İzmir’in Bergama İlçesi’ndeki, Pergamon nekropollerinde bulunan 2.000 yıllık iskeletlerin hastalıkları, diyetleri ve yaş ortalamaları ortaya çıktı.
İzmir’in Bergama İlçesi’ndeki, Pergamon nekropollerinde bulunan 2.000 yıllık iskeletlerin üzerinde yapılan paleoantropolojik çalışmalar sonuç verdi. Münih Üniversitesi’nden paleoantropolog Prof.Dr. Wolf Rüdiger Teegen’in yürüttüğü incelemelerde eski Bergamalılar’ın yeme içme alışkanlıkları ve hastalıkları tespit edildi. Araştırmalarda o dönemde kadınların ortalama yaşı 30, erkeklerin ise 40 yıl olduğu, çocuk ölüm oranının çok yüksek olduğu ve sağlıklı bir kemik gelişiminden yoksun oldukları belirlendi.
Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından yürütülen ve Manisa Celal Bayar Üniversitesi’nin de katıldığı Pergamon kazıları çerçevesinde 2007-2014 yılları arasında kentin güneydoğu nekropollerinin kazısı yapıldı. Bu kazılarda tespit edilen Roma döneminden kalma mezarlarda ele geçirilen iskeletlerde yapılan paleoantropolojik çalışmalar sonuçlarını vermeye başladı.
Nekropolde 60 mezarın içinde toplam 150 iskeletin varlığı tespit ettiklerini belirten Münih Üniversitesi’nden paleoantropolog Prof.Dr. Wolf Rüdiger Teegen’in yürüttüğü çalışmalarda, Roma Dönemi’nden kalma iskeletlerin yanı sıra, ayrıca Helenistik Dönem’den kalma İlyastepe Tümülüs’ünde ele geçirilen iskelet kalıntısı da incelendi. İlyastepe Tümülüs’ü kaçak kazıcıların tahribatından sonra 2010 yılında tespit edilmiş ve bir kurtarma kazısı yapılmıştı. Bu kurtarma kazısı sırasında mezar odasında gömülü kişinin iskeletine ait kalıntılar ele geçirilmişti. Bunlara ek olarak MS 7. – 13. yüzyıllar’a tarihlenen Bizans Dönemi’nden mezarlarda bulunan iskeletler de incelendi. İncelemede öncelikle iskeletlerin kalıntı durumu, cinsiyeti, hangi yaşta öldüğü ve ölçüleri belirlendi.
Bazı örneklerde dönemin ölü gömme geleneklerine dair önemli verilerin de tespit edilebildiğini söyleyen paleoantropolog Prof.Dr. Wolf Rüdiger Teegen;
“Örneğin, kentin önemli bir şahsiyeti, belki de yöneticilerinden biri olduğu anlaşılan İlyastepe Tümülüs’ündeki iskeletin incelenmesi sonucunda burada defnedilmiş kişinin memleketinden uzakta öldüğü anlaşılıyor. Cenazesini uzun bir yolculuk sonucunda (belki de yaz mevsiminde) memleketine getirene kadar bozulmadan koruyabilmek için bir takım önlemler aldıkları tespit edildi.
Göttingen Üniversitesi’nden Prof.Dr. Michael Schutz’un iskeletin kemiklerinde yaptığı mikroskobik incelemeler sonucunda, cenazenin ölümünden hemen sonra tütsülendiği anlaşıldı. Tütsülendikten sonra uzun bir yolculukla memleketi Pergamon’a getirilip İlyastepe Tümülüs’üne defnedildiği anlaşıldı. Gerek kente hakim önemli bir tepede görkemli bir tümülüste defnedilmiş olması, gerekse cenazenin tütsülenmiş olması bu kişinin önemli bir kişi olduğunu gösteriyor.”
Roma Dönemi’nden kalma mezarlarda bulunan çok sayıda iskelette yapılan incelemeler sonucunda bazı önemli bilgiler edinildiğini belirten paleoantropolog Prof.Dr. Teegen,
“Örneğin bu insanların sağlık durumları, hastalıkları ve yaşam standartlarına dair bilgilere ulaşabiliyoruz. Kadınların ortalama 30 yaşlarına kadar, erkeklerinse 40 yaşlarına kadar yaşadıkları anlaşıldı. Bunların yanı sıra 60-70 yaşına kadar yaşamış istisnalar da görüldü.Çocuk ölüm oranının çok yüksek olduğu anlaşıldı. Çok sayıda çocuğun doğum sırasında ya da doğumdan hemen sonra öldüğü görüldü. Özellikle dişlerde yapılan incelemeler önemli sonuçlar verdi. Buna göre insanların çocukluklarında yetersiz beslenmeye maruz kaldıkları ve sağlıklı bir kemik gelişiminden yoksun oldukları anlaşılıyor” dedi.
