Miken ve Minos Toplumlarının Genetik Kökenleri Antik DNA ile Ortaya Çıkarıldı

Mikenler ve Minoslular kalıtımsal olarak birbirlerine benziyorlar. Genetik yapılarında ise, Batı Anadolu ve Ege’deki Neolitik çiftçiler ile Kafkasya ve İran’la bağlantılı toplumları içeren en az dörtte üçlük bir benzerlik var.

Yunan anakarasındaki Miken sit alanına ait duvar resminde bulunan bir Miken kadını F: Yann Forget/Wikimedia Commons

Homeros’un zamanından bu yana Yunanlılar, epik şiirlerde ve klasik trajedilerde bahsi geçen Mikenli atalarını idealleştirdiler. Bu eserler Odysseia, Kral Agamemnon ve Yunan tanrılarının lehindeki ve aleyhindeki diğer kahramanların başarılarını yücelten çalışmalardı. Bu Mikenler hayali de olsa bilim insanları arasında günümüz Yunanlıların gerçek Miken halkından geliyor olması tartışma konusuydu. Mikenler, yaklaşık MÖ 1600 yılından MÖ 1200’e kadar Yunan anakarası ve Ege denizi üzerinde üstünlüğe sahip büyük bir uygarlık kurdular. Diğer bir ihtimal ise bu Miken uygarlığının bölgeden tamamıyla kaybolmuş olmasıydı.

Antik DNA araştırmaları gösteriyor ki günümüz Yunanlıları kesinlikle Mikenlerden geliyor ve DNA’larının sadece küçük bir bölümü sonraki dönemlerde Yunanistan’a yapılan göçleri içeriyor. Aynı zamanda, yapılan çalışmaya göre Mikenler, MÖ 2600 yılından MÖ 1400’e kadar Girit Adası’nda büyük bir uygarlık olan ve ismini mitolojik kral Minos’tan alan Minoslularla yakın akraba oldukları ortaya çıktı.

Bu araştırmada analiz edilen antik DNA, 19 tane bireyin dişinden elde edildi. Bu bireyler, MÖ 2900’dan 1700’e tarihlenen Girit Adası’ndaki 10 Minosluyu, Miken arkeolojik sit alanından ve MÖ 1700’den 1200 arası olarak tarihlenen ve Yunan anakarasındaki diğer mezarlıklardan 4 Mikenliyi, ve Yunanistan ve Türkiye’deki erken çiftçilik döneminden veya Tunç Çağı’ndan (MÖ 5430’dan MÖ 1340’a kadar) 5 insanı içeriyor. Dünya genelindeki 334 antik insana ve 30 günümüz Yunanlısına ait genomlarda bulunan 1.2 milyon harflik genetik kodun karşılaştırılması ile araştırmacılar bu insanların nasıl birbirleriyle bağlantılı olduklarını gösterebilecek bilgiye ulaşmış oldular.

Tunç Çağı Miken şehrinin ana girişi olan Aslan Kapısı

Araştırma grubunun Nature dergisindeki yayınına göre antik Mikenler ve Minoslular birbirleriyle yakından akrabalar ve DNA’larının dörtte üçünü Yunanistan’da ve Anadolu’nun güneybatısında yaşamış olan erken çiftçilerden aldılar. Her iki kültür de ilaveten doğu Kafkasya’daki ve günümüz Iran yakınlarındaki insanlardan DNA almışlar. Bu da demek oluyor ki erken çiftçilerin oraya yerleşmelerinden sonra fakat Mikenlerin Minoslulardan ayrılmalarından önce insanlar tarafından doğudan erken bir göç alınmış. Aynı zamanda, Mikenler önemli bir farklılığa da sahipler: DNA’larının %4 ila %16’lık bir bölümünü, Doğu Avrupa veya Sibirya’dan gelen kuzeydeki akrabalarından almışlar. Harvard Üniversitesi’nden popülasyon genetikçisi Iosif Lazaridis’in dediğine göre bu durum Doğu Avrupa veya Ermenistan üzerinden geçilerek Avrasya bozkırlarından, Girit’e ulaşmadan, Yunan anakarasına ikinci bir göçün yapıldığını gösteriyor.

