’de 9.500 yıl önce yaşamış seçkin bir adamın yüzüne doğrudan bakmamızı sağlıyor.
9500 yıl önce yaşamış adamın kimliği hala bilinmiyor, ancak araştırmacılar, bu adamın belki de topluluğunun saygıdeğer bir yaşlısı olarak seçkin statüde olabileceğini düşünüyor. Eriha Kafatası, 1953’te Batı Şeria’daki Ürdün Nehri yakınlarındaki Filistin Toprakları’nda bulunan Eriha’daki kazılar sırasında İngiliz arkeolog Kathleen Kenyon (1906-1978) tarafından keşfedilen yedi kafatasından biriydi.
Araştırma hakkında detaylı bilgi için tıklayın.
Myanmar’da ilk defa çok iyi derecede korunmuş tüylü bir dinozor kuyruğu bulundu.
Myanmar’da neredeyse tamamı korunmuş halde kehribar içinde, tüylü bir dinozora ait kuyruk bulundu. Bilim dünyasında büyük heyecan yaratan ve biyoloji alanında yeni bir pencere açacağı düşünülen kuyrukta, kan kalıntıları da keşfedildi. Yapılan incelemede kuyruk tüylerinin dışta kestane rengi içeride ise beyaz olduğu anlaşıldı. 99 milyon yılllık kehribar içindeki kalıntının ise serçe büyüklüğünde bir dinozora ait kuyruk olduğu ortaya çıktı.
Araştırma hakkında detaylı bilgi için tıklayın.
Yeni yapılan bir araştırmaya göre, Lucy’nin türü Australopithecus afarensislerin kolları, bacaklarına göre daha kuvvetliydi ve yürüyüş biçimleri muhtemelen yetersizdi.
3.18 milyon yıllık Australopithecus afarensis fosili Lucy’nin kemiklerine yapılan tarama, kollarındaki ve bacaklarındaki görece kuvvetin, modern şempanzelerin ve modern insanların arasında olduğunu gösteriyor. Araştırma sonuçları, Australopithecus afarensis türü bireylerin, olasılıkla yiyecek aramak ya da yırtıcılardan kaçmak için kolları ile ağaçlar arasında hareket ederek önemli ölçüde zaman geçirdiğine işaret ediyor.
Araştırma hakkında detaylı bilgi için tıklayın.
Ege Denizi’ndeki en büyük Kiklad adası olan Naksos’ta bulunan taş aletler, Neandertallerin deniz yoluyla adalara ulaşmış olabileceğini gösteriyor. Üstelik sadece Neandertaller değil, daha eski insan türleri de deniz seyahati yaparak adalara gitmiş olabilir.
Bu keşif, bizim türümüz olan Homo sapiens’in deniz seyahati yapabilen tek tür olduğu görüşünü çürütüyor. Deniz seyahatlerinin, bizi nesli tükenmiş diğer eski atalarımız ve kuzenlerimizden ayıran davranışsal modernliğin bir göstergesi olması gerekiyordu. Denizi aşarak büyük mesafeler katetmek, alet yapımı, zanaat için işbirliği, kayığı yönlendirmek için navigasyonel bir anlayış ve belki de en önemlisi hayalgücü ve denize açılmak için cesaret gerektiriyor. Fakat Naksos’ta tespit edilen taş aletler, bizden önceki insan türlerinin de deniz seyahati yapmış olabileceğine işaret ediyor.
Araştırma hakkında detaylı bilgi için tıklayın.
Yeni bir yöntemle 40.000 yıl önce mağaralara el şablonlarını bırakan atalarımızın cinsiyeti %90 ihtimalle tanımlanabiliyor.
Modern adli tıpta kullanılan bir teknik, dünyanın çeşitli yerlerinde Paleolitik dönem mağara sanatının önemli bir parçası olan el şablonları üzerine uygulandı. Yeni bir deneysel uygulama ile yapılan çalışmanın sonuçları, onbinlerce yıl önce yaşayan birinin cinsiyetinin, el şeklinden ve boyutundan %90 doğrulukla belirlenebileceğini gösteriyor.
Araştırma hakkında detaylı bilgi için tıklayın.
You must be logged in to post a comment Login