Antik Dönem’de Pergamon’da insanların nasıl beslendikleri hakkında yazılı kaynaklar da bir takım bilgiler veriliyor. Bu konuda en tanınmış örnek meşhur Pergamonlu hekim Galenos. MS 2. yüzyılda yaşamış Galenos, kitabında gladyatörlerin yediği çorbanın tarifini veriyor. Gladyatörlerin güç kazanmak için katı bir diyete tabii tutuldukları anlaşılıyor. Buna göre gladyatörler karbonhidrat ve protein bakımından zengin bir şekilde beslenmekteydi. Yedikleri çorba, tahıl ve bakliyatlardan oluşmaktaydı ve içine zeytinyağı ilave edilmekteydi. Dikkati çeken hayvansal gıdanın gladyatörlerin beslenme sisteminde yer almadığı. Prof. Dr. Teegen, tahıl ve bakliyat bakımından zengin beslenmenin bugün de Türk toplumunda çok yaygın olduğunu belirtiyor. Bergama Kazıevi mutfağında da tahıl ve bakliyatın çok sık tüketildiği örneğini veriyor.
Prof. Dr. Teegen’e göre, iskeletlerde yapılan izotop analizleriyle antik dönemde Pergamonlular’ın daha çok sebze ağırlıklı beslendikleri ve toplumun çoğunluğunun az et yediği anlaşılmaktadır. Ancak iskeletlerin incelenmesiyle elde edilen istatiksel sonuca göre toplumun yaklaşık üçte biri düzenli olarak et tüketttiğini belirten Prof.Dr. Teegen şöyle devam etti:
“Ne eti yedikleri konusunda ise, arkeozoologlar, bulunan hayvan kemikleri üzerinde yaptıkları incelemelerle şu sonuçlara varmışlar; Bugün olduğu gibi koyun/kuzu etinin antik dönemde de en sevilen et olduğu anlaşıldı. Eski Bergamalıların et tüketiminin yaklaşık %40-80’ini koyun/kuzu eti oluşturmuş. Yaklaşık %20 oranında evcil domuz eti yedikleri, %15 oranında dana eti tükettikleri anlaşıldı. %2- 5 oranında ise, tavuk gibi kanatlılar tüketilmiş. Yaban hayvanı eti tüketiminin ise, seyrek olduğu görülmekte ve olasılıkla Pergamonlu zengin ailelerin sofralarına geldiği düşünülüyor. Oranı az da olsa balık ve diğer deniz ürünlerinin de menülerinde yer aldığı anlaşılıyor.”
“Karbonhidrat ağırlıklı beslenme ve diş temizliğine gereken önemin verilmemesi, sıkça dişleri dökülmüş iskeletle karşılaşmamıza neden oluyor. Toplumun çoğunluğu eksik dişlerle yaşamış. Bal gibi tatlı yiyecekleri ise yalnızca zenginler yiyebilmekteydi. Yine zenginler olasılıkla güney ülkelerinden hurma gibi egzotik meyveleri de getirtebiliyorlardı. Pergamonlu Galenos kitabında özellikle Elaia’nın (Zeytindağ) balından övgüyle söz ediyor. Dişlerde yapılan incelemelerde bazı örneklerde dişlerin alet gibi kullanıldığı da görüldü. Yaptığı iş gereği bazı zanaatkarların dişlerini üçüncü bir el gibi kullanmış oldukları anlaşıldı. Örneğin sepet örücülüğü, ip/kendir üreticiliği veya terzilik gibi meslek dallarında dişlerin sıkça kullanılmış olması mümkün. Dişler aynı zamanda toplumsal hastalıkları tespit etmede de önemli. Tahminlerimize göre antik dönemde çocuklar 4-5 yaşlarına kadar emzirilmekteydi. Memeden kesildikten hemen sonra ise mide bağırsak hastalıklarına yakalanma riskleri yüksekti. Tam bu yaşlarda gelişmesi önemli olan dişler hastalıklar nedeniyle gelişememekteydi. Bu nedenle de toplumda ciddi bir diş sorunu yaşanmaktaydı.”
DHA
You must be logged in to post a comment Login