Girit, Knossos’daki duvar resminde bulunan dans eden Minoslu kadın (MÖ 1600–1450 ) yukarıdaki Mikenli kadına benziyor F:Wolfgang Sauber/Wikimedia Commons

Beklendiği üzere Minoslular ve Mikenler birbirlerine fiziksel olarak benziyorlardı. Yani iki grup da kahverengi saç ve kahverengi göz oluşumu sağlayan genleri taşıyorlardı. Farklı dilleri yazıp konuşmalarına rağmen her iki kültürden de sanatçılar duvar resimlerinin ve çömleklerin üzerine birbirlerine benzeyen koyu-renk saçlı ve gözlü insanları resmettiler. Mikenler, mızrak ve savaş sahneleriyle dolup taşan sanat ürünleri ile daha militaristlerdi. Hâlbuki Minos sanatı çok az savaş izleri taşıyordu. Minos yazılarında hiyeroglif kullanımı dolayısıyla arkeologlar, Minosluların kısmen Mısırlı olduklarını düşünüyordu ki böyle bir durumun gerçek olmadığı ortaya çıktı.

Makalenin eş yazarlarından biri olan Seattle’daki Washington Üniversitesi’nden George Stamatoyannopoulos, Mikenler ve günümüz insanları arasındaki süreklilik hakkında“Ege’nin binlerce yıldır medeniyetler arası bir geçiş noktası olduğu göz önüne alındığında bu durum gerçekten dikkat çekici” diyor. Bu durum Yunanlı soyunu oluşturan parçaların zaten Tunç Çağı var olduğunu yani erken çiftçilerin Anadolu’dan göç etmesinin Yunanlıların ve hatta Avrupalıların genetik oluşumunda şablon oluşturduğunu gösteriyor. Cambridge Üniversitesi’nden arkeolog Colin Kingdom “Çiftçi popülasyonların yayılması, Yunan popülasyonundaki temel unsurlar sağlanmasında belirleyici nokta haline geldi.” diyor.

Renfrew’in dediğine göre sonuçlar aynı zamanda doğu Akdeniz’in sıcak ve kuru arazilerden de antik DNA elde etmenin mümkün olduğunu gösteriyor. Renfrew ve diğerleri MÖ 2000 yılından önce Anadolu’ya gelmiş olan esrarengiz Hititler gibi farklı gruplardan da DNA elde etmeyi umuyorlar ki böylece Mikenlerin ve bölgede bulunan erken Hint-Avrupa dillerindeki Kafkasya soyunun kaynağı olup olmadığını ortaya çıkarabilirler. İsveç, Gothenburg Üniversitesi’nden arkeolog Kristian Kristiansen araştırmayı “Bu sonuçlar, batı Avrasya’nın genetik tarihinde yeni bir dönem açtı aynı zamanda Akdeniz Tun Çağı’nda da. ” diyerek yorumladı.

Antik DNA, Gizemli Kenan Halkının Yok Olmadığını Gösterdi

3500 Yıllık Savaşçı Mezarındaki İlginç Ölü Hediyeleri İncelendi


Sciencemag. 2 Ağustos 2017.

Lazaridis I, Mittnik A, Patterson N, et al. Genetic origins of the Minoans and Mycenaeans. Nature. 2017. doi:10.1038/nature23310.

Koç Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü mezunu ve Arkeoloji ve Sanat Tarihi bölümü ile yandalı var. Paris Diderot Üniversitesi'nde Genetik yüksek lisansını tamamladı ve Jacques Monod Enstitüsü'nde Paleogenomik laboratuvarında doktorasına devam ediyor. Araştırma alanları: Fransa'daki Neolitik Dönemden itibaren antik insan popülasyonlarının demografisi ve dinamiği, nadir görülen genetik hastalıkların evrimi ve Orta Çağ Fransızlarının genetik yapısı.

You must be logged in to post a comment Login

Leave a Reply